Bilmem size de oluyor mu ama ben bazen unutuyorum nerede yaşadığımı.
İnsan nerede yaşadığını unutur mu demeyin, çünkü geçmişini hatırlamak için çevresinde geçmişin izlerini arar insan ruhu.
Tanıdık bir yüz, çocukluğunun izlerini taşıyan bir bina bir köşe bir kırıntı...
Kültürel Bellek dedikleri de budur aslında.
Oysa bizler her geçen gün etrafımızda geçmişe dair izler bulmakta zorlanıyoruz. Kalanlar da gün be gün siliniyor. Bireysel olarak ülkenin gidişini gördükçe gençler gitme kaygısına kapılıyor. Yetişkinlerse çocuklarına bu ülkede bir gelecek göremiyor, onları nereye göndereceğinin hesabını yapıyor.
****
Önce doktorlar vatandaşlık muayenelerini yapmaktan vazgeçerek konuyu gündeme taşıdı şimdi ise Toplumsal Varoluş Hareketi konuya dikkat çekmek adına eylem yaptı.
Verilen rakamlar ürkütücü 2009 yılında 936 kişi vatandaş yapılırken, 2010 yılında 635, 2011 yılında ise sayı 1421 ulaştı. Geçtiğimiz yılı ise 1955 kişi ile tamamladık.
Henüz Ocak ayının ilk günlerindeyiz ve bu sayı ilk on beş günde 150 kişiye ulaştı.
Üç yıldaki toplam vatandaş sayımız ise 5100 kişi. Bu durumda burada doğan büyüyen tüm Kıbrıslı Türkler olarak değil üç çocuk, beş çocuk da yapsak bu sayıya ulaşmamız mümkün görünmüyor.
Dünyanın başka hangi ülkesinde damdan düşercesine dışarıdan gelen nüfusa o ülkede yaşayanlarla eşit haklar verilebiliyor diye öyle çok merak ediyorum ki.
İstihdamlarla yılda 300 kişiyi işe almak yerine herhalde bir ayda üç yüz kişiyi vatandaş yapmak daha pratik geliyordur hükümete.
Toplum ve sivil toplum örgütleri olarak istihdamlara bu kadar tepki gösterirken, “golifa dağıtır gibi” vatandaşlık dağıtılmasına neden herkes sessiz kalıyor.
Şehit aileleri, çocukları işe girmedi diye tepkilerini ortaya koyarken, neden sevdiklerinin kanları ile alınan bu toprakların bu şekilde heba edilmesine sessiz kalıyor?
Neden Kıbrıs Türkü’nün yok oluşu istihdam konusunun gölgesinde kalıyor.
Yoksa yapılan tüm vatan, millet edebiyatına karşı yine bireysel çıkarlar toplumsal çıkarlardan önde mi gidiyor?
Ve buna şehitler bile alet mi ediliyor?