Bir vesile ile bu dünyadan göçüp gideceğiz.

Nereye gideceğimiz konusunda dinlerin ve kişilerin görüşleri farklı olsa da, geride kalan bedene genel bir hürmetin olduğu da aşikar.

Soğuk bir kelime olsa da, mezar konusu eninde sonunda gündemimize giriveriyor.

En mütevazisinden tutun da en ihtişamlısına kadar, küçük bir pirinç kaptan tutun da anıtlaştırılmış haline kadar, mezarlar, kişi göçüp gitse de, arkasında bıraktıklarının izlerini taşıyor üzerinde. Veya, geride kalanları bunu böyle istiyor.

Ülkemizdeki mezarlıkların durumu, zaman zaman gündem oluyor.

En sonuncularından birisini de, Değerli Abim ve meslektaşım, Op. Dr. Sayın Bülent Dizdarlı, mezarlıkların kalabalıklığını ve yetersizliğini esprili bir şekilde dile getirmiş ve, elimizi çabuk tutmazsak, birkaç yıl içerisinde gömülecek yer bulamayacağımızı dile getirmişti.

Aslında önemli tespitler. Bu tespitlere başkalarını da ilave etmek mümkün.

Örneğin, Lefkoşa mezarlığında yatan kaybettiklerimizin hatırı sayılan bir bölümü, her kuvvetli yağışta sular altında kalıyor. Bu hoş değil.

Belediyeler ellerinden geleni yapsa da, aileler kaybettikleri sevdiklerini istedikleri yere tertipli düzenli defnemedikleri oluyor.

Son yıllarda bakım konusunda güzel aşamalar kat edilmiş olsa da, yapılması gereken henüz çok daha işlerin olduğu ortada.

Son olarak, bazı ailelerin, ne yazıktır ki, adeta yarışırcasına, sevdiklerinin mezarlarını ‘’mini anıta’’ dönüştürme kaygıları, bir yere kadar anlayışla karşılanabilse de, bunu abartanların olduğunu da inkar etmemek gerekir.

Üstelik, bildiğim bir örnek de vardır ki, mahkemelik olan mezar konusu. Bir ailenin kaybettikleri bir yakını için yaptırdığı mini anıt mezarın bir bölümünün, diğer ailenin yakınının yattığı mezarın deniz manzarasının önünü kestiği için konunun mahkemeye taşınmış olması.

Değerli okurlar;

Gerekli olup olmadığı tartışılabilir.

Devletimizin mezarlarımız konusunda daha titiz, saygılı ve adil bir anlayış sergilemesi beklenebilir.

Ancak, benim naçizane görüşüm, Türkiye ve diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, ‘’özel mezarlık’’ müessesesinin de hayata geçirilmesi yönündedir.

Konu bir mezarlık alanı rantı şeklinde algılanmaması için de, benzer örneklerinden yola çıkılarak yapılacak sağlam bir yasal düzenleme yeterli olacaktır kanaatindeyim.

Bu sayede gerek Müslüman gerekse Gayrimüslim yurttaşlarımızın temiz ve tertipli bir ebedi istirahatgaha sahip olmaları da sağlanabilecektir.

Dahası, bu şekilde, bir şekilde duyup şahit olduğumuz, ancak pek de dillendirmekten çekindiğimiz, dolaylı mezarlık torpillerinin ve mezarlık savaşlarının da önüne geçilebilecektir.

İlave projelerle, mezarlıkların soğuk yüzlerini değiştirmek ve farklı bir peysaj anlayışı ile, ölümün de yaşantımızın içerisinde bir realite olduğu da gösterilebilir pekala.

Son söz olarak,

Ülkemizde, sağlam yasal zemine oturtulmuş bir özel mezarlık kavramı gündeme getirilmesi taraftarıyım.

Mezarlıklar her ne kadar, yanlarından geçerken bizi korkutan, tüylerimizi ürperten mekanlar olsa da, sevdiklerimizin ikamet yerleri olduğu unutulmamalıdır.

Bir gün bizlerin de ziyaretçi değil, konakçı olarak gidecekleri bu yerler, sadece bedenlerin değil, ruhların da huzur bulacakları yerler haline getirilmelidir.

(Tüm kaybettiklerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun.)

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899