Dünya genelini etkisi altına alan salgın hastalıklar (pandemiler) yeni değil.

İnsanlık var olduğu sürece de var olmaya devam edecek.

Az ya da çok yayılacak, az ya da çok ölümcül olacak.

Pandemiler, eskiden sadece tüm dünya ülkelerinin, insanlık adına birlikte mücadele etmesi gereken bir sağlık sorunu olarak ön plana çıkıyordu.

Ancak, sağlık, yazılım, uzay ve nanoteknoloji alanındaki yeniliklerle harmanlanmış günümüz dünyasında, pandemi krizine, dünya siyasetine yön veren bir olgu olarak bakmak hiç de abartılı olmayacaktır.

İster doğal yollardan gelişmiş olsun, isterse laboratuvarda üretilip salınıvermiş olsun, bir gerçek var ki, COVID-19 bundan sonra belki de hep aramızda olacak.

Bunu geçtiğimiz günlerde bunu Dünya Sağlık Örgütü (WHO) da dile getirdi (https://www.bbc.com/news/world-52643682).

Dolayısıyla WHO, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir kişinin, potansiyel virüs taşıyıcısı olma ihtimalini de aklımıza sokmuş oldu.

Aynı zaman diliminde, ABD’nin Seattle eyaletinde, Seattle Coronavirus Assessment Network (SCAN) çalışması başladı (https://scanpublichealth.org/updates/2020-05-13). Bu çalışmaya göre, doldurulan anket doğrultusunda, uygun görülen evlere, çocuklar da dahil olmak üzere ailenin tüm fertlerinden alınmak üzere örnek alım çubuğu gönderiliyor. PCR testi için, çubukla alınan bu örnekler, önceden belirlenen laboratuvarlara posta ile gönderiliyor. Neticede, tüm aile virüs taramasından geçmiş oluyor.

Ama gelin görün ki, Koronavirüs tespitinde, burundan ya da ağızdan çubukla örnek almak hiç kolay değil. Üstelik, işlemin yanlış zamanda, ehil olmayan kişiler tarafından yanlış teknikle yapılması durumunda, yanlış negatiflik riski oldukça yüksek. Buna rağmen böylesine büyük bir çalışma dizayn edilmiş (!). (Amaç virüsü mü yakalamak, veri tabanı oluşturmak için insanın DNA’sını mı kapmak?)

Yine benzer zaman diliminde, yayınlanan bir raporda, COVID-19 tanı kitlerinin dünyadaki Pazar değeri 2020 yılında 3.3 milyar Dolay iken, bunun 2027 yılında dünya genelinde 10.08 milyar dolarlık bir pazara ulaşacağı belirtiliyor (https://www.globenewswire.com/news-release/2020/05/12/2032007/0/en/COVID-19-Detection-Kits-Market-to-reach-US-10-08-Billion-globally-by-2027-Says-CMI.html).

(Üstelik, tanı testlerinin geliştirilmesinde öncülük eden şirketlerden birisinin de Qiagen olması dikkatleri çekmiyor değil!)

Ve yine benzer zaman diliminde, cep telefonu uygulamaları ile takip edilebilecek çipli aşı/ilaç geliştirildiğine dair açıklamalar yer alıyor (https://www.rapidconsortium.com/).

Zaten Bill Gates’i takip edenler, aşıların bildiğimizden çok farklı bir şekilde, RNA veya DNA yani gen aşısı olabileceğinin sinyallerini verdiğini de biliyor.

(https://www.gatesnotes.com/Health/What-you-need-to-know-about-the-COVID-19-vaccine.)

Ve gelelim günümüz gerçeklerine.

Ülkeler, kendi içlerinde COVID-19 vakalarını sıfırlasalar da, geriye çok önemli bir sorun kalıyor.

Ülkeler arası seyahat!

Bu seyahat güvenliği nasıl sağlanacak?

Dünyadaki pazarı gittikçe büyüyen, PCR testleri ile! Yani, seyahatten önce yaptıracağınız, patentli, uluslararası geçerliliği olan testlerle.

Bir diğer yöntem de, uluslarası geçerliliği olan, çipli aşılarla!

PCR testi demek, ağızdan alınan örneklerden insan DNA’sını da çalışmak demek.

Çipli aşı demek, büyük olasılıkla gen aşısı ve bunun bir cep telefonu uygulaması ile takibi demek. (İlerleyen yıllarda belki de Elon Musk’ın uyduları sayesinde, biyoçiplerle takip demek.)

Belki de virus bahane. Tarama testleri ile insanlığın yeni gen haritaının çıkarılması ve beraberinde, hastalıkların genlere özgü tedavilerin ve aşıların üretilmesi, bunların çiplerle takiplerinin organizasyonu temel hedef, kim bilir?

Dünyadaki çok büyük ilaç firmalarının, DNA laboratuvarlarına milyon dolarlar vererek, milyonlarca insanın DNA bilgilerini neden satın aldıklarının sırrı da belli ki buralarda yatmakta (https://www.gsk.com/en-gb/media/press-releases/gsk-and-23andme-sign-agreement-to-leverage-genetic-insights-for-the-development-of-novel-medicines/).

Belki de genlerimiz, girmekte olduğumuz Dijital Çağ’ın en etkili savaş enstrümanı, kim bilir?

Değerli okurlar;

İşte size, bilimsel veriler ve tarihsel gelişmeler ışığında, çok da mantıksız olmayan bir komplo teorisi.

Bu son virus salgını ile uyandığımızda, tüm yaşantımızın değişebileceğini hiç düşünmemiştik.

Çünkü genlerimizin önemini, genetik mühendisliğinin gücünün sınırlarının nereye dayanacağını hiç bu kadar bilmiyorduk.

Bunun bir de uzay, yazılım ve nanoteknoloji le birleştirildiğinde, insanların gün gelip de çiplerle takip edilebileceğini, çiplerle tedavi edilebileceğini veya hastalandırılabileceğini ve hatta öldürülebileceğini kim düşünebilirdi ki?

Etnik temizliklerin terör örgütleri aracılığyla değil de, çiple control altına alınmış genler üzerinden yapılabileceği, bu bilim düzeyinde ütopik olarak yorumlanabilir mi?

Umarım devlet büyüklerimiz de, COVID-19 pandemisine farklı açılardan bakabiliyorlardır.

Umarım devlet büyüklerimize, anlatmak istediklerimi anlatabiliyorumdur.

Umarım bazı şeyleri erken anlarız ve ülkemizde bir an önce gen güvenliği konusu ile ilgili yasaların geliştirilmesi için ciddi adımlar atarız…

Aksi durumda, komplo gibi görünen senaryolar gerçek olursa, hep birlikte çipimizi takar otururuz.

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899