Kıymetli okurlarım,

Ülkemizde yıllardır bazı kavramlar ve bazı tanımlamalar maalesef doğru anlamları ile ifade edilmemektedir.

Çoğu kez bir çok tartışmanın konusu olan,

göç, göçmenlik ve nüfus hareketlilikleri çorba misali karıştırılmaktadır.

Kendini orjin Kıbrıslı olarak gören Türklerin tamamının Anadolu coğrafyasının çeşitli yerleşim yerlerinden 1571 tarihi itibarı ile geldiği tartışma kaldırmaz bir gerçekliktir.

1974 mutlu barış hareketi sonrasında Kıbrıs Adasında oluşan yeni durum nedeniyle Türklerin adanın kuzeyinde kendi yönetim şekillerini oluşturması sonucunda bu topraklarda yaşamlarını idame ettirmektedirler.

Kıbrıslı Türklerin çok büyük bir bölümünün güneyden gelmesi nedeniyle şu anki KKTC toprakları,

hem güneyden hem de kuzeyden göç eden insanlarımıza yurt olmuştur.

Hal böyle iken yıllardır yanlış ve yanlı yönetimlerinde katkısı ile bu ülkenin yurttaşları bir arada yaşama hususunda çokta başarılı olunamamıştır.

Bölgeler arası gelir dağılımı ve yurttaşlar arasında fırsat eşitliği konularında çok büyük uçurumlar yaratılmıştır.

Bununla birlikte kuzeyden devlet vasıtası ile getirilmiş olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmı kendini hep GÖÇMEN statüsünde nitelendirerek bu yurt topraklarını yeterince sahiplenememiştir.

Tam bu noktada da Mikro- Milliyetçilik Üzerinden politik yaklaşım sergileyen bir kesimde bunu sürekli istismar konusu yapagelmiştir.

Siyasi figürlerin çoğuda bu yaklaşımı bahane ederek KUZEY’den gelen KKTC vatandaşlarının duygu ve ekonomik zaaflarını çok acımasızca kullanmışlardır.

Göçmen dernekleri adı altında oluşturulan yapılarda yurttaşlara aidiyet duygusu aşılanamamıştır.

Sürekli kendilerini göçmen olarak görmeleri veya gösterilmeleri sonucunda şimdi çokça tartışılan konular gündem olmaya devam etmektedir.

Değerli okuyucularım,

Göç, göçün tanımı ve göçmenlik hususunda sizlere kısaca bilgi vermek istiyorum.

GÖÇÜN TANIMI

Göç insanın fiziksel çevresindeki istemli veya zorunlu geçici veya kalıcı bir değişimdir. Sosyal, kültürel, ekonomik ve politik bazı değişikliklere yol açabileceği gibi aynı zamanda bu tür değişikliklerden de kaynak alabilir. Zorunlu göçte ise insanlar genellikle devletlerin ekonomik, sosyal veya siyasal bazı yaptırımları nedeniyle çevrelerini terk etmek zorunda kalırlar. Zorunlu göçün istemli göçten farklı özellik ve nedenleri vardır.

Dünyada yaşanan hızlı değişiklikler mültecilik ve göçmenlik tanımlarını da etkilemektedir.

AVRUPA BİRLİĞİNDE DURUM

Avrupa Birliği Ülkelerinde işçi göçü ve politik göç akışı yapısal bir olgu olarak günümüzde hala devam ediyor. Ekonomik alışverişin küreselleşmesi sosyal ve demografik eşitsizlikler, siyasal istikrarsızlıklar ve iç savaşlar göçlerin başlıca sebepleridir.

Bu tür yoğun göçlerin toplumsal, ekonomik ve politik sonuçları birçok ülkede farklı şekillerde tartışılmaya devam etmektedir.

Baktığımızda yapısal bir işsizlik olgusuyla ve giderek büyüyen dışlanmışlar nüfusuyla karşı karşıya kalan Avrupa Hükümetlerinin ve uluslar arası göçmenlik merkezlerinin ilgilendikleri konuların başında bu konu gelmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde 1973 yılına kadar ekonomik kalkınmanın unsuru olarak görülen göç sorunu 2. Dünya Savaşının yaraları sarıldıktan sonra ise özellikle 1974 yılından itibaren Batı Avrupada göçmenlik önemli bir sorun haline gelmiştir.

Günümüzde göçmenlik Kuzey-Güney ekonomik düzlemde kalkınmış ve geri kalmış devletlerin politika gündemlerine oturmuş durumdadır. Dün Batı Avrupa ülkelerinin ekonomilerinin ihtiyacını karşılayan ve de kalkınmalarına katkı koyan göçmenler bugün ise sorun olarak lanse ediliyor, kimi de ırkçı unsurların hedefi halinegelebiliyor.

Tüm bunlara rağmen göçmenler Avrupa Birliği ülkelerinin ekonomisinin vazgeçilmez öğesi olmaya devam etmektedirler.

1974 ÖNCESİ İŞÇİ GÖÇÜ

1975-1980 Aile Göçü

Sosyolojik alanda göçmenler homojen yapıdan heterojen bir yapıya sıçramıştır. İşçi, öğrenci, aydın, sanatçı, doktor, hukukçu, işveren, tüccar, vs. dolayısı ile göçmenlik işçilik yapısından bir topluluk yapısına geçiş yapmıştır diyebiliriz.

KIBRIS’TA GÖÇ

Osmanlı Devletinin 1878’de Kıbrıs’ı 92.799 sterline İngiltere’ ye devri ile birlikte Kıbrıs’tan Anadolu ya Türk göçü başlamıştır.

Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ nın yanında yer alması üzerine İngiltere hem Osmanlı Devletine savaş ilan etmiş, hem de Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıklamıştır.

Kıbrıs’ın İngiltere tarafından ilhakı Kıbrıs tan Anadoluya göç hareketini hızlandırmıştır.

24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile İngiltere’ nin Kıbrıs üzerindeki hâkimiyeti Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiştir.

Ancak Lozan Antlaşmasının 21. Maddesi ile Kıbrıs Türklerine Türk vatandaşlığına geçerek Türkiye ye göç etme imkânı da tanınmıştır.

Lozan Antlaşmasıyla Kıbrıs’ tan Anadoluya Türk göçüne 2 yıllık bir zaman sınırlaması getirilmiştir. Bu sürenin dolmasından sonra da Anadoluya Türk göçü devam etmiştir.

Kıbrıs’tan Anadoluya Türk göçünün devam etmesinde Kıbrıs’taki İngiliz Yönetiminin Kıbrıs Türklerine karşı uygulamış olduğu baskıcı yönetim ve Türkiye ‘nin göçü teşvik edici politikaları etkili olmuştur.

Sonuç itibarı ile,

Bu ülkenin asli unsuru olan bazı yurttaşlarımızın ekonomik durumları ve duygularını istismar eden bazı siyasi ve sivil toplum örgütü yöneticileri nedeniyle göçmenlik SENDROMU’nun olumsuz etkileri daha uzun bir süre devam edecektir..