Aşı meselesi sessiz sedasız bir şekilde zorunluluk haline getiriliyor galiba…

Zorunlu aşılamanın insan haklarına aykırı olup olmadığı, dünyada, çeşitli ülkelerin mahkemelerinde tartışılmaya başlandı bile.

Hollanda’da, Amerika’da, Belçika’da mesele mahkemelere taşınmaya başlandı bile. Bazı ülkeler,“yasal aşılama” ile “zorunlu aşılama”nın aynı şey olmadığını tartışırken; bazıları her ikisinin de zorunluluk anlamına gelmesi nedeniyle bunun insan hakları ve kişisel hakların ihlali anlamına geleceğini tartışıyor.

Avrupa örneklerinden hareket ederek, ufak ufak, aşısızların bazı ortamlarda bulunmasını yasaklama meyili içinde olan Bulaşıcı Hastalıklar Komite’mizin de Bakanlar Kurulu ve hükümeti bu yönde tek yanlı olarak etkilemeye çalıştığı ortada…

Halkın tedirginlik ve çelişkilerinden yola çıkarak,toplum sağlığını, özellikle Covid-19’dan korunmak üzere yasal aşı zorunluluğuna bizleri hazırlamaya çalıştığı anlaşılıyor.

***

Esasında Covid-19 aşılamasında izlenen yolun bir farklı modeli sağlık uygulamamızda mevcut!

Verem aşısının, uzun yıllardan bu yana, bebeklere yapılan rutin aşılardan çıkarılmış olmasına karşın, Sağlık Bakanlığı ve Eğitim bakanlığı işbirliğinde, okullarda gerçekleştirilen taramalarla, hassasiyet geliştirme olasılığı bulunan çocukların tespit ediliyor olduğunu biliyoruz. Bu çocukların aşılanması yönünde bir uygulama hali hazırda mevcut.

Ancak yetişkinlere yönelik böyle bir uygulamamız yok!

Bu sebeple, olası bir Covid-19 aşılama zorunluluğu kapsamında, yasal düzenlemelerimizin ne durumda olduğunun öncelikli olarak tartışılmaya başlanması gerekiyor.

Öte taraftan Covid-19 salgını nedeniyle, aşı adı altında yapılan ilaç uygulamasının, gerçekte aşı olup olmadığı,ya da sadece koruyucu bir ilaç mı olduğu hususunda da değerlendirmelerin yapılma, sanıyoruz öncelikli şartlardan bir tanesi.

Çünkü aşının koruyuculuğu veyatıp biliminin kabul ettiği aşı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda bilim insanlarının da henüz uzlaşamadıkları görülüyor.

Haliyle, bu “aşının” yaptırılmasının ne kadar güvenli ve izah edilen amaçlara hizmet ettiğinin kavranması güçleşiyor.

Sosyal devlet ilkeleri gereği devletimizin, İngilizvari bir anlayışla, çocukları korumaya alma yükümlülüğünü kendisinde görmesi, aşılamanın çocuklardan başlanarak zorunlu tutulma girişimlerinin daha olası olabileceğini de göstererek; okullarda çocuklara yönelik aşılamayı merkeze oturtmaya hazırlanıyor.

Yine de aşılı bireyler ile aşısız olanların hastalıktan etkilenme biçimlerinin birbirinden farklı olmadığı yönünde bulgular olduğunu düşündüğümüzde; yaşlı ve kronik hastalığı bulunan kişilerin de benzer oranlarla ölüyor olması, tartışmaların çok erken ve bilinçsiz yapılmakta olduğunu düşündürtüyor.

Kapalı mekanlara alınmaması kararlaştırılan aşısız kişilerin, PCR test veya antijen testlerde negatif verilerle dahi kabul edilmeyecek olmalarının açıklanması sizce de onur kırıcı değil mi?

Ki bu da insan haklarının başka bir başlığı açısından da tartışmalara yol açabilecek hassas bir dengeyi bozmaya aday!

***

Aşılanmamış kişilerin dışlanmasına gebe olan gidişatta, dışlamayı meşrulaştıran ve yasal dayanağı bulunmaksızın bu türden eylemlerin devlet eliyle girişilen bir hamle olması kendi kararlarımızı vermeye muktedir olmadığımızı aklımıza getiriyor yine.

Ve hem kızıyor hem de tedirgin oluyoruz!

***

Şimdi tartışmamız gereken:Zorunlu aşılamakla ilgili yasallaştırılma çalışmaları olacak mı? Bu baskı altında yapılan bir aşı anlamına gelecek mi, gelmeyecek mi?

***

Yan tesirleri hususunda ya da gündelik yaşamda yaratılacak kısıtlamalar konusunda kişi veya kişinin varislerine tazminat hakkı doğup doğmayacağının da bu aşamada tartışılmasının hukukçularımız tarafından gündeme alınması kaçınılmaz…

O halde hem tıp hem de hukuk alanındaki uzmanlarımız sessiz kalmamalı!

***

Anomaliye bakar mısınız?

Gerçek anlamda aşılamaya zorunlu tutulmuyorsunuz ancak yasal zorunluluk sağlanması halinde aşılanmama bir suç olarak anılabilecek!

Bu çelişkinin neresinden tutulabilir ki?

***

Çok dikkatle ve geleceği görerek adımlar atabilmek bir meziyettir!

Ticarileştirilmiş bir yaşam algısıyla rencide edilmeye çok müsait bir ülkede yaşıyoruz!

Doğru karara erişimin hiç kolay olmayacağı koşullarımızın bizi nasıl bir zayıflıkla sınadığını bu aşamada sizlerin de düşünmeye başlaması kaçınılmaz!

Dr. Çiğdem DÜRÜST