Beni heyecanlandıran bir röportaj yapmaya hazırlanıyorum bu aralar. Tanıdığınız, büyük bir sanatçıdan, Bülent Ersoy’dan bahsediyorum.
Seversiniz veyahut sevmezsiniz, Bülent Ersoy’un toplumsal alanın önünde diz çökmeyi hiçbir şartta kabul etmemiş, kendisini baştan yaratmış bir şahsiyet olduğunu reddedemezsiniz. Bir insanın ulaşabileceği en radikal noktalardan birine tüm ihtişamıyla oturabilen nadir sanatçılardandır. 12 Eylül darbesi yıllarında 8 sene yasaklanmasına karşın baskıya direnerek, dik durabilmiştir. Bugün kinaye ile ‘ressam’ diye söz ettiği Kenan Evren’in kesinkes yargılanması gerektiğini söyleyen yanını ne severim ben onun. ‘Türkiye’de savaşa son, çözüm olmalı’, ‘ölenler ölmemeliydi’, ‘anne olabilseydim oğlumu askere göndermezdim’ diyebilen tarafına bayılırım. 1989’da milliyetçi bir türküyü söylemeyi istemediği için 4 kurşunla yaralanarak, bir böbreğini kaybetse de, hiçbir zaman düşündüklerinden geri adım atmayan kudretini ayakta alkışlarım.
Türk toplumunda transfobinin, ön yargı saikli olayların ve nefret söyleminin sorgulanmasında alkışlanan tek isim olması düşündürücüdür kuşkusuz, ama neye karşı çıktıysa sonuna kadar tutarlılıkla savunabilmiştir. Cinsiyet geçiş sürecini tamamlayabilmek için tüm ayrımcılıklara inat, iradesini tereddütsüz kullanmış ve seçimini Türkiye Devleti’ne ve bireylerine kabul ettirebilmiştir.
Ersoy’un sahneye çıktığı yerlerde dinlemeyi tercih edenlerdenim. Boş vakitlerimde, evimde nadiren dinlerim müziğini. Zira Bület Ersoy’un sanatı ile verdiği duygu ancak ve ancak onu bulunduğu yerde dinler ve izlerken doruğa ulaşır. Sesinin gücünü, iniş ve çıkışındaki muhteşem uyumu ve bir besteyi seslendirirken içinden geçtiği, muazzam duygu fırtınasını kayıt cihazları, bilgisayarlar ve CD’ler hakkıyla yansıtacak denli gelişmemişlerdir henüz. Ermiş yürek gözü, kendisini hakiki bir sevgiyle takdir edenleri hemen ayırdedecek denli gelişmiştir diyebilirim. Bir gün sahneden durup dururken bana seslenmesinin ve oturduğum masaya teşrif ederek, bana hak etmediğim iltifatlarda bulunmasının başka bir izahı yoktur. Katıksız seveni hemen hissettiğini kendimden bilirim.
Bülent Ersoy yılbaşı gecesi Salamis Hotel’de bir konser verecek ve bu sefer ben onun masasına giderek, onunla sohbet edeceğim. 2012’nin son gününde, UNESCO’nun 2012 yılını anma yılı ilan ettiği bestekar Buhurizade Mustafa Itri’den bahsedecek belki, belki Tanburi Ali Efendi’nin ‘Dil Harab-ı Aşkınım’ı ya da yazar ve şair Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sevdiği makamda, başka bir bestekarın ‘mahur beste’sini söyleyecek. Ahalinin taptığı, Tarkan’la yaptığı o güzel mi güzel düetten de konuşacağız.
KKTC Ceza Yasası’nda yer almaya devam eden, erkek eşcinselliğini 5 yıla kadar hapisle cezalandıran Fasıl 154’ün ilgili maddelerinin hala kaldırılmadığını anlatacağım kendisine. İşaret parmaklarını yukarıya doğru uzatarak, Kıbrıslıları medeni sanırdım mı der, bilmem. Bildiğim, kızacak...