İki toplumlu sağlık komitesi, karşılıklı geçişlerin açılması hususundaki görüşlerini daha önce zaten tartışmıştı.

Şimdi bu husustaki görüş ve önerilerini ortaya koyacakları bir telekonferans planlamışlar.

Niyet harika.

Peki sonuç bekliyor muyuz?

Kesinlikle hayır!

Neden mi?

Çünkü tavır akıllıca değil!

Adeta “Dingili kopardık, uçurumdan yuvarlanışımızı elimize bir kutu patlamış mısır alıp oturup seyredeceğiz” havası izliyoruz…

A akıllı kardeşler!Kısıtlı nüfusumuzla reel piyasalarda hareketlilik yaratmaktan tutunuz, karşılıklı iki toplumun güven artırıcı önlemler kapsamında alınmış daha önceki kararlarıyla da uyumlu olabilmenin tek koşulu kapıların açık olması değil midir?

Gerçi, hep dillendirdiğimiz gibi, zaten kapı varsa ayrılık nettir! Sınır kapıları orada durdukça çözüm de hayaldir!

Oysa şu anda Güney’de çalışan emekçilerimiz gidip geliyorlar.

Sağlık hizmetini güneyden alanlar gidip geliyorlar.

Orada öğrenci olanlar gidip geliyorlar.

Ve vakalar artmıyor!

O halde, PCR, aşı, antikor ve gerekli sağlık önlemleri ile denetimleri uygulanarak güneyden kuzeye geçecek minimum +100 bin nüfusun burada sadece ekonomiye yaratacağı katkıyı, restoranı, doktoru, güzellik salonunu, konfeksiyonu, marketi, benzin istasyonunu, elektronik eşya vs. sayesinde bırakacağı nakit parayı yeşil hat tüzüğüyle uyumlu bir şekilde aldığınızı düşünsenize! Kaynağın doğrudan artacağını göremiyor musunuz?

Emeklinin, kamudan maaş çekenin hayat pahalılığı ödeneğine göz dikerek pandeminin ekonomik yaralarını bu insanları cezalandırmakla çözülmeyeceğini görmüyor musunuz? Kendi ayağına kurşun sıkmak, kendi bindiğiniz dalı kesmek anlamına geleceğini fark etmiyor musunuz? Yapmayın bundan çok daha fazlasının farkında olduğunuzu biliyoruz…

Gerekirse geçişler konaklamayı mümkün kılmasın.

Gerekirse günü birlik yapın alacağınız kararı.

Ama bakın nasıl rahatlama olacak!

Euro karşısında değer kaybeden TL, kuzeyi doğrudan tercih sebebi yapıyor! Bundan faydalanan biz olacağız. Hem de Güney’i rahatsız edebilecek kadar…

Yok, eğer demografik yapımızda oluşan hastalıklı milliyetçilikten dolayı gelecek olanların güvenlik ve sağlığından endişe edip, BM, AB, Birleşik Krallık karşısında mahcup olmaktan korkuyorsanız onu da söyleyin bilelim…

*aten dört bir açıdan insan haklarına aykırı davranılıyor şu anda. Boş verin herkesi, kendi yurttaşınızın seyahat ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlıyorsunuz beyler!

Bizi yaşadığımız ilçelere hapsettiğiniz gibi KKTC’ye de hapsettiniz. Bir tür sabır testi uyguluyorsunuz!

Kapalı devre turizm ile ekonomik olarak alanı geniş bir çözüm üretmediğiniz halde ona amenna, ama daha geniş spektrumlu bir çözüme hayır demeniz anlaşılır gibi değil!

***

Aşikardır ki, en hızlı ve gerçekçi çözüm güney ile aramızdaki kapıların artık açılmasıdır.

Oradan gelecek nüfus akışı sayesinde ekonominin gerçekten hareketleneceği aşikârdır.

Bu hareketliliğe ihtiyacımız yok diyorsanız o zaman 4 ay süre ile deyip kalıcı olacağından kuşku duymadığımız hayat pahalılığı ödeneği hikayesini de dillendirmeyiniz!

Çünkü bu saçmadır. İnandırıcı bir bakış açısı değildir.

Çıkın Türkiye’ye yaranma psikolojisinden ve biraz da kendimizi düşününüz! Ha yok öyle değil diyorsanız da bunu gösteriniz!

Halk mutsuz! Halk umutsuz! Halk bıkkın! Halk çaresiz!

Sorumlu arandığında ise doğrudan sizsiniz…

Dahası fahiş fiyatlar ile turizm adı altında verilen kalitesiz hizmete ve hizmet sektöründe oluşan konfordan, hijyenden ve her türlü kaliteden yoksun, asla talep edilen ücret ile bağdaşmayacak çıktılara mahkum edildiğimizin farkında olmadığımızı düşünüyorsanız da yanılıyorsunuz…

Tüm bunları sadece biz görmüyoruz. Fazlası ile farkında olacak kadar zeki ve akıllı olduğunuzu da biliyoruz zaten. Bu sebeple başka maksatlar arayıp duruyoruz yapılanların altında.

Bizi buna siz zorluyorsunuz ve günün sonunda ardınıza baktığınızda biz orada olmayacağız!

Dr. Çiğdem DÜRÜST