Vücudumuzda doku ve organları oluşturan hücreler belirli bir düzen içinde büyür, bölünür, çoğalır ve ölürler. Normal hücrelerin çoğalması esnasında kontrol mekanizmalarının kaybolması ile anormal hücre oluşumları görülür. Kontrol mekanizması ortadan kalkınca hücreler devamlı çoğalır ve anormal hücre toplulukları oluşur. Bu kontrol dışı çoğalma gösteren anormal hücre topluluklarına Kanser denir.
Normal hücreler belli bir zaman görevlerini yerine getirdikten sonra programlı olarak ölür ve yerlerini aynı dokudan olan yeni hücrelere bırakırken, kanser hücreleri bunun tersine ölmek yerine sürekli anormal şekilde çoğalarak normal hücrelerin gereksinimleri olan beslenme kaynaklarını da tüketirler ve bulundukları organların işlevlerini de bozabilirler. Normal hücrelerin nasıl kanserli hücrelere dönüştüğü kesin olarak belirlenememesine rağmen, bunun muhtemelen vücudun doğal korunma sisteminde (bağışıklık sistemi) bir değişiklik sonucu olduğu yönünde teoriler vardır.
Radyasyona ve çeşitli ışınlara maruz kalma, kimyasal maddeler ve çevre kirliliği gibi etkiler, bütün hücrelerin aktivitesini kontrol eden ve genetik materyal olarak adlandırılan DNA moleküllerinin hasar görmesine neden olarak, normal hücrelerin çoğalmasının kontrol edilemez hale gelmesi ve kanserli yapıların oluşması sonucunu meydana getirir.
DNA’sı hasar gören kişilerde değişik kanserlerin görülme riskinin arttığını ve bu hasarların nesilden nesile taşınması ile insanların genetik olarak kanser risk grubunda olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Bu kişilerin bağışıklık sistemi zayıflayınca veya yaşlandıkça bağışıklık sisteminde görülen zayıflama nedeni ile belli tip kanserlere yakalanma riskleri de artmaktadır.
1-7 Nisan Kanser Haftasıdır. Bu nedenle hafta boyunca, kanserle ilgili bilinçlendirme etkinlikleri yapıldı.
Kanser, günümüzde önemli bir halk sağlığı sorunu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Sebebi bilinen ölümler sıralamasında kalp ve damar hastalıkları ile yarışan kanser, öldürücülüğü yanında bıraktığı sakatlıklar ve tedavisindeki yüksek maliyetler nedeniyle iş gücünde ve ülke ekonomisinde çok ağır kayıplara neden olmaktadır.
Kanser konusunda toplumda farkındalık sağlanması ve toplum bilincinin geliştirilmesi kanserle mücadelede en etkili yöntemlerin başında gelmektedir. Günümüzde özellikle bu hedefe yönelik kanser eylem planları yapılmakta, tütün kontrolü, dengeli beslenme, fizik aktivite ve korunma odaklı kanser mücadele stratejileri oluşturulmaktadır.
Kanser Haftası, halkı bilgilendirme-bilinçlendirme çalışmalarına yoğunluk verilmesi nedeniyle kanser mücadelesinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Kanser bilinçlendirme faaliyetlerinin sadece bir hafta ile sınırlı kalmadan, yıl boyunca etkin bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir.
Ülkemizdeki dernekler, her fırsatta halkı bilinçlendirmeye çalışmaktadırlar.Kendi imkanları ile kansere karşı özveri ile mücadele vermekte olan örgütlerin yöneticilerini tebrik ederim.
Her yetişkin beslenmesine dikkat etmeli ve belirli zamanlarda da sağlık kontrolü yaptırmalıdır. Bu imkan ülkemizde mevcuttur. Ayrıca Lefkoşa’da Burhan Nalbantoğlu Genel Hastanesinde Erken Tanı Merkezi de vardır. Burada kadınlara göğüs kontrolü ve rahim kanseri için simir testi yapılmaktadır. Erkeklere de prostat kanseri kontrolleri yapılmaktadır.
En fazla bu kanserler görüldüğü için yılda bir kez bu bölgeler kontrol edilmekte ve gerekli tahliller yaptırılmaktadır. Bu da ilk anda herhangi bir belirti göstermeyen kanser hastalığını erken teşhise imkan vermektedir. Böylelikle hastalık vücuda yayılmadan kontrol ve tedavi şansı elde edilmektedir. Ne diyorlar ‘kanserden korkma, geç kalmaktan kork’.

Meme kanseri kadın sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri olmakla birlikte erkeklerde de nadiren görülebilmektedir. Kansere bağlı ölüm nedenleri arasında, akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alır. Günümüzde erken tanı olanaklarının artması ve bu konuda yapılan birçok araştırma ve çalışma meme kanserine bağlı ölümlerin oranını azaltmaktadır. Meme kanserinin şikayete neden olmadan erken evrede tanınması, hastalığın tamamen tedavi edilmesi olasılığını artırmaktadır. Meme kanserine karşı ilk önemli adım, kadınların bu hastalık konusunda bilgi sahibi olmaları ve meme sağlıklarını nasıl koruyabilecekleri konusunda bilinçlenmeleridir. Her kadın memenin işlevi ve sağlığı ile ilgili periyodik kontroller yaptırmalı, belirli aralıklarla kendi kendilerini muayene etmeli ve bu konuda duyarlı olmalıdır.
Genellikle meme kanserinin ilk belirtisi memede veya koltuk altında ele gelen bir kitledir. Bu tür kitlelerin hasta tarafından saptanabilmesi kadınların periyodik olarak kendilerini muayene etme alışkanlığına bağlıdır.

Meme kanseri, memedeki süt bezleri ve süt kanallarında oluşan hücrelerin kontrol dışı çoğalması ve vücudun başka bölümlerine de yayılarak çoğalmayı sürdürmesidir.
Kanser hücreleri, meme dokusu dışına çıktıklarında genellikle ilk önce koltuk altı lenf bezlerine giderler. Çünkü memedeki lenf damarları meme dokusundan gelen lenf sıvısını koltuk altı bezine taşır. Kanser hücrelerinin lenf bezlerine ulaşması, hastalığın oradan vücudun diğer bölgelerine yayılabileceğinin bir göstergesi olabilir. Bu nedenle hastalığın tedavisinde ve takibinde lenf bezlerinin durumu belirleyici bir rol oynamaktadır. Meme kanseri en sık olarak akciğer, karaciğer, kemik gibi organlara yayılmaktadır. Bu durumda meme kanserden temizlense bile diğer organlara yayılmış olan kanser hücreleri tekrar çoğalarak metastaz oluşturabilir.

Erkeklerdeki prostat kanseri ise, erkek üreme sistemine bağlı bir salgı bezi olan prostatta kanser gelişmesiyle oluşan bir hastalıktır. Kanser, prostat hücreleri değişime uğradığında ve kontrol dışı çoğalmaya başladığında olur. Bu hücreler zamanla prostattan vücudun diğer bölgelerine, özellikle kemiklere ve lenflere yayılabilir (Metastaz). Prostat kanseri ağrı, idrara çıkma zorluğu ve ereksiyona bağlı işlev bozuklukları gibi belirtilere neden olabilir. Buna rağmen, bu semptomlar sadece hastalığın ilerleyen evrelerinde görülür.

Kıbrıs Türk Tabipler Birliğinden hafta dolayısı ile yapılan açıklamada yılda 500 kişiye kanser teşhisi konduğu belirtildi. İnsanımızı etkileyen bu hastalığa karşı devletin bir mücadele birimi kurması gerekmektedir. Biz bireyler de hem beslenmemize hem de sağlığımıza daha fazla dikkat etmeliyiz. İnsan biraz da kendi kendinin doktoru olmalı. Geç kalmamak için üzerimize düşen kontrolleri yaptırmalıyız. Ülkemiz bu imkanları veren sağlık birimlerine sahip. Unutmayalım en büyük zenginlik sağlıktır. O varsa her şey var olabilir.