Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni uzun süre iktidarda kalan UBP ile özdeştirmek ve özellikle UBP’ne yapılan eleştirileri KKTC’ne yapılmış olarak kabul etmek, devlet ve iktidar kavramlarını karıştırmak ve demokrasiyi inkar etmektir. UBP iktidarı yıkılmalıdır, çünkü halk bugünkü yönetimden ve yaptıklarından perişan olmuştur. KKTC yaşamalıdır, çünkü cumhurun (halkın) idaresi demek olan Cumhuriyet, bizim özelimizde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklerin kurduğu, demokratik yöntemlerle yönettiği ve bize ait olan tek devlet durumundadır ve egemen bir halk olduğumuzun sembolüdür.

Uzun yıllar iktidar sorumluluğunu taşımış olan UBP, KKTC’nin ilanından önce ve sonra, bu avantajını kullanarak, devletin bütün organlarında yandaşlarını, UBP’ni yönetenlerin zihniyetini taşıyanları veya UBP’ni yönetenlerin taleplerini emir telaki edenleri, devletin bütün organlarına yerleştirmiş olabilir. Bu organlar sadece hükümetin emrindeki daire ve kuruluşları değil, bunların dışında kalan ve Anayasaya göre bağımsız olması gereken organları da kapsayabilir. Bu yandaşlar yasal görevlerini istismar ederek, özel çıkarların veya çıkar grublarının iş takipcisi, yasal olmayan işlerin kılıf hazırlayıcısı, kısacası organize işlerin uygulayıcısı olabilir. UBP’nin kimi yöneticilerinin seksenli yılların ortalarından itibaren bu tip uygulamalara fırsat veren iç statükonun yaratıcısı olduğundan da kuşku yoktur.

Bugünkü iktidarın devlet parti bütünleşmesini sağlamak için azami gayret içinde olduğu da bir gerçektir. İktidarın bu gayret içerisinde olması veya bunu gerçekleştirmiş olması, KKTC’nin halkın yönetiminde ve bütün Kıbrıslı Türklere hizmet etmekle yükümlü olduğu ve yapılanların yasadışı olduğu gerçeğini değiştirmez. Vatandaşların iktidara öfke duyması, onun kurduğu bozuk düzeni suçlaması, bu iktidarın ve kurduğu hokus fokus düzeninin yıkılmasını istemesi meşru bir hak ve hatta hepimiz için kaçınılmaz bir görevdir. Ancak yıkılmak istenen KKTC’nin kendisi olursa, Kıbrıslı Türklerin iradesi ve geleceği tehlike altında demektir.

KKTC’nin yeniden yapılandırılması programı da, tam bu gerçekten hareket ederek gerçekleştirilmeli. Yeniden yapılandırmanın hedefi de; Cumhuriyetin kelime anlamına sadık kalarak, halkın iradesinin tam hakim kılındığı ve halkın genel menfaatinin gerçekleşmesine öncelik veren bir yönetim sisteminin ve anlayışının benimsemesi olmalıdır.

KKTC’nin yeniden yapılandırılması, ancak bunun bir gereklilik olduğuna inanmış, nasıl gerçekleştirileceğini bilen ve bunu politikalarının öncelikli hedefi olarak benimsemiş bir siyasi heyetin iktidara gelmesi ile gerçeleşebilir. Uzun yılların politikamızda oluşturduğu yanlış anlayışların ve partizanlığın aşılabilmesi, kararlı bir iktidar için bile süreç içerisinde başarılacak bir hedeftir.

Halkın devlet yönetiminden beklentilerinin aracısız ve siyasi istismardan arınmış olarak yapılabilmesi, gereksiz bürokrasinin ortadan kaldırılması, gerçek bir kamu reformu yapılarak devletin yönetim şemasının yeniden oluşturulması ve basitleştirilmesi ile mümkün olacaktır. Hizmetin vatandaşın ayağına götürülmesi, devletin ve vatandaşın zaman ve gayret tasarrufu yapabilmesi için Anayasamızda ifade edilen YERİNDEN YÖNETİM ilkesinin uygulamada da hayata geçirilmesi gereklidir.

Siyasi sistemin yeniden oluşturularak, kuvetler ayrılığı ilkesi muhafaza edilirken, Başkanlık Sistemi veya benzer sistemler tartışılarak, yasamanın yürütmeden bağımsız bir erk olması sağlanmalıdır. Seçim sistemi değiştirilirken, bölgeciliğin veya dar bir seçmen grubunun işbirliğinin neticeyi etkilemesine imkan vermeyecek tek liste sitemi benimsenebileceği gibi, tek liste ile birlikte, özellikle merkezden uzak bölgelerden de milletvekili seçilmesine imkan verecek daha dengeli bir karma sistem de tartışılmalıdır. Seçmenin herkese mavi boncuk dağıttığı şimdiki seçim sistemi yerine, seçmenin oyunun değerli olduğu bir seçim sistemi arayışı yapılmalıdır.

Yasalarla verilen görevlerle, kullanabileceği kaynaklar bakımından dengesizliklerin olduğu ve merkezi yönetimin siyasi istismarlarına açık belediyelerin yetersizliğinden bütün toplum şikayetçidir. Belediyeler; yörelerinin temizlik, aydınlatma ve bazı alt yapı yatırımlarını yapan bir idare olmanın ötesinde, demokrasinin her aşamda yaşandığı ve halk iradesinin gerektiğinde merkezi idareyi de sorguladığı, bölgesindeki insanların günlük hayatlarını kolaylaştıracak gerçek bir yerel yönetim veya yerel hükümet olarak yeniden düzenlenebilir. Muhtarlıklar, Osmanlı Döneminin bir mirası olarak korunmalı, yasal yetkileri saygınlıklarını korumaya imkan verecek şekilde düzenlenmeli ve yöresel demokratik liderler olmalarına imkan verilmelidir.

Merkezi yönetimden yerel yönetimlere kadar bütün yönetim kademeleri, hukuğun üstünlüğü ve çağdaş yönetişim ilkeleri çerçevesinde yönetilmeli ve denetlenebilmedir. Bağımsız kuruluşlar dahil, hiçbir yönetici veya kanun uygulayıcısı denetimden yoksun olmamalı, yasaların ihlali halinde hesap sorulabilmeli ve gerektiğinde yasal yollarla görevden uzaklaştırılabilmelidir.

Bu makalede dile getirilen bu düşünceler sizlere çok akademik veya genel nitelikli görülebilir. Ancak bu makalede ifade edilen genel düşünceler bugunkü iktidarın oluşturduğu veya yaratmaya çalıştığı devlet parti bütünleşmesini önleyebilmek için temel düşünceleri ihtiva eder ve bunları zenginleştirmek mümkündür. İşin kolayına kaçıp, bu iktidarın veya aynı hevesleri paylaşan başka partilerin yapmaya çalışatığı parti devletini ortadan kaldırmak iddiası ile KKTC zarar vermek bizim için daha vahim sonuçlar yaratır.

Hukuksuzluğu, siyasi, ekonomik ve sosyal kaosu, günlük sıkıntıları ve patizanlığı yaşayan halkımızın, KKTC’ni koruyarak kötü yönetimleri kovabilecek bilinçte ve kudrette olduğuna inanıyorum. KKTC’nin çözüme ve dünya ile bütünleşmemize engel olduğu iddialarına ise bir başka yazıda cevap vereceğim.