Son bir buçuk ay içinde, yani kırbeş günde toplam 250 kilometre yaya yol yürümek. Günde ortalama beş buçuk kilometre yapar. Bu yaya yürüyüşler sırasında günde ortalama 250 kişi ile el sıkışmak. Yine günde ortalama 25 kilo yük taşımak, tabii ki yaya olarak.

Haftada üç veya dört defa şehrin merkezindeki bir kavşakta ayakta durmak. Eline bir parti bayrağı alarak, araba rallisi startı verir gibi yapmadan, baş üstünde sallamak. Esen bahar rüzgarlarının yarattığı yelken şekline ve rüzgar basıncına karşı, pazularındaki ağrıyı hissetmeden, pankart direği olmak.

Kavşaklarda, ana caddelerde ve sokak aralarında broşür dağıtmak. Devlet dairelerinde, diğer resmi kurumlarda, dükkan ve mahazalarda, iş yerlerinde ve bürolarda el sıkmak ve niçin geldiğinizi 15 saniye içinde ve tek bir cümle ile anlatmak. Bunu yaparken, Belediye Başkan Adayının ve partinin isminini öne çıkarmak. Kendine çalışıyor denmesin diye zinhar adını ağzına almamak.

“Beni hiç televizyona çıkarmadılar” diye sızlanırken, geceyarısından sonra telefonla aranmak. Hiç bir hazırlık yapmadan uykusuz ve şiş gözlerle televizyon programına katılmak. Sabahleyin müjdeli haberi alarak çoşmak ve ne konuşacağını yetkililer ve diğer adaylar arasında yapacağın arkeolojik kazılar kadar titiz bir çalışmadan sonra, öğle saatlerinde BRT’de canlı yayın mı yoksa bant kaydı mı olduğunu bilmeden, kamerelar önünde konuşmak.

“Yarın program saat onda başlıyor, saat yedide kalkabilirim” diye, hayaller içinde uyumaya çalışırken “Başkan yarın sabah dokuzda sizi istiyor” müjdeli haberini almak. Başkanın verdiği mesajı bir partiliye telefonla iletirken gecikmek ve minibüsü kaçırmamak için koşarak merdivenleri inmek.

Herkes hazır ve minibüs kalkmak üzere iken, ansızın “broşürler nerede?” haykırması ile ses bombası patlamış gibi paniklemek, dört kat merdiveni dört dakikada çıkıp inmek ve dört paket broşür ile minibüse girerken hiç yorulmamış numarası yapmak.

Bunları yapanlar ağır yol işçisi değil, sadece Belediye Meclis Üyesi adayları. Üstelik bunları yaparken, Belediye Başkan Adayının, “hadi arkadaşlar geç kalıyoruz” diyen sevecen sesinin arkasından gitmek veya Genel Başkanın “Adaylar gitsin, ne iş yapıyorlar ki” diye takdirlerine maruz kalmak da işin cabası.

Bütün bunları yaparken, yol yürürken, yük taşırken, el sallarken, bayrak taşırken ve el sıkarken, yorgunluğunuz veya kişisel psikolojiniz ne olursa olsun, sürekli gülümsemek. Gülümserken de sırıtmadan ve doğalmış gibi yapmak.

Ben de bunları yapan 15 ağır yol işcisinden, pardon Belediye Meclis Üyesi Adayından, biriydim. Genel Başkanımızın verdiği bu onurlu (kakdırma) görevi büyük bir zevkle yerine getirdim. Bu görevi yaparken diyete ara verdim ama, hergün diyet menüsünün en az iki katı yememe rağmen en az iki kilo verdim. Bunun için sayın Genel Başkana “müteşekkir”im.

Büyük çoğunluğunu yakından tanıdığım, birkaçı ile yeni tanıştığım 45 günlük meslektaşlarım ile, müşterek çalışmaya bu kolay koşullarda devam etmemek, gerçekten üzücü. Günlük minibüs gezintilerinden ve minibüsteki rap konserlerinden mahrum kalmak daha da üzücü.

Artık onlardan herhangi birini bir vücut hareketi ile çalımlayıp, ziyarette Başkan Adayının yanına oturup, geride bıraktığım arkadaşıma “ah buyurun siz oturun” deme nezaketini gösteremeyeceğim.

Foto veya tv kamerasının karşısında, Başkan Adayının yanında olabilmek için, herkesten önce adım atarak yer kaptıktan sonra, arkaya bakarak “siz arkada mı kaldınız?” diye üzüntümü bildiremeyeceğim.

Üç dört arkadaşımın kendi arasında konuştuklarını görüp, “bunlar yine beni kesiyorlar” diye karabasanlar yaşadıktan sonra, hafta sonu oynanan maçın kritiğini yaptıklarını anlayıp, rahatlayamayacağım.

Birkaç arkadaşın akşam saatlerinde belirli bir yerde toplanacaklarını öğrenip, “bunlar grup çalışması yapıyorlar” diye kabuslar görüp, Başkanın herbirimize ayrı ayrı verdiği görevlerden birine gittiklerini öğrenip, ferahlayamayacağım.

Bütün bunları artık yaşayamayacağıma üzülüyorum. Beni sevindiren aralarından az veya çoğunun, Belediye Meclisine seçilerek Lefkoşa Türk Halkına hizmet etme şansını yakalamış olması. Seçilenler için “bunlar benim arkadaşım” diye övünebileceğim.

Ben ne mi yapacağım? Bu haftadan itibaren, evin bahçesinde büyüyen çimleri biçebileceğim, uzayan çitleri budayabileceğim ve Lusi (köpeğim) ile günlük yürüyüşlere başlayabileceğim için sevinçliyim. Beş yıldır gerçekleştiremediğim ve hayalini kurduğum zeytin bahçesinin, dikim hazırlıklarına başlayabileceğim için heyecanlıyım.