Başbakan Özkan Yorgancıoğlu imzasıyla Ankara’ya gönderildiği iddia edilen ve KKTC-Türkiye arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Protokolü’ne aynen uyulacağını beyan eden mektup üzerine düşünmek gerekiyor.

Mektubun içeriği, başta KIB-TEK konusu gelmek üzere özellikle sendikaları kızdıracak olsa da, CTP-BG’de ayağı yere basanları sevindirmiş olmalı. Zira hükümet, programıyla olmayacak duaya amin diyor; muğlak ifadelerle, örneğin KIB-TEK ve Telekominikasyon İdaresi gibi stratejik kurumların özerkleştirilerek kamu yararına nasıl çalışabileceğini programında açıklayamıyordu.

CTP-BG Lefkoşa milletvekili Birikim Özgür, verdiği bir röportajda bu çelişkiye dikkat çekmiş; “Bu durumda Hükümet ya kamunun hali hazırda verimli çalıştığı ve değişikliğe ihtiyaç duyulmadığını tespit edip revizyon sürecinde ilgili maddenin Protokol’den çıkarılmasını önerecek, ya da çalışmalarını o protokol çerçevesinde yürütecek ve hükümet programında olmadığı halde Protokol’ün gereklerini yerine getirecek” ifadelerini kullanmıştı.

Hükümet anlaşıldığı üzere, “hükümet programında olmadığı halde Protokol’ün gereklerini yerine getirecek”.

Hükümet programında olmadığı halde, Türkiye ile imzalanan Protokol’e neden uymak zorunda kalmış olabilir? Çünkü hükümet bırakın 13. maaşı, eylül ayı sonunda maaşları bile ödemeyebilir ve mektup maaşları garantiye alma çabasıyla yazılmış olabilir.

Her ne olursa olsun hükümetin programında vadettiklerinin tersini yapması da çelişiktir. UBP iktidarını özelleştirmeler nedeniyle eleştirerek iktidara gelen CTP-BG ve DP-UG’un aynı Protokol’e ‘harfiyen’ uyacağını Ankara’ya iletmesinden sonra, koalisyon hükümetinin de UBP gibi partizan istihdamlarıyla kamuyu daha da büyüteceğini mi öngörmeliyiz? Bu durumda hükümetin, Anayasa ve yasa reformları ile özelleştirmelere karşı oluşacak tepkiyi azaltmayı hedeflediğini mi düşünmeliyiz?


Tüm bu ayrıntılar sorgulanabilir. Tıpkı ülkemizdeki sendikaların gerçeklerden kaçma eğilimleri gibi, siyasal partilerin hayal pazarlayarak iktidara gelmesi ve iktidara gelir gelmez gerçeklere toslaması da derinlikle ele alınabilir.

Bir türlü idrak etmek istemediğimiz noktayı Birikim Özgür anılan röportajında KIB-TEK’e atıfta bulunarak, şöyle ifade etmişti: “Özelleştirmeci veya özerkleştirme yanlısı” diye kamplara bölünmeksizin KIB-TEK’in finansman yapısının güçlendirilmesi için çalışmak gerekiyor. KKTC kanadı ekonomik akılla ve toplumsal hassasiyetlerle örülecek somut projeleri Türkiye kanadına sunarak imzalanan programın revize edilmesini sağlamaya dönük bir çalışma içerisinde olmalıdır. Eğer somut bir proje üretilmezse ve uzun yıllardır olduğu gibi T.C ile imzalanan protokollerde yazıldığı halde ‘nasıl olsa Kıbrıs milli davadır ve Türkiye bize finansman sağlamak zorundadır’ şeklindeki bakış açısı ön plana çıkarsa, hem Türkiye ile ilişkiler zarar görecek, hem de KKTC’nin bir devlet olarak saygınlığı sorgulanacaktır.”

‘Somut proje’ üretmeden vardığımız nokta hep aynı yerde takılıp kalıyor: Hayal pazarla iktidara gel; iktidarda gerçeğe tosla, sendikalar ayağa kalksın ve yeni bir erken seçime gidilsin…

Bu döngünden çıkmak için hayallerle değil, gerçeklerle yola çıkan ve en az toplumsal tahribat yaratacak projeler üretmek zorundayız. Bu da revizyonsuz bir programla sağlanamaz.