Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte, “İsrail ile işbirliği yapan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Gazze’ye yardım konusunda samimi değil” demişti.

Cumhurbaşkanı Tatar, AA’ya demecinde ayrıca, “İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen buradaydı. Onlar geliyor, bir taraftan bunlar gidiyor. İşbirlikleri devam ediyor. Bir yandan bazı ülkelerin askeri faaliyetleri, diğer taraftan GKRY’nin İsrail ile ilişkileri, tüm bunlara bakınca insani yardım koridoru işini diğer mevzuları ‘perdeleme’ olarak düşünüyorum. Eğer Rumlar, insani yardım koridoru konusunda samimi olsalardı İsrail ile bu kadar yakın olmazlardı. Dolayısıyla burada bir samimiyetsizliğin olduğu gerçek” ifadelerini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanı Tatar, aslında Kıbrıs’ın tarihi gerçeklerini de hatırlatıyor…

Rumlar ve insani yardım…

Rum basınına bakıyoruz, kendileri yazıyor; Rum Milli Muhafız Ordusu’nun (RMMO) envanterinde bulunan Rus yapımı T80U tanklarının yerine İsrail’in Merkava tipi tankları için anlaşma yapıldığını ve 2024 programına alındığını görüyoruz.  Gazze’ye saldırılarının devam etmesi dolayısıyla silah ihracatını yasaklayan İsrail’in, yasağı kaldırması halinde 2024 sonunda Merkava tankların Güney Kıbrıs tarafından alımının gerçekleşmesi bekleniyor.

Cumhurbaşkanı Tatar’ın dediği gibi, diğer mevzulara, tam da “perdeleme” yaşanıyor.

Adına da insanı yardım koridoru diyorlar…

KKTC’de 21-25 Aralık Milli Mücadele ve Şehitler Haftası… Neden mi böyle bir hafta var!?

Rumların, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla izlenecek planını içeren Akritas planını 21 Aralık 1963’te uygulamaya koyduğu ve tarihe Kanlı Noel olarak geçen, Kıbrıs Türkleri’ne planlı soykırımın başladığı vahşetin 60’ıncı yılındayız.

Yoğun şekilde silahlanan Rumlar, 60 yıl önce bugünlerde, Kıbrıs Türkleri’ni toptan yok etmek, Enosis’i gerçekleştirmek için silahlı saldırıya geçti. 

Makarios ve Grivas destekli Rum terör örgütü EOKA çetelerinin başlattığı silahlı saldırılarda yaralanan Kıbrıs Türkleri hastaneye kaldırıldığında, Rum doktorlar, yaralı Türklere kan vermedi… Çünkü, “Türkler kan verilmeyecek” diye emir almışlardı… 

İnsani yardımmış… 

İnsanlıklarını kaybetmişlerden insani yardın beklenir mi!

Cumhurbaşkanı Tatar’ın dediği gibi, “perdeleme” yapıyorlar.

AĞIR YARALILARA 6 SAAAT KAN VERMEDİLER

24 Aralık 1960’daki Kıbrıs Türk gazetelerinin birinde, “Ölümle yüz yüze yaralılara kan vermek istemeyen hastane!” başlıklı bir haber! Haberde, “Rum doktorlar elindeki Devlet Hastanesi, tedhişçilerin vurduğu ağır yaralılarımıza 6 saat kan vermeyi reddetti” bilgisi paylaşılıyor.

24 Aralık 1960 tarihli haber şöyle başlıyor:

“Kan istiyoruz… 

Kan istiyoruz ... 

Kan istiyoruz ... 

Sabaha kadar dört bir tarafa başvurdular, ölümle pençeleşmekte olan ağır yaralılar için, insanlık adına kan istediler. Hastane ve oradaki doktorlar da ellerinde bulunan kandan birazını vermemek içim 6 saat ayak direttiler Yüzleri kızarmadan, utanmadan (HAYIR VERMEYECEGİZ EMİR ÖYLE) dediler.

Kan istiyoruz ... 

Evvelki gece Adiloğlu Kliniği Rum tedhişçilerin vurduğu Türlerle dolup taşıyordu. Doktorlarımız, uykusuz, bitap, ellerinde neşter, aletleri onlara yardıma koşmak için çırpınıyordu. Fakat bu yaralılar içinde çok kan kaybedenler vardı. Kan vermek lâzımdı onlara. Verilmezse, ölecekleri muhakkaktı. Rum doktorların ellerinde bulunan devlet hastanesinde ise kan var! Herkese yetecek kadar var. 

‘Yaralılarımız çok ağır, süratle kan lâzım. Bize gönderiniz!’ 

Elleri, üstü başı kan içinde bir Türk doktoru Adiloğlu kliniğinden telefonla, Rum tedhişçilerin kestikleri yolların gerisindeki devlet hastanesinden Rum meslektaşlarına böyle sesleniyordu.

Sesi ızdırapla doluydu. 

‘Veremeyiz.’ 

Rum doktorun bu cevabına Türk doktor inanmamıştı. Ölmek üzere olan bir yaralı için bir doktor (KAN VERMEM) diyecek. Olamazdı böyle şey. Ne doktorluk mesleğine, ne insanlığa, hiç bir şeye sığmazdı böyle cevap. 

Tekrar ediyordu: ‘RH sıfır negatif kan lâzım, anladınız mı’ 

Cevap değişmiyordu:

‘Veremem’ 

Türk doktor şaşkına dönmüştü. İnsanlığa hizmet için yemin vermiş bir doktor, bir yaralının ölümünü hazırlıyordu. 

Tutamamış kendini bağırmıştı: ‘Yaralı için kan vermemek, ne demek bu?’ 

Rum doktor sıkılmadan diyordu ki: 

‘Emir var. Türklere kan vermem!’

Telefonu fırlatmışlar, yaralıların başına koşmuşlardı. Ne pahasına olursa olsun ameliyatı yapacaklardı. Diğer taraftan da Türk Cemaatı liderleri İngiliz Üslerine sesleniyor:

“Kan istiyoruz” diyordu…”

EOKA her yere pusu kurmuş, yolları kapatmıştı.

Beklenen o “kan” Ankara’dan gelmişti.

Rumların Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı saldırılar üzerine Türkiye’nin dört bir yanında Kıbrıs Türkleri’ne destek mitingleri, yardım kampanyaları düzenlenir, başta yüksek öğrenim gençliği olmak üzere Kıbrıs Tükleri’ne kan verme kampanyası başlatır.

Rumların Kanlı Noel saldırılarında yaralanan Türkleri, tedavi amacıyla Ankara’ya götürmek üzere Kıbrıs’a gelen uçaklarda, Kızılay’ın gönderdiği kan da Kıbrıs Türkleri’ne getirilir. 

Asrın projesi ile Anadolu’dan Kıbrıs’a getirilen su projesi başlatıldığında, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, “Anavatan ne istediysek verdi; kan istedik kan verdi, can istedik can verdi… şimdi de su istiyoruz, suyu getiriyor…” demişti.

Kıbrıs Türklerine kan vermeyen Rumlar, insani yardım “perdesi” altında, Merkava tankları alım anlaşması yapıyor.

İşin aslı, geleceği kurarken, geçmişi unutmamak gerekiyor.

21 Aralık 1963 saldırılarında, Rum doktorlar, aldıkları emir üzerine Türk yaralılara uzun süre kan vermedi… (24 Aralık 1963)

Ankara'dan acele olarak Kızılay tarafından gönderilen kan, arabanın bagajından alınırken. (25 Aralık 1963)

EOKA’nın saldırıları sonucu yaralanan Türk yaralıları almak üzere Ankara’dan gönderilen uçakla, ilaç ve acil olarak 250 şişe kan da Kıbrıs Türkleri’ne getiriliyor. (28 Aralık 1963)