Hadi Maraş’ı da yakın!

Böylelikle, bahse konu birçok tartışma ortadan kalkar belki...

O zaman Maraş’a müdahale etme yetkisinde olan, Maraş’ın da gerçek sahibiilan edilecektir.

Yıllardır kapatılarak hayalet bir kente dönüşmüş olan Maraş’la ilgili kavga devam ederken, dünyanın her yerinden pek çok ülkenin, şirketin, Rum’un Türk’ün, Türkiye’nin Yunanistan’ın, AB’nin BM’nin gözünü üzerinden ayırmaksızın, bir tür tehdit metaforu olarak kullanılması kaderi haline dönüşmüş Maraş, esasında kimin kullanımında olmalı?

Kim tarafından nasıl değerlendirilmeli?

Uluslararası askeri, siyasi ve hukuki güçler bu hususta bir karara varamayınca Kıbrıs sorunun önemli kilit meselelerinden biri haline dönüşen mesele belki Maraş’ı yakarak çözülebilir!

***

(Galiba iyilik niteliklerimi kaybediyorum!)

Sorun çözümsüz kaldıkça, Kıbrıslı Türkler giderek köşeye sıkıştıkça, başarısız liderle yönetilme riski yaşandıkça yabani çözümler oluşturulması rastlantı değilmiş.

Madem ki her yerde yangın çıkması bu kadar kolay; madem ki birisi birisine kızınca, bilgisayar kullanımı hususunda yetersiz personel bulundurunca… yangına müdahale gecikebiliyorsa, yeterli personel ve donanımımız olmadığı için yangına müdahaledeki yeteneksizliğimizi ve beceri yoksunluğumuzu normalleştirdikçe affedebiliyorsa; o halde ne dersiniz?

Maraş’ta da başımıza böyle gelmiş olamaz mı?

Sonra da diyelim ki kurtardık, inşa edeceğiz bu nedenle bizimdir(!)

***

Niye gülüyorsunuz?

Yangın yeteneğimiz tek bir helikopterle çözülüyor inancımız var da, bu protestoları inanarak yapabiliyoruz da“Maraş da yansın, sorun kökten çözülsün” anlamsız mı?

***

Ne kadar komik durumdayız esasında.

Yangına dair açıklamaları dinledikçe, analizleri izledikçe, eski hükümetler ve yeni hükümetlerden yetkililer birbirlerini eleştirmeye odaklı bir anlayışla medyada boy gösteriyorlarkenne kadar da aciz görünüyoruz!

Yazık!

Bakın neler olacak?

Maraş’ta bir yangın başlayacak.

Bir süre görmezden gelinecek.

Sonra müdahale etmeye büyük ihtimalle ilk önce KKTC makamları veya en azından TC askeri koşacak.

Sonra da biz orayı fethetmiş, sıfırlanmış bir şekilde teslim almış olacağız.

(Yine de sakın yakmaya kalkışmayın. Bu hayali bir plandır ve asla hayata geçirilmemelidir.)

***

Pile açılımı mı?

Pile’denGüney Kıbrıs’ta gezintiye sınır yok.

Bizim Lefkoşa, Mağusa, Girne, Lefke, İskele, Güzelyurt’ta gezdiğiniz gibi Pileli de Baf’ta, Limasol’da, Larnaka’da gönlünce gezebilir.

Hal böyle olunca Pile’yi açmak demek, tüm sınır kapılarını açmaktan farksız olmak anlamına gelirken, Pilelilerin gözardı edildiği veya unutulduğu şeklindeki açıklamaları anlamlandırmak mümkün değil.

Elbette ihtiyaçları kavrayabiliyorum. Elbette gitme gelme zaruretlerini kavrıyorum. Ancak beklenmesi gerekiyorsa, beklemek de bir sorumluluktur.

Pile sınırını açmak tüm sınırları açmak demek değil midir?

Güney’de vakalar sona erse, bir daha olmayacağını kavrayabileceğimiz sorun ortadan kalksa, güvenilebilsek elbette açabiliriz.

Bugün gerek Güney’e, gerek Güney’den yurt dışına, gerekse de Ercan’da veya deniz yolu ile dünyanın bir çok yerine gitmeyi bekleyen kim bilir kaç kişi vardır.

Kim bilir kaç Türkiyeli aile kopuk bir şekilde kalmıştır yarısı orada yarısı burada…

Kim bilir işi için ekmek kapısı için gitmek zorunda olduğu halde bekletilen insanların ne durumda olduğunu?

( KKTC’nin bu sayıları ezbere bilmesi gerekir elbet. Lakin gelin görün ki Sivaslı amcanın Sivas’ın bir köyünden bayramda dolaşmak için istediği izni bile verebiliyoruz. Üstelik izinle sokağa çıkılması devri kapanmışken böyle bir izni isteyen kişiyi belli ki hiç sorgulamadan!!!)

O halde bu sorun öyle ya da böyle bir sınır kapıları sorunudur Aceleci değil, akıllı olmak şarttır.

Ya açılacak “Saldım çayıra Mevla’m kayıra “denecek, ya da akıllıca tedbirler halka da Pileli’yeihityacı olan herkese de sunulacak.

Hem Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türklerin sonunu dışında ayrı bir sorun değildir bu da...

DR. Çiğdem DÜRÜST