Okul önlerindeki, barlardaki, sokak aralarındaki hapçıları anladık da peki bunları hangi kategoriye sokmalı!
Doğruysa tabii ki söylenenler, bunun cezasını kimler çekecek?
Göz göre göre zehirleniyoruz belki de. Ama kesin olan bir şey var ki, o da çoğumuzun sağlık raporlu hapçılara dönüştüğü gerçeğidir.

Hastaneler hastalarla dolup taşıyor. Kanserlerin ve ölümcül hastalıkların sayısında hızla artış var. Dedelerimizin, ninelerimizin hayatları boyunca yaşamadığı rahatsızlıklar, minicik bebeklerde görülür hale geliyor.

Tedavi adına çocuk yaşta başlayan ilaç bağımlılığı, bir taraftan ilaç endüstrisini hızla büyütürken diğer bir taraftan da hepimizi yaşayan ölülere çeviriyor.

Ayrıca hastasını muayene etmeden kolayca reçete yazan doktorlar da ne yazık ki bu işin sorumsuz cellâtları haline dönüşüyor.
İşte tam burada sormalı:

Bakanlık denetimleri yeterli mi?

İnsan canı bu kadar ucuz mu, kim ödeyecek bu vebali?

Kullandığımız ilaçlara ilişkin her zaman içimizde bir şüphe var ama dünya, Fransa’dan gelen açıklamalarla sallanıyor.
Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, "kötü kolesterol"ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu ve bu yalanın ilaç şirketlerine son 15 yılda 300 milyar dolar kazandırdığını açıkladı.
Even, 21 Şubat'ta Fransa'da piyasaya çıkacak "Kolesterol Hakkında Gerçek" adlı kitabıyla daha şimdiden büyük tartışmalara neden oldu.
Ünlü profesör, kolesterolün kesinlikle sanıldığı gibi insan sağlığı için zararlı olmadığını, damarları tıkamadığını, kalıtsal ve aşırı olanları dışındakilerin ölüme yol açmadığını dile getiriyor. Hatta tam aksine kolesterolün vücut için kesinlikle gerekli olduğunu savunuyor.

Peki, bu hapların yan etkisi de var ise, bu yan etkileri kimler ne şekilde yaşıyor?

Doğruysa söylenenler, sağlık adına zehirlenen bu neslin hesabını kimler soracak?

Vatandaş kime nasıl güveneceğine şaşırdı artık. At eti, it eti, domuz eti, eşek eti, martı eti hepsinin tadına bakmıştır bu millet. Yediklerimizle balta girmemiş ormanlarda yaşayan yerlilerden farklı değiliz ama içtiğimiz bu haplarla her geçen gün biraz daha uyuşuyor ve bunlara daha bağımlı hale de geliyoruz.

Hatta iş öyle boyutlara ulaştı ki, ciddi bir tahlil ve doktor muayenesi sonrasında istediğimiz ilacı yazmayan hekimlere de arkadan söylenip söven bir millet haline geldik.
İşte bu millet bu derece hapçı oldu kardeşim.

HEPİMİZ BİRAZ DOKTORUZ


Millet olarak hepimizde biraz doktorluk ve eczacılık da var aslında… Tek eksiğimiz diplomamız. Çünkü hangi rahatsızlıkta hangi ilaç içilir bizler de bunu en az uzmanlar kadar iyi biliyoruz diyebiliyoruz.
Sağ olsun doktorlarımız hastalarına o kadar titiz (!) bir incelemenin ardından ilaç yazıyorlar ki, hangi rahatsızlıkta hangi ilaç su gibi içilir hepimiz bunu çok iyi biliyoruz. Hastalandık mı doktora bile görünmeden bu ilaçları alıp kendi tedavimizi kendimiz de yürütebiliyoruz.

Devletle başlayan bu hatalar zinciri, üstün körü ilaç yazan doktorla devam ediyor ve vatandaş olarak bizlerin hapçı modunda kullandığı ilaçlarla birlikte bu zincir son halkasını hızla tamamlıyor.

UHT’li paket sütler, inorganik besinler, hormonlu gıdalar vs. de işin içine dâhil edilince zamanla kimyası değişti bu milletin.

Kuş gribi, domuz gribi vs. gibi hastalıklar da bir anda kâbusumuz haline dönüştü. Vatandaş ciddi şekilde çok şaşkın. AB’de bu konuda farklı sesler yükselmişti. Bu grip virüsünün ilaç firmaları tarafından oluşturulduğu yönünde söylentiler çıkmıştı.

Bu söylentiler gerçekse vatandaş bu kadar korunmasız mı?

Devlet vatandaşını korumaya mecbur mu, elbette mecbur.
Denetimler artacaksa artsın. İlaçlar da, gıdalar da, bunları satanlar da, bunlara imza verenler de daha sıkı şekilde denetlensin artık.

Vatandaş kurtuluş yolu için artık eskiye dönüşün peşinde. Bence haklı da…
Alternatif tıp bundan rağbet görüyor, aktarların sayısında bundan ciddi bir artış yaşanıyor. Doğal yaşam daha bir cazip hale geldi. Fakat ilaç sektöründe olduğu gibi bu sektörlerde de rant ve bir istismar söz konusu.

Bundan dolayı hepsinin ciddi şekilde denetlenmesi şart çünkü vatandaşın canı bu kadar da ucuz olmamalı.


.