Tartıştıklarımıza bakar mısınız? Bizi tartıştırdıklarına…

Sağlık mı para mı?

Adeta önceliğinde kayboluyoruz. Sanki bunu çözümlemesi ve planlaması gereken bizlermişiz gibi!

Onları niye seçtik diye bir soru çoğu kez aklımıza bile gelmiyor. Çünkü gemisini kurtaran kaptandır felsefesi, bireysel yaşantılarımızın en derin noktalarına kadar sinmiş durumda.

***

Para müjdesi “Türkiye’den” verilince bir nebze de olsa rahatladık.

Peki ya sağlık?

500 yatak kapasiteli hastaneyi yapıyoruz müjdesi, sağlığımızın kurtulduğu ya da pandemiden daha az etkilenme ihtimalini doğurmuyor biliyorsunuz.

Lakin yine de aklımızda kalan “Waooww… 500 yatak” oldu.

Hem 500 yataklı hastane bitecek diye kapanmaya da gerek yok, marazlanmaya da değil mi?

Uyuyoruz hem de mışıl mışıl!

***

Sağlık sistemi bekletilebilecek bir düzen olarak düşünülemez!

Senelerdir yapılmayanların pandemipaniği ile akıllara gelmesi öncelikli tartışılacak sorunumuzdur ki şu an buna zamanımız yok(!)

Oysa biz senelerce kamu-serbest hekim çatışmalarını izledik.

Birbirlerine kırdırılmalarını izledik.

Sistemsizliğin yarattıklarını ve yaratacaklarını sorgulayan hekimlerin sesi çıkarılamadı bile…

Hekimi hekime kırdırıp geç karşısına izle mantığı yaratıldı.

Hangi hekimin nasıl çalışıp ne kadar kazandığı sorunu, kamu-özel sektör çalışanları arasındaki hak mücadelesi sayesinde tarafların birlikte hareket ettirilmeyişi mevzusunun birebir aynısıdır.

Bunun yerine medikal malzemeden, sağlık personeline, hastane temizlik ve huzurundan hasta memnuniyetine, hekim sayısından planlamasına kadar tartışılacak çok şey vardı.

Hastaların o köhne ve çirkin yatakhanelere tıkılması, yetersiz personelin çaresiz hizmetçabası ve hayatları zorlaştıran mecburiyetleri yüzünden hem hastalar hem de tüm sağlık ekiplerinin bitap düşmesine seyirci kalanlar, ne hastalar ne de sağlık ekipleri değildi oysa. Yönettiğini iddia edenlerin ta kendileriydi…

***

Şimdi kapanmak mı kapanmamak mı tartışmalarında aslolan, gerçek bir bütçelendirmesi olmayan, hasta sayıları ile yatak kapasitesini hesaplayarak öngörüler oluşturmayan, her türlü başlangıcın yarım kaldığı günün sonunda maddi kazanımlar dışında hiçbir görüntüsü ve anlaşılacak somut noktası kalmayan bir konuya dönüştü.

Ve işte karşınızda asıl soru?

Covid-19 ile hasta kişi sayısının artarak doktor ve hastane ihtiyacının kış aylarındaki fırlaması sonucunda kullanılacak medikal malzeme ve müdahale edecek doktor sayısı nasıl ayarlanacak?

Tedirginliğin de bir türlü dillendirilemeyen ve asıl sorunsal olarak gözümüze sokulamayan temel sorunun çevresinde dolaşıp da asıl merkezinde duramamak yetersizliğin, sistemsizliğin ve belirsizliğin ispatından başka hiçbir şey değildir.

***

13 maaşlar ödenediğinde para sorunu çözülecek mi?

Bulaş engellenecek mi?

Engellenmesi için önlemlerin alınması gerçekleşecek mi?

Hastanelerin kapasitesi her anlamda artırılacak mı?

O halde nedir tartışmaları yönlendiren ve bizlerin tanımlayamadığımız bu endişe hakimiz, destekleyen?

Ya da bu ikisini birbirine karıştırtan?

Mut-suz-uz dostlar!

Hem de çok mutsuzuz…

Ne ne olacağımızı biliyoruz ne nereye gideceğimizi ne de kendi ayaklarımızın üzerinde durup duramayacağımızı?

Ayaklarımızın üzerinde durabilmemiz için acaba yardım ettiklerini söyleyenlere ya da edeceklerini, güvenebilir miyiz diye sorgulamaya kalktık mı iş daha da çığırından çıkıyor işte…

Düşünün!

Para-pandemi-siyaset ve algı yönetimi kıskacında odaklanamadığımız yaşantımız ile bilemediğimiz yönümüze ağlayıp duralım. Biz buna alıştık, başkası bize zor…

Dr. Çiğdem DÜRÜST