Bu bir şanssızlık mı yoksa çaresizlik mi?

Ne biri, ne de diğeri… Tüm içtenliğimle bunun bir beceriksizlik öyküsü olduğuna inanıyorum!

Bu devlette,kendi çıkarlarımızın ne olduğunu hiç hesaba katamadık.

Bize biz yetmeyi öğrenemedik!

Sonuç: Geriye bizden bir şey kalmıyor!

En sonunda katranla kaplanan kıyılar, KKTCmetaforunu gerçekle buluşturan sürrealist bir tablo şeklinde tarihe coğrafi bir fırça darbesine dönüşüyor…

***

Yok yok hiç kimse bize dünyanın da çaresizlik içinde olduğu pandeminin başımıza ördüğü çorapları anlatmasın.

Çünkü kimilerimizin çaresizlik dediği birilerimizin fırsatına dönüştü. Dönüşmedi mi?

Devletin veremediği eğitim hizmetini başkaları vermedi mi?

Devleti sunamadığı kültürel ortamı başkaları yaratmadı mı?

Devletin sağlayamadığı güvenliği, kırıp geçmediler mi?

Devletin yettiremediği sağlığı başkaları sunmadı mı?

Devletin yetemediği haberleşme ve denetim ağında başkaları harekete geçmedi mi?

Devletin taşıyamadığı PCR’ları, ilaçları, gıda maddelerini birileri kendi imkanları ile taşımadı mı?

Hadi yok olmadı bunlar deyin…

Kâh denetimsizlik ve idaresizlik yüzünden başarırken başka şeyleri de başardılar; kâh devlet in tekeline aldıklarından çekilip halkın mağduriyetlerine seyirci kaldılar…

Çocuk, genç, yaşlı, çalışan, emekli demeden herkes, hepimiz kaybettik işte.

Kayıplarımıza karşın halen kazananlar olduğunu bile bile!

Bunun nasıl olduğunu sora sora…

Bunların kazanımlarının mutlaka tasnif ve paylaşımda olduğunu göre göre…

Bunlar seçim propagandalarında mı çıkar, başka zamanda mı bilinmez ama hiç çıkmadığı olmamıştır…

***

Yazarken/söylerken ben utanmıyorum, siz de şaşır mıyorsunuz!

Bu bile yeterli.

***

Çiğdem yine açtı ağzını diyenlere: Ne mi oldu?

Petrole bulanıyoruz ey halkım unutma bizi(!)

Tüm Akdeniz alarmda.

Herkes bir şey yapıyor. Biz uydudan belgesel tadında izliyor(!), anamızın çabuk gelmesi için dualar ediyoruz…

Sakın şu anlamsız soruyu sormayın: Elimizde imkân vardı da harekete mi geçmedik?

Sorun da o ya zaten… Neden imkânımız olmadı, yok ve olmayacak?

Günün sonunda biz muhtaç kalmaya mahkumuz!

Oysa bu işi, hatta buna benzer onlarcasını yapan, beynini, enerjisini, aklını, kaynağını başka ülkelerde harcayan binlerce Kıbrıslı Türk’ün kaçından haberimiz var?

Kaçının dönüşünün ne kadar önemli olduğunu farkettik.

Kaçının bizim imkanlarımızı geliştirmek ve doğru hamleler için davet ilettik.

Belki de bizi bu beladan asgari zararla kurtarıp diğer ülke kıyılarına erişmesine de engel olmak için gelecek ekipte bile Kıbrıslı Türk vardır?

Farkı, bizim için, bize çalışmamasıdır!

***

Bazen çocuk oyun parkında kaydıraktan düştüğü için ağlayarak büyüklerinin kucağına koşup avazı çıktığınca bağıran ve çaresizliğini ilan ederek ne kadar acınası olduğunun anlaşılmasına uyuyuncaya kadar devam eden veletlere benzetiyorum kendimizi.

Oysa düşüp, yerinde doğrulan ve kendim düştüm; kalktım.Bir daha deneyip bu defa düşmeyeceğim diyenleri de gözlemliyorum.

Ya da düştüğü için bir süre oralardan uzak kalıp, kendine güvendiğinde bir daha deneyenleri…

***

Biz bırakınız düşmeyi, kaydırağa ulaşmayı bile zinhar engelliyoruz ki kimse bir şey deneyimlemesin.

Bu ağlayan, ağlamasına göz yumulan ve korkutulan çocuklar gelecekte de korkak, sinmiş, bezgin kişilikler olup sosyal ve fiziksel aktivitelerinde etkin olmayanlar olarak yetişiyorlar toplumda.

KKTC gibi yani…

***

Ama haklısınız beyler:

Bu devlet asla yıkılmaz!

Asla dağılmaz!

Asla pozisyonundan bir şey değiştirmez!

Ne zamana kadar mı?

Birileri bu oyuncakla oynamayı hala arzu ettikçe…

Sıkılınca yeri çöp olur oyuncakların bilirsiniz: Kimisi oynanmaktan paralanmış kimisi tozlanmış ve unutulmuş olduğu farkedilince sapasağlam…

En azından çöpe gitme biçimimizi belirleme şansımız olacak mı sorusunu sorarsam çok üzüleceğim.

O yüzden bu yazı böyle yarım kalsın…

Dr. Çiğdem DÜRÜST