Gündeme bomba gibi düşen Halk Vakfı Yaşlılar sitesinde yaşlı insanların içinde tutulduğu ortam bir insanlık suçu. Sağlıksız ve tehlikeli koşullar, soğuk, bakımsızlık, yatağa bağlanma insan haklarına aykırı durumlar. Çekimlerde gördüğümüz binadaki hasar bir günde, bir haftada, bir ayda olmamış. Zaten yapılan bazı açıklamalarda önceden beri konuya dikkat çekilmeye çalışıldığı, yetkililere ulaşıldığı bilgiler arasında. Bu yönetsel kayıtsızlık her alanda mevcut. Okullarımızın damı da çocuklarımızın başına çöküyor. Hastanelerin durumu malum.

Sağın “hak, hukuk, adalet, merhamet” sloganı ile yeniden seçilen vekilleri seçim “galibiyeti” sarhoşluğunda tebrik kabul ededursun, ne hak var, ne hukuk, ne adalet ne de merhamet. Sol bağırışıyor bu “insanlık ayıbına”.Ancakson seçim çalışmalarında varilin içinde ateş yakıp “cibbana” çalarak “yoksulluk” bitireceğini söyleyenler de yakın geçmişte hükümetteydi.

Yapılan açıklamalar durumdan da skandal. “Yetki sorunu” denilerek devlet otoritesini elinde tutan hükümetlerin “giremeyeceği alanlar” olduğu alt metine gizleniyor. Yönetenlerin yönetmeyi talep etmesinin tek bir sebebi var, “insan hayatını kaliteli şekilde refah içinde düzenlemek”. Yapılan açıklamalar, özel ve devlet kurumları arasındaki farkın özel kurumların devlet düzenlemeleri dışında olabileceği algısını yaratıyor. Halbuki her kurum devletin denetim ve düzenlemelerinin içinde olmak zorundadır.

Solcuların “devlet mi var canım, işte ispatı! Devlet mevlet yok!” dediklerini duyar gibiyim. Gerçek öyle değil halbuki. Kıbrıslı oligarşinin kurduğu diyalektiğe bakmamızı gerektiren bir olaydır yaşlı insanların hak ihlalleri.

Sağ “devletiz” böbürlenmeleri yüksek sesle duyulurken alttan alta “yetki sorunu” diyerek aslında solun “egemen eşitmiş! Alın size devletiniz!” demesinin yolunu açtığını çok iyi fark ederek söylemini kurguluyor. “Sol” misyonunu takip ederek “burada bir devlet yoktur ve olamaz” vurgusunu yineliyor. Peki hepsinin toplamındaki oligarşinin esas meselesi nedir? Arazilerin, mülklerin kimin olacağı, kimin eline geçeceği. Yaşlıların durumundan çok açıklamada “arazinin” kimin olduğu, kimden alınacağı ve kime devredileceği konuşuluyor.

Halk ne yapmalı? Kimin eline geçerse geçsin yaşlıların durumunun ne olduğu ile ilgilenmeye devam etmeli. Videolar çekildi, kameralar açıldı. Ama arkasından bu kameralar kapandı ve oradaki insanlar orada yaşamaya devam ediyor. Hepsi oradan alındı mı? Arazinin ve mülkün kime devredildiği belirlendikten sonra da halk ilgisine devam edecek mi? Yarın, öbür gün, bir hafta sonra, bir ay sonra, iki ay sonra, altı ay sonra oradaki ve başka yerlerdeki durumu halk soracak mı?

Dahası, “devletiz” böbürlenmeleri ile “asla devlet olamayız” arasına sıkıştırılmayı bu halk daha ne kadar kabullenmeye devam edecek? Başkalarının kabul etmesine bağlı olan bir “çözümü” beklemeye yaşlılarımızın zamanı var mı? Peki ya çocuklarımızın? Hastalarımızın? “Bütün ülkedekendimizi yönetemediğimiz ortaya çıksın!” politikasının sonucunda bizi daha iyi bir yaşamın beklediğine kim nasıl inanabiliyor? Düşmüş ve paramparça olmuş bir halkı, başkaları kendi kaynaklarını paylaşarak neden ayağa kaldırsın?

Halk isterse hükümetler yapar. “Devletiz”, “devlet olamayız” söylemleri arasında sizi sıkıştırarak kendi zenginleşen oligarşinin peşinden gitmeyi bırakmak, hesap sormak, iyi bir yönetim talep etmek halkın yapabileceği bir şeydir. Halk bugüne dek takip etti ama bundan sonra iyi yönetim istemenin aktörü olmalıdır. Ne “yaptık” diyene inanın ne “yapacağız” diyene. Her gün değiştirmeleri için talepte bulunup, yapmadıklarının hesabını yüksek sesle yapılıncaya dek sorun.

Şu an bu ülkede sağa ve sola eşit dağılımla vekil göndermiş bir halkın meclisi var. Hep beraber bu meclisten sonuç üretecek çalışmalar talep edin. Meclis göreve!