Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterini Kıbrıs Üniversitesi işten atmış.Kıbrıs Cumhuriyeti yasaları çerçevesinde, eğitim bakanlığının yasayı işaret etmesi üzerine kovulmuş. Bunun üzerine Avrupa’nın parlamenteri açıklama yapmış. Karşınızdaki kişi size sürekli olarak “bilim insanı ve akademisyen” diye kendisin tanıştırıyor ve başkalarınca da tanıştırılıyor ama aslında olup olduğu şey sadece siyasetçidir. “Her şeyi” söyleyenler sadece siyasetçilerdir, bilim insanları, gerçekten verili konuşuyorsa, sistemik gözleme dayalı sonuçlara gidiyorsa “her şeyi” söylemezler ve tabi ki kendi kendileri ile çelişmezler. O yüzden Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterinin Yenidüzen’deki 3 Şubat tarihli açıklamasından yola çıkarak Kıbrıslı Türklerle alakalı kısımlarla ilgili bir analiz yapmamız gerekir.

Her ne kadar da kendisini en büyük “federalist” diye ilan etseler de, aslında Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterinin iddiası “yurttaşlık” temelinde üniter yapı altında, kotasız Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kıbrıslı Türkleri yamalamaktır. Her ne kadar da “yurttaşlık”, “Avrupa yurttaşlığı” ve “federalizm” birbirinin yerine kullanılarak sanki aynı üç kavrammış gibi yapılsa da kavram bilenler bunların farklı anlamları ve tabi ki pratikleri olduğunu ayırt edebilirler. Bilmezden gelip buna devam ediyorlarsa ya bilgisizdirler ya da bu bilinçli saptırmadan kişisel fayda elde etmektedirler.

Avrupa’nın AKEL’nin parlamenterinin en önemli rolü de zaten Kıbrıs Cumhuriyeti altında Kıbrıslı Türklerin yaşama, çalışma, üretme hatta politika yapma fırsatları olacağının “sembolü” olmaktı. Bunu kendisi söylüyor. Kendisini üniversiteden attırmalarına şaşırdığını ilan ediyor. “Tam da Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanının Kıbrıslı Türkleri devletin kurumlarına geri dönmeye çağırdığı bir dönemde, devlet üniversitesi kadrosunda bulunan tek Kıbrıslı Türk profesörün kovulması tam bir ironidir” diyor. Yani aslında kendi varlığına Kıbrıslı Türklere “gelseniz her şey hazır sizi bekliyor” yutturmacasının bir “garantisi” olarak bakıyor. Hayret ediyor çünkü bu “yutturmacadan” uzaklaşıldığını ileri sürüyor.Peki Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterinin Kıbrıs Cumhuriyeti devlet üniversitesi kadrosunda olması neden gerçek değil de bir “yutturmacadan” ibaret? Bunun yutturmaca olduğunu parlamenterin sözlerinde bulabilirsiniz. Birincisi “27 yıldır devlet üniversitesine girebilen TEK Kıbrıslı Türk” olduğunu çekinmeden ifade ediyor. Ada yarısından başka bir tane bile Kıbrıslı Türk profesör çıkmamış Cumhuriyetimizin üniversitelerinde çalışabilecek zekâ, bilgi, donanım, yayın ve eğitime sahip! Böyle bir şey olamayacağına göre, parlamenterin oradaki varlığı bir “şaşırtmaca”, bir “yutturmaca”. İkincisi, bir yandan size “Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanının Kıbrıslı Türkleri devlet kurumlarına geri dönmeye çağırdığını” hatırlatıyor, bir yandan da size ballandıra ballandıra, heyecanlı bir film karesi gibi 27 senedir Prodromos Prodromo adındaki zat-ı muhteremi anlatıyor. Anlatıya göre Avrupa’nın AKEL’inin parlamenteri 27 yıl önce Kıbrıs Üniversitesi’ne atandığında kendisine karşı büyük bir “karalama kampanyası” başlamış, kendisine “kokar Türk defol” deniliyormuş. Bu karalama kampanyasını en sert yürütenler de “Temiz Bir Helen Üniversitesi İçin Girişim Grubu” imiş, bunun başında da Prodromos Prodromo bulunuyormuş. Bu zat-ı muhteremin an itibarı ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eğitim bakanı olduğunu genel değerlendirmesi içine almadan parantez içinde bildiriyor size Avrupa’nın AKEL’inin parlamenteri. Ama biz gelin bunu detayları ile düşünelim ve neden 27 yılda sadece TEK bir Kıbrıslı Türk “bilim insanının” hepimize ait olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yer bulabildiğini sorgulayalım. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı Kıbrıslı Türkleri devletin kurumlarına geri dönmeye çağırdığı bir dönemde” vahim olan miadını dolduran Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterini üniversiteden kovması değil, böyle bir dönemde Cumhuriyetin, hepimizin olduğu söylenen Cumhuriyetin, geri dönmemiz çağrısı yapılan Cumhuriyetimizin, Kıbrıslı Türklere bu çağrıyı yapan cumhurbaşkanının atadığı EĞİTİM Bakanı’nın, “Temiz Bir Helen Üniversitesi İçin Girişim Grubu”nun başı çekeni olmasıdır. Bir yandan size “Kıbrıs Cumhuriyeti altına” gelin diyenler öte yandan “Sadece Helenler, ille de Helenler” diyenleri Eğitimin başına çöreklendirmektedir. Eğitim Bakanlığı Cumhuriyetin yediden yetmişe tüm fikriyatını düzenliyor. Bizdeki gibi Öğretmen Sendikaları ile alternatif yaratılan sınıflar da yok üstelik oralarda.

Avrupa’nın AKEL’inin parlamenteri size “yurttaşık” yutturmacasını anlatırken, “Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyetine üniter yapı altında yurttaşlar olarak diğer Avrupa ülkelerindeki gibi dönebilirler” derken, size eğitim bakanının “saf Helenler” isteyen “kokar Türkleri” istemeyen zihniyetin parçası olduğunu vurgulamıyor. Parlamenter, kendi işten kovuluncaya dek bunları ön plana çıkarmayı tercih etmedi. Bilim insanı, akademisyen olduğu için değil, Güney Kıbrıs’ta siyaset yapan bir siyasetçi olduğu için. Bilim insanları verili konuşur, siyasetçiler gerçekleri kendi siyasi kariyerleri için arzularına göre şekillendirir, ön plana çıkarır veya arka plana atarlar.

Bugün Avrupa’nın AKEL’inin parlamenteri ve onun işten kovulmasına tepki gösteren çevresindeki bir avuç insan, Kıbrıs Cumhuriyeti içindeki milliyetçiliği “Türklerin içindeki milliyetçiliğe”değinmeden konuşamayacak bir halde. “Bizde de milliyetçilik var” nameleri altında bir “eşitleme” yapılıyor. Bunu da AB parası altında aldıkları fonlarla yapıyorlar. Bunun da bilim ve araştırmacılıkla bir alakası yok. Neden biliyor musunuz? Evet, milliyetçi dışlama ve ötekileştirme ulus-devletlerin içinde kaçınılmaz olarak var olan bir şeydir. Ve evet bu dışlayıcılık hangi toplumda olursa olsun tehlikelidir. Kıbrıslı Türklerin içinde de Türk milliyetçiliğine dayalı siyaset güçlüdür tıpkı Rum tarafındaki Helen milliyetçiliği gibi. Ancak bu milliyetçilikleri eşitleme çabası önemli tespitleri dışlayarak yapılmaktadır. Bu milliyetçiliklerin doğurduğu sonuçlar var olan koşullar itibarı ile aynı değildir. Neden mi? Bizler Kıbrıslı Türk ve Rumlar olarak dünyanın gözünde eşit konumlanmış, eşit güçlere sahip toplumlar değiliz. Biz Kıbrıslı Türkler tanınmamış bir topluluğuz ve Türkiye’ye bağımlıyız. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşayan Rumların Kuzey’in yönetimi altına girmesi diye bir durum yoktur. Kıbrıs Cumhuriyeti tanınmıştır ve AB’nin zorladığı “çözüm” Kıbrıslı Türkler olarak bizlerin üniter devlet altında Kıbrıs Cumhuriyeti’nde azınlık bir grup olarak, azınlık hakları da tanınmadan “yurttaşlar” olarak yaşamamızdır. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Avrupa’nın AKEL’inin Kıbrıslı Türk parlamenterini işten kovulmasını getiren milliyetçilik gücü, tanınmayı, devleti kontrolü altında tutan aktörün milliyetçiliğidir. Sonuçları itibarı ile iki taraftaki milliyetçilik farklıdır. Kıbrıslı Türklerin boğuştuğu Türk ve Kıbrıslı milliyetçilik kalıpları daha çok kendi toplumları içinde uzlaşamamaya, farklı grupları kabul edememeye, kutuplaşma sorunlarına gitmektedir. İçinde yerimiz olması gereken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Helen milliyetçilerince yönetilmesi ise “kurumlarına geri çağrıldığımız devletin” bize ne yapacağını göstermektedir.

Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterinin açıklamasında irdelenmesi gereken bir kısım daha vardır. Parlamenter bize bu Helenci grubun kendi kitabından “seçici alıntılar” yaparak “Anti Helen” ve “Kıbrıslılık Bilinci” yaydığını kanıtlamaya çalıştıklarını söylüyor. Bilimde biz “seçici alıntı” yapıldı argümanını gerçek iddiadan saptırma çabası için söyleriz. Yani, parlamenter bize bu ifade ile Kıbrıslılık Bilinci yaymak gibi bir amacı olmadığını, yayınlarından “seçici alıntılar” kullanılarak söylediklerinin “saptırıldığını” anlatıyor. Yanikendi ifadesi ile “Kıbrıslılık bilinci” ana fikri değil, sadece seçilmiş alıntılardır. Orası ilginç. Kuzey’de Türk ve Rum milliyetçiliklerine karşı bayrak açmış, “anti-milliyetçi” ve “Kıbrıslılık” temelinde “yurttaşlığı” kurmak istediğini açıkça söyleyen parlamenter, bu açıklamasında “Kıbrıslılık bilinci” yaymak istediğini söyleyenlerin “seçici alıntılarla” kendisine “karalama kampanyası” yaptıklarını iddia ediyor. Karalama kampanyası “yanlış bir algı üzerinden saldırı” demektir.O zaman bu açıklamalara göre Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterine göre, kendi fikirleri “seçici alıntılarla” saptırılmıştır ve Kıbrıs bilinci yaymaya çalışmamıştır. Okur dikkat etmelidir, açıklama “beni Kıbrıslılık bilinci yaydığım için hedefe koydular” dememektedir. Parlamenter, “Oliki Kipros adlı kitabımdan seçici alıntılar yaparak “Anti Helen” olduğumu ve “Kıbrıslılık bilinci” geliştirdiğimi kanıtlamaya çalışıyorlardı. Bu karalama kampanyasına siyesiler de katılmıştı” diye yazıyor. Kavramlar önemlidir. Mesela çalmadığınız halde birisi size “hırsız” derse, onun adı “karalama kampanyasıdır”. Karalama kampanyasında olmayan bir şey size atfedilerek şahsınız lekelenmeye çalışılır. Ama mesela bu “sosyal adalet savunan bir solcudur” diye saldırıya uğruyorsanız, sizi görüşlerinizden dolayı hedefe koyuyorlar, sizi sistemik olarak dışlıyorlar demektir. Çıkıp da “sosyal adalet savunduğumu söyleyerek bana karalama kampanyası yapıyorlar” demezsiniz, çünkü o zaten sizin gerçekten söylediğiniz şeydir.“Sosyal adalet savunduğum için bana hırsız diyerek karalama kampanyası yapıyorlar” diyebilir, “size çamur atıldığını iddia edip, gerekçesi olarak da inandığınız değerlere saldırıldığını” söyleyebilirsiniz. Kuzey’e geçip “Türk-Rum değiliz, Kıbrıslıyız, anti-milliyetçilik gereklidir” diyen birinin bu söylemleri Güney’de bir “karalama kampanyası” olarak ele alması ya kavram hakimiyeti olmayan bir durumdur ya da “Güney’de ben Kıbrıslılık bilinci yaymaya çalışmıyorum” şeklinde bir ifşaattır.

Son olarak Avrupa’nın AKEL’inin parlamenterinin bilimsel bir veri toplama üzerinden analiz yapmak yerine, kendi tecrübelerini genelleme alışkanlığına değinelim. 27 senede TEK Kıbrıslı Türk profesör olduğunu gözlemleyebilen parlamenter, buna rağmen Kıbrıs Üniversitesine atandığı süreçte kendisine yapılan sistemli saldırıya “şaşırdığını” söylüyor. Kıbrıslı Türklerin milliyetçilerinden saldırı beklediğini, iki toplumun barış içinde yaşayamayacağını Kıbrıslı Türk milliyetçilerin söylediğini, Kıbrıs Rum tarafının “resmi tezinin” ise yeniden yakınlaşma olduğunu söylüyor. Siyasetçi olup çok da bilimsel metot kullanmayan parlamenter iki açıdan bilim dışı bir şaşkınlık yaşamış aslında. Birincisi “analiz düzeyi” problemidir. Resmi söylemlerin ne olduğu ile “banal milliyetçiliklerin” pratikte siyasi arenada, hükümet edenler tarafından nasıl uygulandığını görmek için “sistemik gözlem” gereklidir. Kimler eğitim bakanı yapılır, yürütülen tezlere karşı kaç tane Kıbrıslı Türk’e işçi olmak dışında profesyonel düzeyde alan açılır, “yakınlaşma” politikaları halkların genelini içeren barışma modellerini kullanır mı gibi birçok somut veri toplanabilir ve toplanmalıdır. Kıbrıslı Türk milliyetçiler mesela 27 yıl önce bugünden çok farklı olarak resmi tez olarak “federasyon” diyorlardı. Yani aslında sadece “resmi teze” bakmak isteseydi analizinin orada da farklı olması gerekirdi. İkinci problemi, parlamenter, kendi bireysel tecrübesi ve bir iki sistemik olmayan gözleme dayalı olarak (anecdotal) yıllardır tespit yapıyor. 27 yıldır kendisi çalıştığı için “Kıbrıslı Türklere yer var” diye düşünüyor. Şimdi kendisi üniversiteden kovulduğunda “aaa Kıbrsılı Türklere yer yok, milliyetçi eğitim bakanının etkisi var” diyor. Yarın işe geri alınırsa “gördünüz mü Kıbrıslı Türklere yer var, mücadele ettik kazandık” da diyecek. Çevresindeki şakşakçı takımı da zaten “o bizim sembolümüzdü, birlikte yaşayabileceğimizin anıtıydı” gibi putlaştırmalar üzerinden kendisini resmediyor. Halbuki bilimsel olarak sistemik gözlem yaptığınızda Kıbrıs’ta karşınıza çok basit bir gerçek çıkıyor: “AB’nin AKEL’inin Kıbrıslı Türk Parlamenteri sistemli düşünceyi inkâr edip önümüzdeki tekil örnek üzerinden olmayan bir şeyin olduğuna inanmamız için yaratılmış bir fon projesidir”. Yarın bir gün “mahkeme” aracılığı ile ya da “yasanın AB’ye uyumlulaştırılması” ile görevine geri dönebilirse de size “Bakın Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yasalarla haklarınızı geri alabilirsiniz, AB de bunun güvencesidir” denilecek. O zaman biz Prodomos Prodromo’yu bir saniyede unutacak mısınız? Çünkü siyasetçi bizden bunu talep edecek.

Kıbrıs Cumhuriyeti yasayı değiştirmezse ve 27 sene Kıbrıslı Türkleri “tek bir tane koyarak sizi aldattık, işimiz bitince de kovduk” mantığında devam ederse de parlamenter için çok fazla üzülmeyin. AB’nin DAÜ’süne yerleştirilmesine yönelik çalışmalar hemen başlar. Tabi oradan fon alarak bilim dışı “araştırmalar” yapan, dışı akademisyen için foncu siyasi uzuv insanlar yerlerinden paniğe kapılıp bu atamayı engelleyebilirler.Ortada onların kararına kalacak bir başvuru süreci olursa, parlamenterin başvurusu da başka diğerleri gibi değerlendirilmeden çöpü boylayabilir.Kafalarına paraşütle de inebilir.Bu filmin senaryosu daha yazılma aşamasındadır ve dışarıdan yazılmaktadır.

Siz siz olun, “barışmanın” sembolü insanlar yaratmayın. Barışma halklar arasında, insanların karşılıklı ilişkilerinde olur. Birinin üniversiteye atanması, birinin “barış meleği” ilan edilmesi ile toplumsal barışma ve birlikte yaşama başarılmaz. Barışmak için yolumuz uzundur, onun için siyasi merdivenleri çıkmaya çalışanları kendinize yol haritası olarak çizmeyin.