Alınan önlemler güven verici olsaydı insanlar da kolaylıkla uyum sağlarlardı. Lakin öyle olmadığından halk kabullenmekte, önlemlere uymakta güçlük çekiyor.

Böylece Bakanlar Kurulunca alınan kararlara da uyulmamış oluyor.

Bakanlar Kurulu karalarına uymamanın da herhangi bir yaptırımı yok nasılsa… Hala banka önleri tıklım, tıklım, hala sokaklar tıkış tıkış, hala merkezlerde yoğun bir trafik var…

Elbette bu kriz öncesi gibi değil. Anca yarı sokağa çıkma yasağı gibi de değil!

Yani markete gitmeyecek olsam da, markete gidiyorum diyebilirim değil mi?

Ya da eczaneye… Bankaya… Daire’ye…?

***

Uzun lafın kısası: İnsanlar artık bu sürecin anlamsız olduğunu bile düşünmeye başladılar.

Genel görüşe bakıldığında, mevcut endişe ile birlikte: “Hastalık da çok yayılmadı nasılsa. Boşu boşuna kapalı tutuluyoruz. Madem bu kadar çok bulaşan yok, neden kapalı tutulmaya devam edelim ki?”

Haklı değil mi insanlar?

Yeni enfekte hasta sayısı çok az… Başka ülkelerde ölenlerin sayısı ürkütücü boyutlarda iken bizde yok denecek kadar az. Herkes iyileşiyor ve herkes sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

İşte tam olarak ipin ucu sanırım buradan tutulmalı:

Gerçekten Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı sadece 4 mü?

Gerçekten yeni enfekte sayısı bir ile iki ile sınırlı mı?

Gerçekten virüs pozitif çıkan insanlarla temas eden bu onlarca kişinin negatif çıkması mümkün mü?

Madem bunca temaslı tehdit olmamış, o zaman kültürel olarak bu hastalık bizi enfekte edemez!

O halde neden çocuklarımızı okula göndermiyoruz?

Neden işyerlerimizi açamıyoruz?

Neden devlet daireleri kapalı tutuluyor?

Neden devlet bu kadar zor duruma düştü ve önümüzdeki aylar boyunca toparlanmamızın mümkün olamayacağı bir karmaşa içinde sürükleniyoruz?

Yoksa görünenden farklı bir tehdit mi var?

Tehdit büyükse hastalık neden yavaş yayılıyor?

***

Yaşanılan karmaşayı görün, bilin, kafalarımızın içindeki bulanıklığı anlayın diye sıralıyorum tüm bu çelişkileri.

***

Ve ne yazık ki bu hatalı kriz yönetim süreci nedeniyle bazı sektörlerin bir daha geri dönülemez bir çöküş içine girdiği ortada.

Sağlık ve güvenlik adına bunca yaşanan tehdit algısı sonrasında, işlerini kaybedecek insanların daha şimdiden yaşamaya başladıkları sorunlara, bir de işyerlerini kaybedecek olanları eklediğimizde, korkunç günlerin bizi beklemesi endişesinden yarın olsun istemez bir haldeyiz.

Belirsizlik kabul edilebilirdi bir yere kadar. Ancak belirsizlik kendi başına oluşmadı bizim için. Belirsizliği bir miktar atılan adımlar da ilerleterek daha da çaresiz bir denge yoksunluğu içinde kalmamıza neden oldu.

Başta hükümet, devamında da siyasiler, kendi çaresizliklerini bizlere transfer ederek bizleri ortada kalmış hissettirdiler. Bu çaresizlik ve dengesizliğin üstesinden gelecek bir kapasitemizin olmadığını zaten biliyorken bunu da tekrarlıyor oluşları aklımıza ilk günlerde Almanya’nın devlet başkanı Merkel’in halkına hitaben yaptığı güven verici açıklamasını getiriyor. Onlara tek bir ağızdan (diğer bakanlarını karıştırmadan), tane tane ve devletin yükümlülüklerini bir bir açıklayarak; ne yapacaklarının çok farkında olduklarını anlatmıştı.

Bizimkiler n’aptı?

Her biri kendisine bir köşe kapıp, oradan ayrı bir şey söyledi. Bakanlar kurulunda aynı kararlar altına imza atıp dışarıda birbirlerinden habersiz davrandılar.

Cumhurbaşkanı’nı ise bir köşeye itip, yok saydılar!

***

SONUÇ:

Her geçen gün işler daha da sarpa sarıyor.

Her şey daha da gerilim yaratacak şekilde devam ediyor.

Önlemleri kim alacak?

Kaos yaratmak önlem almakla eş midir?

Dr. Çiğdem DÜRÜST