Kendi yazı tarzımdan sıkılıp, kolay yolu takip edip, eleştirel bir yazı yazmak isterdim aslında, zira ortalık hepinizin malumudur, malzeme o kadar çok ki, sadece hangisini öncelikle ele alınması gerekir diye iyice düşünmek gerek. Derken.. Kısa bir düşünme faslından sonra ben yine kendi yazı tarzımdan yana tercihimi kullandım.
Halbuki değişmeli insan diye düşünmekteyim, çünkü İnsanlar değişiyor, gündem değişiyor, konular değişiyor, dengeler değişiyor, konjunktur değişiyor, siyasi tercihler değişiyor, cinsel tercihler değişiyor, rüzgarın yönü, karpuzun tadı, yumurtanın akı, hasılı kelam "değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir" diye boşuna dememişlerdir diye kendi kendime söylendim.
"Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" meşhur olduğu kadar da doğrululuğuna inandığım bir sözdür. Biliyorum, çok tanıdık özümsenen bir söz, bu sözü birçoğumuz yaşamında ya söylemiş ya da duymuş ya da bir yerde okumuştur, ama durup bu cümlenin vurgusunu yetirince analiz edilmediğini düşünmekteyim.
Bu ünlü sözün babası Efesli filozof Heraklitos'tır. Kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarını, oysa evrende kalıcılık bulunmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştür. Nehir akıp gittiği için, konum olarak "o aynı nehre" iki kez giremeyeceğimizin tespiti yaptı. Evrende her şey bir başka şeyin yıkımı, yok oluşu ve ölümü sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir. Evrendeki tüm öğeler arasında sürekli bir çatışma ve savaş hali vardır ve değişmeyen tek şey, bu değişme halinin sonucu olan kozmik denge durumudur.
Daha beş dakika önce şu sandalyede oturan ben ile şu an ki ben bile aynı değil, bu olgu sizin için de geçerli sevgili okuyucu. Düşünceler, duygular sürekli değişiyor, hücrelerimiz sürekli bölünüp yenileniyor, ya da yok olup gidiyor. Hayatımızdaki bazı şeylerin değişmesi bizde buruk bir tat bıraksa da, geçmişe sımsıkı tutunmak, kapımızı yeniliklere kapatmak, bence ruhumuzun ölümü olarak değerlendirmeli insan. Devinim, hareket, üretim, değişim tüm bu olguların olduğu yerde gerçek yaşamın ta kendisi var demektir ve özetle o olguya "Hayat" deniliyor.
Değişimi kişiselliğe indirgeyecek olursak, bazen kendi doğallığı ile olmaktadır, yaşlılık ya da saçlara ak düşmesi gibi, şu an için aklıma gelen ilk örneklerdir. Ama bazen değişim kendi irademiz ve müdahalemizle olabilmektedir, buna da bayanların saç rengini ya da modelinin değişikliği gibi ile örneklemek mümkündür.
Değişim olgusunun uluslar boyutuna değinecek olursak, konu ile ilgili tarihte birçok örnek bulmak mümkündür. Ortaya çıkan bir liderin girişimciliği ya da meydana gelen bir doğal felaketin sonucunda tarihin mecrası bile değişmiştir zaman zaman.
Çağımızda ise uluslar boyutundaki değişim de; savaşlar, liderler ve doğal afetler yerini korumakla beraber, demokratik bir değişim aracı olarak seçimin ve halk oylamalarının kabul gördüğü ve ilk sırada yerini koruduğu gerçeği kabul görmüştür.
Bizler, başarısızlığına mazeret bulma konusunda uzmanlaşmış bir halk kitlesi olarak demokratik yolları bile tıkama başarısını gösterdik, seçimleri de gerçek amacından saptırma konusundaki başarımız yüksek lisans tezi olabilecek niteliktedir.
Ama arada geçen bunca zamanın, bizlerden ve geleceğimiz olan çocukların hayatından çalmakta olduğumuzu ne zaman fark edeceğimizi gerçekten merak ediyorum. Özetle ne zaman değişeceğiz, zira evrende her şeyin sürekli bir değişim ve sürekli bir hareket halinde olduğunu artık hepimizin malumudur.
Tüm mesele, doğru değişimin ve doğru seçimin yapılmasıdır.