Geçtiğimiz gün, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin dünkü yaptığı açıklamasında, Sağlık Bakanı Sayın Ünal Üstel’in direktifiyle, Covid-19 tanısı almış bazı kişilerin evlerine gönderildiği ifade edilmişti.

Bu durumun, toplumun sağlığını ve ülkenin geleceğini tehlikeye atacak intihar niteliğinde bir hareket olduğu açıkça belirtilmişti.

Dün de Sayın Sağlık Bakanı, Covid-19 testi pozitif olup, şikayetleri olmayan bir annenin, çocukları ile birlikte evinde izolasyona gönderdiğini ekranlardan dile getirdi.

İki açıklama arasında ciddi uçurum var.

Öncelikle, bu gibi konuların toplum önünde tartışılması doğru değildir.

Çünkü, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi toplantılarına katılma hakkı vardır.

Zaten kaldı ki, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’nin Başkanı eski KTTB yönetim kurulu üyesidir ve komitenin bazı üyeleri aynı zamanda halen KTTB yönetim kurulundadır.

Yani, derdi olan kurumsal iletişime geçer, bu konuları toplumun önünde tartışmaz.

Eğer toplumun önünde tartışırsa ve üslup da ‘’intihar’’ gibi kelimelerle süslenirse o zaman açıklamalarda toplum sağlığı gailesi ile değil, başka amaçlarla yapıldığı anlaşılır.

Kaldı ki, geçen sene 15 vaka ile kapanmamanın ‘’intihar’’ ile özdeşleştirenler, olağanüstü hal ilan edilmesini bile isteyenler, vakalar 100’e dayandığında ağızlarından kapanmak kelimesi çıkmaz oldu.

Çünkü, o dönem uyguladıkları kapanma taktiğinin bu dönem işe yaramayacağını bildikleri için, yeni felaket tellallığının da iki ana öznesi olacaktır.

Biri Covid-19 tanısı alanların toplum içerisine geri gönderilmesi durumu.

Diğeri de Acil Durum Hastanesi’nin hızlıca dolması paniği havasının estirilmesi.

Ve her zamanki gibi ‘’bir avuç’’ pandemi neferinin, ülkenin geleceği için canla başla mücadele fedakarlığının işlenmesi.

Değerli okurlar.

Pandemi sürecinde herkes temasla birlikte vakaların artacağını çok iyi biliyor.

Denetimin devlet eliyle olduğu kadar, bireysel ve toplumsal sorumluluk anlayışı ile sürekli gündemde olması gerektiğini de biliyoruz.

Bunun üzerine başka söze gerek yok.

Geriye kalan tek şey, sağlık profesyonellerinin organizasyonunu siyasi ve ideolojik kaygılardan uzak bir şekilde tesis etmesidir.

Asıl sorun tam da buradadır.

Sağlığı siyasete alet etmektir gerçek ‘’intihar’’!

Bugünlerde de yine bu oluyor.

Peki ne yapmalı?

  • Acil Durum Hastanesi’nde, gerçekten yatırılarak klinik takiplerinin yapılması gereken hastalar yatırılmalı.
  • Delta varyantının da olduğunu göz önünde bulundurarak, hastane odalarına ikişerli değil, tek tek yatırmalı.
  • Belirti ve bulguları olmayan Covid-19 hastaları evlerinde ya da ilan edilecek Covid-19 otel(ler)inde veya yataklı servise dönüştürülen ayaktan tanı merkezinde yapılmalı.
  • Nasıl diğer tüm ülkelerde, Covid-19 tanısı alıp da semptomları ya hiç olmayan ya da çok hafif olanlar evlerden de takip edildiyse, ülkemizde de bu medeni sistem hayata geçirilmeli.
  • Hızlı antijen testleri ile tespit edilen pozitiflikler, mutlaka PCR testleri ile doğrulanmalı.
  • Hiçbir özel laboratuvara özel iltimas geçmeden, devlet pozitif tespit edilen vakaları ince eleyip sık dokumalı, kayıt altına almalı.
  • Covid-19 tanısı konulanların sağlık kayıtları özenle yapılıp arşivlenmeli.
  • Sağlık Bakanı’mız hiç olmazsa bir defa olsun, tulumunu giyip, maskesini-siperliğini-eldivenini takıp Acil Durum Hastanesi’nin kapısından içeri girerek, Covid-19 tanısı almış hastaları tek tek inceleyip kliniklerine hakim olmalı.

Aksi durumda, yaklaşan seçim sürecinde oynanacak en önemli kozun sağlık olduğu hatırlanmalıdır.

Yeniden politize edilme yoluna giren pandemi, hep ya da hiç kumarına dönüştürüldüğünde isegerçek intihar o zaman olacaktır.