Başımızda kuzgun sürüleri, hani Devlet nerede?
Eğer bir ülkede Parti politikaları devlet politikası yerine geçerse ve bu politikalarla devletin idamesinin olacağı sanılıyorsa işte o zaman KKTC’nin içine düştüğü bu ceberut yapı içerisinde debelenip durursunuz.
Olmayan devlet politikası yüzünden, mevcut hükümetin başarısızlıklarını hep beraber gördük yaşadık ve yaşıyoruz da. Ne yazık ki hükümet, bekasını dış odaklı baskıcı dayatmalara mecburiyette bulmaktadır. Bunun sebebi emperyalizmin parçala böl ve yönet politikalarının amacını gerçekleştirecek; vahşi kapitalizmin kuralsızlıklarını oluşturmaya uygun, yolsuzluk ekonomisi politikalarının benimsenmesidir sanırım.
Bunun amacı üretimin durdurulması, borcu borçla kapatma tuzağına düşürmek içindir aslında. 1’nci Dünya Savaşı, emperyalizmi bütün yönleriyle deşifre etmişti. İşte bu şifreleri gören Atatürk, gençliğe hitabesinde; “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” öngörüsünde bulunmuştu. Yani perşembenin gelişini, çarşambadaki durumu gözlemleyerek belirtmişti.
Son günlerde yaşananlara bakıldığında, bu öngörünün ne kadar doğru olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Öyle ki; gerçeğin bu kadar bariz ortaya çıkmasından, en çok rahatsızlık duyanlar arasında da iktidar partisi içindekiler olmuştur nedense.
Özgürlüklerin olmadığı yerde beyinler ölü demektir. Ölü beyinlerden de, yapıcılık beklemek boş yere bir beklentidir. Özgür iradelerine, parti disiplini adına parti başkanlarınca ipotek konulmuş mecliste milletvekillerinden ne kadar yapıcılık beklenebilir ki? Hiçbir zaman, iki yanlıştan bir doğru ortaya çıkmaz. Partileştirilen devlet yapısı içerisinde ellerini vicdanlarına koyarak hareket etmeyen vekiller olduğu sürece kuzgunlardan kurtulma süreci de bir o kadar uzayacak. (Burhan İŞCAN)
Tabiatıyla ezberlerin bozulması toplumun bilinçlenmesine bağlıdır. Bunu sağlayacak olan ve dördüncü kuvvet olarak bilinen medya da partizanlık anlayışının mahkumu olmuştur. Yani medyada da özgürlükler ipotek altındadır. İpotek altında olmayan, özgür sosyal medyadır. Geçmiş Hükümete tabiri caizse yalakalık yapmaktan piyasada yağ kıtlığına neden olan bazı köşe yazarları şimdilerde geçmişteki alışkanlıklarını sürdürme sevdası ile onur ve şereflerini sadece rüyalarında gördükleri için bu kirlenmişliğin mimarları arasında olmaktan hiç de gocunmuyorlar nedense. Yüzlerine tükürseniz “ilahi yarabbi şükür” diyecek kadar da kaypak ve “sumak dayı” olmuş bazıları…
İktidar olmak demek muktedir de olmak demek değildir. Muktedirlik çoğulcu katılımcı demokrasinin efkarından üretilir. Siyasete katılmayan aydınlar, cahiller tarafından yönetilmeye mahkumdur diyor bir filozof; doğru bir tespit . Mevcut duruma veya sisteme muhalifseniz etkin bir şekilde siyasete katkı koyup bir şeyleri değiştirmek yönünde politikalar üretmelisiniz. Bu gerçekler ışığında, sosyal medyada bilinçlenmeye katkı veren dürüst ve icazetsizler de geleceğin şekillenmesinde ön adımları atmalıdır. Ha oturduğunuz yerden vahiy gelip de bir anda her şeyin düzeleceğini de sanıyorsanız SAFSINIZ yani.
Sonuç olarak sevgili dostlarım bu ülke kuzgunların değil, içinde insan sevgisi olan demokrat, hukuğun üstünlüğüne inanan ve başkaları da zor durumdayken yüreği yanan insanlarındır.
“Kurtulmak Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz”