Biz zaten siz 25 Eylül dediğinizde, biz onun asla 25 Eylül olmayacağını biliyorduk.

Üçer beşer günlerin ileriye atılacağını tahmin ediyorduk.

Seçim korkuları nedeniyle daha uzun tarihler vermekten siyasiler olarakçekineceğinizi düşünüyorduk.

“Bu iş yılbaşına kadar çözülürse iyidir” şeklinde bir düşünceyi kafamızdan atmaya çalıştığımızı bile söyleyebiliriz.

***

Denizde fırtına olmuş da 3 gün denizde çalışılamamış, bu nedenle aksayacakmış şeklindeki açıklama yanılmadığımızı gösteriyor.

Falcı olmamıza gerek yokmuş demek ki…

“Dua edelim” (inançlılar için söylüyoruz) de balonla su taşıma meselesindeki gibi koskoca bir yatırım heba olmasın.

Şimdi ahkam kesmeyeceğiz:

“Kendi kaynaklarımız kullanılamaz mıydı?”

“Artıma ile bu su meselesini çözemez miydik?”

Daha da ileri gidip: “Federal Kıbrıs ile kaynakların ortak kullanımı konusu müzakereleri hakikaten çözüm maksatlı değerlendiremez miydik?” demeyeceğiz!

İlla ki ne gelirse gelsin ama gelsin ama anavatandan gelsin bakış açısından kurtulmadıkça, değil balık tutmak, gördüğünüz gibi, balığın lezzetini bile öğrenemeyeceğiz biz…

Sanıyoruz ki şu enterkonnekte meselesine karşı daha duyarlı olmalıyız şu andan itibaren. Hatta Meclis’ten geçirilen uluslararası antlaşmayı da yeniden değerlendiririz belki. Kim bilir?

Yok yok… Gerici filan değiliz. Ya da statükocu da değiliz biz. Bilakis ilericiyiz… Elbette dünyada bu türden antlaşmalar ve ortaklıklar var. Her gün de olmaya devam ediyor. Lakin hem alıcı hem de verici taraflar halklarının refahı ve huzurunu esas alarak, kaliteden ödün verilmeyecek şekilde antlaşmalar yapıyorlar.

***

Mesela şu anda yaşanan aksaklığın bir tazminatı, hukuki olarak biz zarar ziyan antlaşması da var mıydı?

Yoksa yine mi şükretmeyi bilmeyen bir hainlik olarak algılanır mı bu soru?

O zaman hiç sorulmamış olsun bu soru!

***

Sonuç: Pandemide olmasaydık, hijyen bu kadar hassasiyetle tedirginlik yaratan bir mesele olmasaydı da iyiydi…

Restoranlar, hastaneler, pastaneler, kahvehaneler ve bilumum mekanlar suyu bulup da hijyen hizmet verebiliyorlarsa ne ala…

Gıda üreten hellimciler, ekmekçiler, zeytinciler, dondurulmuş gıda üretenler, kasaplar… ne yapıyorlar acaba?

Bilmek bizi rahatlatırdı?

Denetimler de yapılabiliyorsa rahatımıza diyecek olmaz…

***

İyi tarafından da bakıp meseleyi tatlıya bağlayalım mı?

Daha az masrafla iç kaynaklardan edinilen suyu, dışarıdan gelen su bedelleri ile halka satan belediyeler, bizlerden fazladan kazandıkları paralarla devlete olan borçlarını öderlerse, bu işi tatlı bir sonuç da vermiş olabilir… Ne dersiniz?

Dr. Çiğdem DÜRÜST