“Ne kadar şanssız bir insanım!”

“Zaten her zaman böyle şeyler beni bulur!”

“Ne zaman bir işe el atsam mutlaka aksilik çıkar!”

“Bütün dünya bana karşı!”

“Benim bir hatam yoktu. Hep onun yüzünden oldu!”

“Bir gün birisi beni de anlayacak mı?”

***

Bu cümleler tanıdık mı?

Çevrenizde böyle insanlar var mıdır?

Ya da siz bunları hangi sıklıkla kullanırsınız?

Hiç düşündünüz mü?

Kendini kurban ilen eder bazı insanlar. Yaşamlarındaki herhangi bir olumsuzlukta kendilerinin herhangi bir payı olmuş olabileceğini düşünmeyip, muhakkak bunu kadersizliklerine, şanssızlıklarına veya olumsuz olan hangi beklentileri olmuşsa hep ona bağlarlar.

Ve olumlu bir şeyler yaşandığında bunları çabucak unutup bir sonraki sefere yolunda gitmeyen türlü işleri için aynı genellemeleri sıralarlar…

***

Hata yapmayı, yaşanacak şanssızlıklarını veya dünyanın tümden kendi aleyhlerinde çalıştığı olgusunu o denli içselleştirmiştirler ki, harekete geçmez veya geçemezler.

Yaptıkları hiçbir işin sorumluluğunu alamaz, verdikleri her kararı başkalarına dayandırır, seçimlerinin de kendi sorumlulukları olabileceğin akıllarının ucundan bile geçirmezler!

Konuştuklarında ses tonlarından beden dillerine kadar olumsuzluk onları ele geçirmiş, mutlaka sorumluluğun bir başkasında olduğunu anlatır, buna şiddetle inandırır ve sizi de ikna etmek için son derece tasvirci olurlar.

Daima, karşısındaki birisi veya birileri bir şeyi yapmış, kendi yaşamının etkilenme biçimi de buna dayanmıştır!

Kadercilik onların her yanını sarmış ve daima lanet okunasıdır!

Yalnızdırlar.

Yanlış anlaşılmaktadırlar.

Kandırılmıştırlar.

Birlikte dert yanıp kaderlerine küsecekleri kişiler ile ilişkileri çok daha iyi ilerler.

***

Elbette hepimiz bazen bu duygu durumu içinde olabilir, bunları düşünüp yaşayabiliriz!

Sorun hissin süreklilik arz ettiği yaşamın her alanında etkili olduğuna yönelik inancın kronikleştiği kişi ve durumlar için tartışmak yerinde olur.

Kronik kurban olma hali, kronik kurban psikolojisi olarak günlük yaşamda da kullandığımız ve çoğu kez kendine inanmayan, güvenmeyen, ağlayan sızlanan insanlar için kullandığımızın farkındasınızdır!

***

Bu durum bir günde, bir anda meydana gelmez!

Küçük yaştan itibaren bireyin yetiştiği ortamda, kendisine verilen mesajlar çok önemlidir. Küçük, güçsüz, yetersiz, beceremeyecek kapasitede olduğuna dair mesajlar yaygınlıkla iletiliyorsa, çocuklukta yapılan hatalar için daima başkalarının suçlandığı olaylara şahit olmuş ya da maruz kalmışsa, aşırı korumacı yetişkinler ile yetişmiş ve beceremeyeceği mesajı tekrarlanmışsa, , okulda arkadaşı ile kavga etti diye arkadaş suçlanmış, öğretmen kızdı diye çocuk korunmuş, mahallede arkadaşları ile tartışarak sonuçlara varmasına hep yetişkinler tarafından müdahil olunmuşsa, belki de bu duruma bunlar vesile olmuş, zemin hazırlamıştır.

Çaresizlik en yaygın hisleridir. Çünkü eyleme geçecek cesaretleri yoktur.

Eyleme geçmemelerinin ya da suçlanacak birilerinin bulunması hep tek seçenektir.

Yetişkinlikte eş, kaynana, patron, iş arkadaşı, komşu veya kendi dışındaki herkes olabilir.

***

“Hayatının direksiyonu kimde?” sorusu bunlar için önemli bir sorudur.

“Hayattaki varlığını nasıl görmek ve nasıl gerçekleştirmek istiyor, bunun için ne yapıyor, bugüne dek hep düşmüşse nasıl bunca olay yaşadı ve hala ayakta?” soruları bu gibi kişilerin düşünmesi veya bu gibi kişilere düşündürülmesi gereken sorulardır.

***

Şimdi tüm bunları dönün ve kendinize sorun!

Hem bireysel hem de toplumsal açıdan!

Biz kurban değiliz!

Dr. Çiğdem DÜRÜST