Geçtiğimiz gün, Kumköy tesislerinde gerçekleştirilen Güzelyurt Merkezi Sulama Projesi’nin açılış töreninde Sayın Başbakan konuştu. Konuşmasında üretimin önemine vurgu yaptı. Sadece daha çok üretmenin de yeterli olmadığını, daha kaliteli üretmek, daha planlı ve bu ülkenin koşullarına uygun üretim yapılması gerektiğini söyledi.

Sayın Başbakan, ‘’Ürettiklerimizi illa ihraç edelim diye bir kaygım yok. ’Ülkemizde koskoca bir turizm sektörü var. 800 milyon doların üzerinde bir geliri var turizm sektörünün. Ama turizm sektöründe biz ürettiklerimizi ne kadar tüketiyoruz. Ne kadar turizm sektörüne yönelik üretiyoruz. Bütün bu soruların cevabı bugüne kadar ‘’yeterince değil’’di. Bugünden sonra bu cevabı hep birlikte reddetmek durumundayız” dedi.
 Ve… Adeta her nefes verişinde yeni sloganlar üreten Sayın Başbakan, bu açıklamaları ile vizyonunu, öngörüsünü, var olan tüm kapasitesini de gözler önüne sermiş oldu! Ürettiklerimizi ‘’ihraç’’ kaygısı yoktu!
Turizm merkezli üretim yeterli imiş meğer! Sanki birleri kalkmış da, Sayın Başbakan’a, ‘’turizmin hiç sekteye uğramayan bir sektör olacağı garantisini vermiş!
Elektrik parasını doğru düzgün ödemeyen, kumarhanesinden müşterisinin çıkıp da çarşının, esnafın arasına karışmaması için elindeki tüm olanakları seferber eden, dibine kadar girdiği denizin altını üstünü kirletmenin hesabını vermeyen, kendi T plakaları ile emekçi T’lerin canlarına okuyan, vergisinden sual olunmayan oteller için üretmek yeterli imiş meğer! Beden emekçileri kadınlara ‘’dans turizmi’’ yaptırıp paralarını kazanan gece kulüplerinden alınan vergilerin devamı için üretmek yeterli imiş meğer!
Ülkemizin asayişi en berkemal yerleri olan (!) Girne Kalesi, Surlar İçi gibi turizm alanlarında, doğayla iç içe, kilometrelerce yapılan(!) bisiklet parkurlarında, ‘’bal dök yala’’ misali şehir sokaklarında, engelleri aşmış geniş (!) kaldırımlarında, mis kokan Kanlı Dere şeridinde, otellerin hükmedemediği sahillerinde, kirlenmemiş doğasında, dağında, güneşin keyfini çıkarmak için ülkemize adeta ‘’akın(!)’’ eden turistler için üretmek yeterli imiş meğer! 5 yıldızlı otel konforunda hizmet veren özel hastaneleri hınca hınç dolduran (!) ‘’sağlık turistleri’’ için üretmek yeterli imiş meğer!
Gerek yok demektir artık, tanınma kaygısına! Bizi tanıyan turistlerle ülkemizin dolma garantisi var nasıl olsa! Gerek yok demektir artık, ambargo kaygısına! Kendi ürettiğimizi kendi içimizde tüketeceğiz ya nasıl olsa! Gerek yok demektir artık, dünyaya açılmaya! Millet uzaya turist göndermek için geri sayımı başlatmışsa bize ne! Uzaya bir giderse bize binler gelir turist kıvamında!
İhraç etmeyelim! Biz, turizm için var gücümüzle domates, biber, salatalık üretmeye, Lefkara işi cüzdan, ipek böceği kozasından küpeler, kolyeler yapmaya, kumarcıların, cinsel ihtiyaç gidericilerin ayaklarının altına kırmızı halılar sermeye, eko-günlerde birbirimize kavanoz kavanoz macunlar satmaya devam ede duralım! Bunlardan elde edeceğimiz gelirin bilmem kaç katını da, ithal etmek zorunda olduğumuz teknolojiye kaptırıverelim. Yetmedi, hellimimizi yapıp gelen herkese yedirelim ama ihraç etmek için uğraşmayalım. Ama sonra da birileri çıkıp da patentini alıp hellimi dünyaya pazarlarlarsa, yediğimiz hellimleri sindirmek için, üzerine bir bardak soğuk su içmeyi de unutmayalım!
İhraç etmezsek, üreten tembelleşir, üretim hantallaşır, ülke ekonomisi yavaşlar! İhraç etmezsek, üretim yapacak beyinlerimiz de semtimize uğramaz! Üretip ihraç etmezsek, doğurduğumuz, büyüttüğümüz, okutup yetiştirdiğimiz gençlerimizi en ‘’üretken’’ çağlarında kendi ellerimizle ülkemizden ‘’ihraç’’ etmeye başlarız! Üretip ihraç etmezsek, efendilerin hizmetçisi, ithalcilerin kölesi oluruz! Her şeyi ithal edebiliriz ama kaçırdığımız beyinlerimizi tekrar ‘’ithal’’ edemeyiz! Üretip ihraç etmezsek, var oluşumuzu dünyaya haykıramayız!
Sadece turizm için üretmeyi ülkemizin önüne ekonomik kalkınma hedefi olarak koyarsak, üniversiteler hamalı bir ülke oluveririz! Sadece turizm için üretirsek, turizmin her türlü olumsuz etkilerine açık olur, her sene yağmur duasına çıkar gibi, ‘’turist duasına’’ çıkan bir toplum oluruz!
Eğer Sayın Başbakan’ın temennisi, daha planlı ve ülke koşullarına uygun üretim yapılması ise, öncelikle, yüzünü tek yöne değil, dört yöne, yani tüm dünyaya çevirme kaygısı güden toplum için önderliğe soyunmak olmalıydı! İhracat kelimesini lügatından kestirip atmak, Akdeniz’in ortasında inci gibi parlayan bir ülkede, şişe dibi miyopi ile geleceğe bakan bir yönetim zihniyetinin ürünüdür! Böyle bir zihniyetin, tünelin ucundaki ışığı görmesi zaten mümkün değildir! Dahası, Sayın Başbakan’ın, ‘’Ürettiklerimizi ihraç edelim diye bir kaygım yok’’ demesiyle, tünel de çoktaaaan çökmüştür!
Bundan sonra gemisini kurtaran kaptandır! Yelkenler fora!
Dr. H. İlker İpekdal 
İletişim: 0542-8529899