Kutlay Erk boykotçuları eleştirmekle başladığı yazısında Kızılyürek’i “Avrupa Parlamentosuna (AP) seçilen bir Kıbrıslı Türk” olarak adını zikretmeden eleştiriyor, Kıbrıslı Türkleri gerektiği gibi temsil etmediğini söylüyor. Bundan daha önemlisi Kıbrıslı Türklerin kendi partilerinden bir değil iki Avrupa Parlamentosu üyesini seçtirmeleri gerektiğini ve neden seçtiremediklerini Erk şu cümlelerle anlatıyor:

“Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklardan yola çıkılıyorsa, Kıbrıslı Türk siyasi partilerin katılması ve Kıbrıslı Türk seçmenler tarafından seçilmiş iki Kıbrıslı Türk’ün AP’de vekillik görevi yapması gerekiyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek taraflı yöneten Kıbrıslı Rumlar, kurucu ortak Kıbrıslı Türklerin iradesinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde geçerliliğini ret ve inkâr ettiği için 2019 seçimlerinde AKEL aday listesine bir Kıbrıslı Türk dahil etmişti. Ve bazı sol grupları, Kıbrıslı Türkler arasında yarattıkları kafa karışıklığı ile, bu seçimlerde oy kullanılmasını teşvik etti” (https://www.yeniduzen.com/genel-secimleri-boykot-organizasyonunun-uc-yaman-celiskisi-18510yy.htm)

Buna Kızılyürek’in ofisinden hızlı bir cevap geliyor, cevabın odak noktası Erk’in “üslubunun kabul edilemez olduğu ve milliyetçi sayıklamalar içerdiği” (https://www.ozgurgazetekibris.com/kibris/79849-kizilyurek-kibrisli-turklerin-ap-secimlerine-katilmalari-ab-yurttasligindan-kaynaklanan-bir-haktir.html).

Kızılyürek akademisyen, profesör bir yazar olarak adının zikredilmemesini kabul edilemez bir üslup buluyor ve kendisinden “Kıbrıslı Türk bir aday, sonrasında da AP’ye seçilen Kıbrıslı Türk bir parlamenter” diye bahsedilmesinden içerliyor. Kızılyürek ofisi bir de “bazı sol grupların” yanıltılarak oy verdirildiğini” söyleyen Erk’e CTP’lilerin de oy verenlerden olduğunu hatta oy verenlerin önemli bir kısmının CTP seçmenleri olduğunu söylüyor. Yani Kızılyürek ve CTP isimlerinin bir arada zikredilmemesi de üslubun kabul edilemezliğinin bir parçası.

Ada yarısı insanlarının seçim döneminde de seçim sonrasında da kendilerine bu konu ile ilgili sorması gereken sorular vardır. Yoksa bu eril didişmede boğulup gider, Kıbrıslı Türkler için esasta bakılması gereken meseleleri düşünmekten uzaklaşırsınız. CTP içerisinde, hatta CTP’nin parti gazetesinde köşe yazan bu iki adamın ideolojik duruşunda, siyasi algılarında göstermeye çalıştıkları gibi gerçek bir fark var mıdır?

Hayır bu iki adamın ideolojik duruşunda bir fark yoktur. Aralarındaki ayrışma koşulların getirdiği imkân ve kaynak farkından doğan siyasi çekişmedir. Bu ne demektir? Aslında ikisi de “Avrupa Parlamentosu’na giden Kıbrıslı Türk” olmak isteklisidir. Kızılyürek Güney’de yaşadığı ve Rumca konuşabildiği için Avrupa Parlamentosuna gidebilen ender Kıbrıslı Türklerden olduğunu bilmektedir. Bunu bildiği için de bir mi gitmiş iki mi gitmiş ona pek fark etmemektedir. E birazcık da “tek olmaktan haz duyan” bir imaj da sergilemektedir. Kutlay Erk ise bu taraftan sadece bir kişi gittiği müddetçe yıllarca AKEL ile dayanışma içinde çalışmış CTP’den neden bir hatta iki vekilin çıkmadığı ile ilgili feveran içindedir. Erk’in konumlanmasında, bunca yıl “Rumcu” diye saldırıya uğramış barışçı CTP’nin Kuzey’de her türlü sıkıntıya katlanan bir veya iki değerli insanı Kıbrıslı Türkler adına Avrupa Parlamentosuna gidememektedir. Onların yerine hayatını Rumca bildiği için Güney’de yaşayabilen, işçi değil profesyonel işte çalışabilen az sayıda Kıbrıslı Türk’ten biri olabilen, Kuzey’e sadece misafir gibi akıl hocalığı ve politika yapmaya gelen, Euro kazanarak Kuzey’de kadrolarla çalışabilecek mali güce sahip olan Kızılyürek Avrupa Parlamentosuna gitmektedir.


Erk’in ifadelerinde aslında ne milliyetçi bir söylem vardır ne de Kızılyürek’in asılsız bir şekilde iddia ettiği gibi “KKTC Bayrağı altından” Erk seçime girmeyi ifade etmiştir yazdığı yazıda. Yukarıda Erk’in söylediğine bakın, ne diyor? “Kıbrıslı Türk siyasi partilerin katılması ve Kıbrıslı Türk seçmenler tarafından seçilmiş” olması gerekiyor diyor, Kuzey Kıbrıs’ta seçim yapılması gerekiyor demiyor. CTP’nin de AKEL gibi seçime çıkıp kendi adaylarını sunabilmesi gerekiyor diyor. Kızılyürek buna karşıt olarak şu sözlerle cevap veriyor: “Ayrıca, Kıbrıslı Türk siyasi partiler isterlerse AP seçimlerine kendi adaylarıyla katılabilirler. Fakat Kutlay Erk’in derdi, Kıbrıslı Türklerin KKTC bayrağı altında seçime katılmalarıdır, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklı AB vatandaşlığı vasfıyla değil.” Kutlay Erk’in bir Türk siyasi partisi olarak CTP’nin katılmasının mümkün olduğu bir seçimi istemeyeceğini düşüneniniz var mı? Mensubu olduğu partinin ideolojisi zaten budur. Ama bunun koşulları mevcut değildir. Dilini konuşmadığınız bir toplumun içinde partinizi kaydettireceksiniz, dilinizin konuşulmadığı bir yerde seçim kurallarını takip edeceksiniz, dilinizin konuşulmadığı bir yerde sandık görevlileriniz seçim kurulu başkanları ile diyaloğa girecek, elbette bunların hiçbiri mümkün değildir. Kızılyürek CTP’lilerin kendine oy verdiğinden bahsetti ama Rumların gözetimi altında kendisine değil başka Kıbrıslı Türk adaylara oy vereceklerin nasıl oy veremediklerini sosyal medyada yazdıklarına hiç değinmedi. Orada seçime çıkmanız için Avrupa’nın adaletsizlikleri raporlandırması lazım amma raporlandırmalar o tarafta pek anılmıyor biliyorsunuz. E şimdi anladınız mı, Erk’in “Türkçe Avrupa dili olsun diye adım attı ama rafa kalktı” demesine, Kızılyürek’in verebildiği kuru cevabın neden “Kıbrıslı Türklerin meşru haklarını savunageldiğini ve pek çok konuda mesai yaptığını” söylediğini. Yani kendisi de bal yapmayan bir arı olduğunu “hak savuma ve mesai yapma” olarak ifade ediyor ama Rumca da konuşabilen bir Kıbrıslı Türk olarak adam ne diye sizin o tarafta Kıbrıs Cumhuriyetinden doğan haklarınızı hayata geçirip partilerinize oy verdirecek imkânı size yaratsın ki? Öyle olursa şans daha çok AKEL biletinden Kızılyürek’in mi olur yoksa CTP’den çıkacak olan adayın mı? Zaten bunun örtünmesi için Kızılyürek tarafından bir “KKTC bayrağı” lafı ortaya atılmıştır. Sol olarak allerjik olduğumuz milliyetçiliğe karşı durmak için düşünmeyi bırakmamızı umuyor Kızılyürek. Bir yandan da can hıraş o yüzden Erk’in CTP tarafından sandıkta “saf dışı” bırakıldığını söylüyor. CTP’nin kendisine oy verdiğini ama Erk’e vermediğini vurgulaması bu siyasi kapışmanın boyutlarını ortaya koyuyor. Kızılyürek sizi milliyetçilikten korumuyor, milliyetçilik karşıtlığınız üzerinden tek ve mutlak Rumca da konuşan Kıbrıslı Türk olarak “sizi temsil etmeye ben muktedirim” diyor.

Kızılyürek’in çok çelişkisi var bu Erk’e cevabında ama en önce şu “milliyetçiliğe karşıyım” meselesine bir girelim mi? Yıllarca size Türk ya da Rum değilsiniz Kıbrıslısınız üzerinden kendinize nasıl “Kıbrıslı Türk” dememeniz gerektiğini telkin etti. Ama işine nasıl gelirse. Bir yandan sadece Kıbrıslılar var “vatandaşlık esasında” geçinip gideceğiz diyor öte yandan da Kızılyürek’in seçilebilmesini sağlayan tek politik platformu “Kıbrıslı Türklerin Avrupa parlamentosundaki temsilcisi olmak”. Olmaması gerektiğine inandığı bir kimliğin temsilcisi yani. Kıbrıs Cumhuriyeti şu anda Rum ulus devleti olarak yaşıyor. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türklerin hakları var, gelsinler vatandaşlar olarak yaşasınlar, federasyona gerek yoktur” Rumların 60 yıllık yaşattıkları devlet tezidir. “Kıbrıs Cumhuriyetinden kaynaklı Avrupa yurttaşlığı” dediğinde Kızılyürek de size aynı şeyi söylüyor. Rum devlet tezi hiçbir anti-milliyetçinin tezi ile örtüşebilir mi? Rum etkinliğindeki Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklere “bireyler olarak altıma gelin” diyor, aynı şekilde Kızılyürek de CTP’ye, parti olarak benim etkinliğim altında temsil ediliyorsunuz” diyor.

Gelelim Kızlyürek’in argümanlarındaki tezatlara. Kızılyürek her şeyi savunuyor. Her şeyi savunduğunuzda zıtlıklarınız kendi kendinizi ortadan kaldırır. Kızılyürek, Erk’e verdiği cevabın başlığa çekilen kısımda önce “Kıbrıslı Türklerin AP seçimlerine katılmaları AB yurttaşlığından kaynaklanan bir haktır” diyor. Ardından da Erk’i KKTC bayrağı altından seçime çıkmak istemekle “suçlarken” şöyle diyor: Erk, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklı AB vatandaşlığı vasfıyla” seçime çıkmak istemiyor. Başlığa baktığınızda sanki Avrupa devletsiz bir oluşumdur ve “Avrupa yurttaşlığından doğan hakla herkes seçilebilir” gibi bir imge yaratıyor. Ama aslında sizin haklarınız içinde bulunduğunuz devletin AB üyesi olmasından geliyor. İşte orada Kızılyürek size Kıbrıs’ın sui generis (kendine özgü, diğerlerine benzemeyen) koşullarından bahsetmiyor. Neyin üstünün örtüldüğüne Kıbrıslı Türklerin iyi bakması gerekiyor. Rumların ezici çoğunlukla hayır dedikleri Annan Planında, içerideki politikada kotalar ayrıldığı gibi 6 AP vekilinden 2’sinin Kıbrıslı Türklerden olması gerekiyordu. Bu, bizim ülke olarak savaşla ayrılmış yapımızdan ve birlikte yaşama pratiğimizin olmamasından dolayı korunması gereken etnik temsiliyetimizle alakalı bir durumdur. Bu durum da Birleşmiş Milletler tarafından da tanınan bir meseledir, o yüzden 47 senedir masadayız ve seçilen her cumhurbaşkanını Kıbrıs Türk toplumunun temsilcisi olarak tanıyor. “Kıbrıs Cumhuriyetinden” kaynaklı dediğiniz anda halkların temsiliyeti meselesine geliyorsunuz. Kıbrıs Cumhuriyeti şu anda kuruluş ilkeleri ile yaşayan bir ülke değildir. Kuruluşunda Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklerin temsiliyet hakkını kota ile koruyordu. “Hepiniz Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bunu yapabilirsiniz” dediğiniz anda ve bunu kota sisteminden çıkardığınızda, aslında bu söylem, bugün Rum egemenliğindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nde sizi güvencesiz etnik azınlık konumuna düşürüyor. Etnik azınlık olarak bu sizi çoğunluğun tiranlığına terk etmeye mahkûm edecek bir sistemdir.

Kızılyürek dünyayı kendi gibi görmeyen herkese “milliyetçi” yaftası yapıştırıp kendi yarattığı tehlikeleri gizlemeye çalışıyor. Barışmaya dair temeller kurulmayan bir ülkede Kızılyürek politik davranışlarını sığ bir hayalperestliğe dayandırıyor. Sığ hayalperestlik ideolojik anti-milliyetçi duruşla aynı şey değildir. Milliyetçilerin çoğunlukta olduğu bir dünyada “milliyetçilik yokmuş gibi” davranarak politika üretirseniz toplumunuzu şiddetin kucağına atarsınız. Bizim toplumlarımızın gerçek bir barışmaya ihtiyacı var ve bu olmadan kotasız “yurttaşlık temelinde” Avrupa Parlamentosu tartışmalarının açtığı yol, içerideki gerçek seçimlerde toplumsal hakları olmayan bir grubun mensupları olarak bizi yeni bir tahakküm ve baskı sistemine götürmekten başka bir şey söz vermiyor. Etnik farkların olduğu, daha konuştuğunuzu anlamadığınız için hemen ötekileştirilebildiğiniz yapılarda da bunun sonu toplu kıyıma dek gider. Bu sadece Rumlardan Türklere değil, çoğunluk olan her grubun azınlıktakine yöneltebileceği bir tahakküm rejimidir. Tarihsel olarak da çoğunluğun bunu azınlığa yaptığı pek çok ülke var. Bir etnik grup çoğunlukken ezer, kendi etnik grubu başka bir ülkede azınlık olarak ezilir.

Bunlara ek olarak, Kıbrıslı Türkleri kendi kimlik aidiyetlerinden söküp almaya çalışmak anti-milliyetçilik değil, asimilasyoncu bir politikadır. Anti milliyetçilik kendi kimliğini inkarla, adını değiştirmekle, farklılıklarını inkar etmekle olacak bir şey değildir. Kendi kimliğinin farkında olarak kendi dilinin, kültürünün, milletinin, etnik grubunun, dininin diğerinden üstün olmadığını bilmektir. Ben Kıbrıslı Türk olarak kendi kimliğimin hep farkında olacağım, ona hep sahip çıkacağım, kendi özgün kültürel değerlerimin içinde beğendiklerimi kendime katacağım. Bunu yaparken de Rumların, Türkiyelilerin, Suriyelilerin, Nijeryalıların benden “daha az” ya da “daha kötü” olduğunu düşünmeyeceğim. Onların sevdiğim yanlarını da kendime katarsam kendimi kaybetmediğimi bilerek kendimi de onları da bu farklılıklarla seveceğim. Gerçek anti- milliyetçilik budur. İnkâr her zaman için hâkim grubun azınlıktaki grubu asimile etmesini doğurur. Bizler Kıbrıs’ta “Kıbrıslı vatandaşlar” değiliz sadece. Rum ve Türk Kıbrıslı vatandaşlarız. Bunun farkında olmak bizi milliyetçi yapmıyor tam tersine gerçekçi temelde bir barışçı düzen oluşturma çabasına götürüyor. Farklarımızı keyifle kucaklayamamak bizi milliyetçiliğin kıskacına sürüklüyor.

Bizleri bir de sadece “Rumca da konuşabilen Kıbrıslı Türklere yer var” milliyetçiliği mahvediyor. Ben Kızılyürek’in Avrupa Parlamentosunda ne yaptığını ve çalışmalarını pek göremedim ama bakmadığım halde sürekli gözüme ne sokuluyor biliyor musunuz? Ne zaman Kızılyürek’in kendisinin ya da Neşe Yaşın’ın ödül vesaire haberleri Rumca konuşan televizyonda verilmese onun yayagarasını duymak zorunda bırakılıyorum. Bu insanlar gündeme alındığında da “güzel şeyler de oluyor” sloganına inanmam isteniyor. O yüzden hele bir “Rumca da konuşabilen Türkçe konuşan Kıbrıslıların hakları” sayıklamaları bitse, işte o zaman gerçekten barışa gidecek politikaları da konuşabileceğiz. CTP bir cadı ateşi yakıyor bir barış ateşi. Bu püf deyince sönen ateşleri de, AB parası ile politikalarınızı yönlendirenlerin sizi sürüklediği bu içeriksiz politik kavgaları da bir kenara bırakın. Onun yerine gerçek barışın temelleri nasıl atılır onu anlamaya çalışın. Sahi, AP’ye kim parlamenter olsun gailesi dışında gerçek barışa nasıl gideceğinize odaklanabilecek birileri var mıdır CTP’de?