Bir doktor olarak yazıyorum.

İrdelenmeye, üzerinde tartışılmaya değer bir konu olduğu için yazıyorum…

Her ortamda ve dileyenle tartışmaya da açığım.

Bu yazımı, önyargısız, spekülasyon ya da komplo teorisi düşüncelerinden uzak bir şekilde okumanızı öneririm.

Hassas bir konudur.

Fırsat buldukça farklı yönleriyle ele almaya devam edeceğim.

Öncelikle, 31 Temmuz 2019 tarihli, KıbrısTime ve Kıbrıs Manşet’te yayımlanan, KKTC Tarihinin En Büyük Genetik Skandalı başlıklı yazıma bir göz atmanızı öneririm.

Kıbrıs Kadın Sağlığı ve Araştırma İnisiyatifi’nin, Ocak 2018’de veri toplamaya başladığı, ülkemiz genelinde 8 bin kadınımızı kapsayan bir araştırma projesi idi konu.

Bu projeyi yürüten Genetik Uzmanı Sayın Nilüfer Rahmioğlu Ramiz: ‘’Bu çalışmada; Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan kadınların sağlık profillerinin tanımlanmasını ve hastalık dağılımlarının haritalanmasını amaçlıyoruz. Ayrıca, yaşam tarzı faktörlerinin ve kalıtsal (genetik) faktörlerin toplumdaki kadın sağlığını nasıl etkilediğini araştırmayı hedefliyoruz. Buna ek olarak, Kuzey Kıbrıs’taki kadınların sağlık hizmetlerine erişimini ölçecek ve kadınların sağlık durumlarının ekonomi üzerindeki yükünü değerlendirileceğiz.’’ diyordu.

Ancak, çalışma sırasında, gönüllülük esasına göre de olsa, tükürük örneklerinin alınarak Oxford’da DNA analizinin yapılacağını, üstelik sonuçların da katılımcılarla paylaşılmayacağı da açıkça belirtiliyordu!

Dahası, Oxford Üniversitesi, kendi bünyesinde yapacağı başka araştırmalarda ve başka araştırma merkezleri ile yapılacak ortak çalışmalarda da kullanmak üzere, bu DNA analiz sonuçlarının kullanım haklarını alıyordu!

Ne KKTC kadınlarına ne de KKTC Devleti’ne hiçbir geri dönüşü olmayacak bu DNA analizi konusu, kafaları iyiden iyiye karıştırıyordu.

Üstelik, tükürük örneklerinin İnsan Hücre, Doku ve Organ Nakli Yasası çerçevesinde yutdışına götürülmesinin mümkün olmadığı da bilindiği halde!

Kaldı ki, bu projeyi ilgi çekici kılan bir unsur da, proje çalışma takımında, Proje Elçileri başlığı altında, Milletvekili ve Moleküler Genetik Uzmanı Sayın Jale Refik Rogers da bulunması.

Tesadüftür ki, proje gereği anketlerin başlaması ve beraberinde DNA analizi yapılmak üzere tükürük örneklerinin toplanması da Sayın Rogers’in milletvekili olarak Cumhuriyet Meclisi’ne girdiği Ocak 2018 tarihinde başlandı.

Sayın Rogers ile, seçim propagandaları döneminde, birkaç defa aynı stüdyoyu paylaşmış biri olarak, seçilmesi durumunda ülkemize bir genetik laboratuvar kazandırma projesinin olduğunu, her programda dile getirdiği bilgisini de buraya ekleyelim…

Gelelim Mayıs 2019 tarihine.

Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi Genetik Laboratuvarı’na, Qiagen marka bir PCR cihazı alınıyor.

Neden bir PCR cihazına ihtiyaç olduğu, neden kapalı sistem bir PCR cihazının tercih edildiği, teknik şartnamelerde istenilen özellikler, böyle bir cihazın alımını kimlerin istediği konularını şimdilik bir kenara bırakalım.

Qiagen’in PCR cihazı, üst düzey bir cihaz. Alınma sebebi ne olursa olsun, üst düzey bir cihaz. Yani sadece tanı değil, genetik araştırmalarda da kullanılan bir cihaz.

Üstelik, insan genom analizini rahatlıkla yapabilecek bir cihaz

Yavaş yavaş günümüze gelelim…

Bu cihaz alındığında, ortalıkta henüz Koronavirüs yoktu.

Koronavirüs gelince, bu cihaza uygun PCR kitleri de talep edildi. Pahalı da olsa alındı. Geçen sene kit ve sarf malzeme karşılığında, 4 yıllık ödeme planı ile ihale ile alınan bu Qiagen marka PCR cihazına, yeni Qiagen’ler eklendi.

Tartışmalar malum. Bunu geçelim, konumuz bu değil.

Ve gelelim birkaç gün öncesine.

Sayın Sağlık Bakanı’mız geçenlerde Meclis kürsüsünde, DNA laboratuvarının kurulmakta olduğunu açıkladı. Üstelik tarih de verebileceğini söyleyerek, on gün içerisinde tamamlanabileceğini ifade etti.

Ve aklıma yeni bir soru geldi:

Hani Kıbrıs Kadın Sağlığı Araştırma İnisiyatifi’nin bir çalışması vardı.

Hani o çalışmada, tükürük örnekleri Oxford Üniversitesi’ne gönderilecek ve orada KKTC halkının DNA analizleri yapılacaktı.

Hani o DNA’lar, Oxford Üniversitesi’nde ve başka laboratuvarlarda, başka genetik çalışmalar için de kullanılacaktı.

Hani Sayın Rogers, milletvekili olması durumunda ülkemize bir genetik laboratuvar kazandırma sözü vermişti. (Sayın Rogers ve proje sorumlusu Sayın Ramiz Oxford’da öğrenim görmüştür.)

Hani Qiagen’in PCR cihazı, insan genom analizi yapacak kadar üst düzey bir cihazdı.

Hani Sayın Rogers, aynı zamanda bu projenin elçilerinden biriydi.

Hani yurt dışına tükürük örneklerinin çıkması pek de mümkün değildi.

Hani Koronavirüs ile ilgili PCR testlerinin sadece tek bir merkezde yapılması konusunda Sayın Rogers sürekli telkinlerde bulunuyordu.

Hani Sayın Sağlık Bakanı’mız, önümüzdeki günlerde faaliyete geçecek bir DNA Laboratuvarı’ndan bahsetmişti.

Hani Oxford, birkaç gün önce, Koronavirüs aşısı denemelerine başladığını da açıklamıştı…

İşte tüm bu ‘’hani’’ leri birleştirince, ‘’acaba’’ diyesim geliyor.

Aklıma da bir soru takılıyor:

Bu tükürük örneklerinin DNA analizleri, Oxford Üniversitesi’ne gönderilme yerine, ülkemizdeki üst düzey bir DNA Laboratuvarında yapılabilir ve verileri buradan Oxford Üniversitesi’ne gönderebilir mi?

Yazdıklarımın hiçbiri uydurma değil. Hiçbir yanlış bilgi de yok. Yanıltma da yok.

Ortada, kronolojik bir DNA olayı var.

Dünya neyi konuşuyor? Virüsü değil, virüs üzerinden aşıları ve pek tabii ki GENLERİMİZİ!

Dolayısıyla DNA’mızı!

Bu yüzden, KKTC Devleti’ni buradan uyarmayı bir görev, bir mesleki sorumluluk olarak görüyor ve diyorum ki:

RNA virüsü ile uğraşırken DNA’nı unutma!

DNA’a sahip çık!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899