Siyasilerin görevi, devletin farklı kurumlarında, halktan aldıkları emaneti yine halk adına tasarrufta bulunmaktır.

Sorumlulukları büyük, stresleri doruktadır.

Zaman zaman kardiyoloji servislerine uğramak durumunda kalmaları da adeta bunun ispatıdır.

Mart ayından bu yana, Sayın Cumhurbaşkanı’mızdan tutun da Cumhuriyet Meclisi’ndeki herhangi bir milletvekiline kadar,sağlıkla iç içe giren siyasi konularda hızlı iniş çıkışların yaşandığı bir süreçten geçiyoruz.

Cumhurbaşkanlığı seçim kaygısı gölgesinde bir Koronavirüs krizi yönetilmeye çalışılıyor.

Bir tarafta sağlık, diğer tarafta siyaset bazen birbirleri ile çelişse de, at başı götürülmeye çalışılıyor.

Ve geldiğimiz son nokta.

Özel izinle gelen özel uçak krizi ile bardak taştı.

Devletin tepsindeki tartışmalar, halkımızın önünde yaşanmaya başladı.

Bakan koltukları kağıt üzerinde doldu boşaldı, Cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihi araya kaynatıldı.

İster haklı siyaset yapılsın, ister işin içerisinde rüşvet olsun, isterse de istihbarat da dahil olmak üzere bilmediğimiz başka unsular devrede olsun; gelinen son noktada hiçbir siyasinin sağlıklı düşündüğünü veya devlet üslubuna uyan bir kriz yönettiğini pek de göremiyorum.

Çünkü;

Çoğu gergin ve kolayca öfkelenebiliyor.

Çoğunun kaygı düzeyi yüksek.

Çoğunun bakışlarında güvensizlik ve temkin var.

Çoğunun ses tonu değişken, bazen yüksek, bazen titrek.

Çoğunun duygu durumlarında dalgalanmalar dikkati çekiyor.

Bazılarında ambivalans (aynı şeye karşı birbirine zıt olan duyguların aynı anda ve birlikte olması) mevcut.

Bazılarında uyku bozuklukları olduğunu biliyoruz.

Bazılarında, birtakım konulara fiksasyonları (saplantıları) dikkati çekiyor.

Çoğu, duygu durumlarını ifade ederken jest ve mimikleri ile örtüşmüyor.

Çoğu, gün içerisinde neşe, öfke, hüzün gibi duygu durum değişikliklerine hızlı maruz kalabiliyor.

Bunlar abartılı tespitler değil.

Biraz gözlemle daha fazlasını da yakalamanız mümkün.

O zaman ister istemez aklıma bazı sorular geliyor.

Devleti yönetiyor olmanın sorumluluk yükünü, endişe ve kaygısını her siyasetçi gerçekten kaldırabiliyor mu?

Bedenleri zaman zaman tekleyen siyasilerin, ruhları, psikolojileri hiç teklemez mi?

Elbette tekler!

Peki önlem alıyorlar mıdır?

Acaba siyasilerin psikolojik danışmanları, psikologları var mıdır?

Halkın önünde sergiledikleri tavır, hal ve hareketlere bakılırsa, birçoğu profesyonel destek alıyor olmaktan çok uzak görünüyor.

Siyasetin nankör çarkı, sadece bedeni değil, psikolojiyi de yıpratır.

Psikolojik dengeden uzaklaşan siyasetçi, sağlıklı kararlar alamaz, tutarlı davranışlar sergileyemez.

En nihayetinde döner dolaşır, ülkenin geleceğini, halkın da kaderini etkiler!

Bir siyasetçinin psikolojik danışmanı, psikoloğu yoksa, edinmelidir.

Siyasilerin profesyonel psikolojik destek almaları, zaafiyetleri olduğu anlamı taşımaz.

Siyasilerin profesyonel destek almaları, önce kendilerinin, sonra da ülkenin ve tüm toplumun yararına olur.

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899