Kıbrıs Cumhuriyeti bizden ve Türkiye Cumhuriyeti’nden giden iki devletli çözüm teklifini kabul ederse ne olur diye sormuştuk dün. Bugün de bu sorumuzun yanıtlarını vermeye devam ediyoruz. Dünkü yazının devamı niteliğinde olduğundan ikisini birlikte okumanız önerilir.

Lehimizde gibi görülen birtakım başlıklara yeniden ve daha derinlemesine bakınca eyvah dememek elde değil.

  1. Uluslararası hava ve deniz limanlarımız olur. Hatta hangisini tercih edeceğimiz gibi bir sorunumuz artık olamaz. Çünkü iki ülke arasında gerekli seyahat koşulları deniz-hava limanı öncesinde, daha Kuzey Güney arası sinir kapılarında başlar. Cazibesini yitirir.
  2. Aracınızla Güney’e geçiş veya onların Kuzey’e geçişi için kriterleri değişebilir. Aynı üst birlikte olmama ihtimali bunu kuvvetlendirir (AB gibi).
  3. Havalimanı ve deniz limanlarına erişim öncesi uluslararası kriterler ile işleyişi oturtmak için tecrübesizliğin vereceği olumsuz etkiler atlatıldıktan sonra bunun sağlık, eğitim, ticaret, siyaset, turizm, kültür vs gibi gerekçelerle kullanımı hususundaki etkileniş biçimlerimiz açısından da değerlendirilmesi gerekir.
  4. Müzakereler artık sona erer. Böylece siyasal olarak tek başına kalarak uluslararası arenada tecrübesizliğimiz ve güçsüzlüğümüzle bir başımıza kalabiliriz. Daha kötüsü Türkiye Cumhuriyeti’ne asalak olabiliriz (Üzülerek yapılmış bir itiraf).
  5. Artık Türkiye bir garantör değil, komşu ülke olur. Her türlü ilişkinin sil baştan değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca Kıbrıs adası üzerinde garanti antlaşmalarından doğan hakları kuzeye sıkışmış olur. Doğal kaynaklar ile ilgili deniz ve hava kıta sahanlıkları hususundaki hakları da ortadan kalkar…
  6. Oturum ve ikamet koşulları değişir. İkamet Güney ile Kuzey arasında farklı bir boyut gerektirir. O zaman her anlamda ikametin bulunduğu ülkede ayrıcalıklı sayılacağımız protokoller ile sıfırdan başlayacak tanınmışlığa ayak uydurmaya çalışırken ekonomik ve siyasal onlarca ödün vermek zorunda kalırız.
  7. Kendi doğal kaynaklarımızı arama, bulma, çıkarma, kullanma ve ticaretini yapma hakkımız olur. Rumların da aynı şekilde. Bu bir yandan kâr gibi duyulsa da genele ortak olmakla sadece kendimizinkine sahip çıkmak arasındaki farkın ayrıntılı olarak araştırılması gerekir. Ayrıca bizim sahip olduğumuz pek çok kaynağın bugün Türkiye Cumhuriyeti’ne sağlanan ayrıcalıklarla sürmesi halinde kaynaklarımızın kullanımının bize ait olmayacağı gerçeğini düşünmek ve tasarlamak da şart…
  8. Uluslararası tanınmış hava sahamız olur. Bundan elbette hatırı sayılır bir gelirimiz olur. Lakin bizim hava sahamızın kullanım zorunluğunun İstanbul boğazları gibi olmayacağını düşünerek karlılığını düşünmeliyiz. Çok büyük avantaj olmayacağı aşikâr.
  9. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hazır bir uluslararası olma alışkanlığı ve tecrübesi var. Bizim yok. Adanın bu tarafını kalkındırmak için AB ve Cumhuriyet haklarımız ortadan kalkar. Sadece kendi kendimize kalarak Türkiye’ye daha fazla sarılmak durumunda kalırız. Hal böyle olunca tek yönlü ve kendimize yetemeyen halimiz daha da görünür sonuçlar doğurur.
  10. İki devletlilik ile Kıbrıs Cumhuriyeti garantörlüğü nedeniyle belirgin hakları ve hak kısıtlılıkları bulunan Türkiye Cumhuriyeti’nin bizimle ilgili bağlayan hiçbir şey kalmayacağından KKTC’nin seyrinde ciddi bir değişim olur.

Çok daha kapsamlı değişikliklere sebep olabilecek bu görüntünün, Güney Kıbrıs’ın herhangi bir ekstra hak talebi olmaksızın antlaşmaya varıldığı varsayımı ile konuşuluyor olduğunu unutmayınız.

“İki devlet kime iyi kime kötü olur?” sorusunun yanıtı olarak elbette Kıbrıs Cumhuriyeti’ne çok iyi olur demek yanlış olmayacaktır.

Akıllı ise Anastasiadis bunun üzerine atlar ve hemen çalışmaları başlatır…

İstemeye istemeye kurulmuş son cümleyi isterseniz bir de siz düşünün.

Dr. Çiğdem DÜRÜST