Gazetelere de geçen hafta yansımıştı…
Merkezi Cezaevi’nde Hepatit-B hastası olan mahkumlar!
Hastalık bulaşıcı olduğu için haliyle içerde ciddi bir tedirginlik var…
Dışarıda da öyle!
Çünkü cezaevinde yaşanan her şey bizde kamuoyuna yansımıyor…
Ama mahkum yakınları ellerinden geldiği kadar içeride olanları dışarıya aktarmaya çalışıyorlar kendi imkanlarınca…
Dün de bir mahkum yakını geldi yanımıza ve ‘saklıyorlar’ dedi!
Hatta artık mahkumların yakınlarının ziyarete gelmemesi için direttiğini de ifade etti…
Gerekçesi ise şu;
Cezaevinde 50 mahkum kontrol edilmiş…
Bunlardan 8 tanesinde bu hastalık görülmüş!
Diğer 250 mahkum ise hala kontrolden geçmemiş…
“Bizi de kontrol edin” dedikleri halde!
İşte bunu anlamak biraz zor…
İçeride çok ciddi ve bulaşıcı olan bir hastalığa yakalanan 8 mahkum var ama sağlık kontrolü cezaevi genelinde yapılmıyor!
Bunun mutlaka bir açıklaması olmalı…
Cezaevi yetkilileri bu hastalığı niçin saklama gayreti içine girdi ki!
Tamam burada yatanlar mahkum olabilir, suçlu olabilir ama bunca isteğe rağmen diğer mahkumların sağlık kontrolünden geçirilmemesi çok ciddi bir ihmal değil mi…
Ya da gardiyanların da risk altında olduğu!
Hatta cezaevi müdürünün bile…
Dün bu şikayet bize biraz geç geldiği için fazla araştırma imkanı bulamadık!
Bugün ve ileriki günlerde elbette hem cezaevi yetkileri hem Sağlık ve İçişleri Bakanlığı yetkilileri ile de konuşup onların da görüşlerini buradan sizlere aktarmaya çalışacağız ama mahkum ailelerinin demesine göre ortada ciddi bir ihmal var!
Korku var…
Tedirginlik var!
Bu satırları yazarken aynı mahkum yakını aradı ve yeni bir bilgi ulaştırdı…
Cezaevinin reviri boşmuş!
Hasta olan mahkumlar diğer mahkumların arasında tutuluyormuş…
İnsanın inanası bile gelmiyor ama bize gelen bilgi bu!
Lütfen ‘bizi de kontrol edin’ diye haykıran diğer mahkumları da kontrol edin…
Hemen şimdi bugün!
 
 
İki ay önce kazıldı ama…
 
 
“Girne - Beylerbeyi yolu. Doğan köy camisini geçince Altınkaya otelin
karşısı. Hız kameraları yerleştirmek için 2 (iki) ay önce kazıldı ve biraz çalışma 
sonrası olduğu gibi bırakıldı. Şeridin 1/3 kadarı işgal altında tehlikeli daralma var.
Yukarıda 1000 öğrencinin okuduğu okul var. (English School)
Sabah ve akşam okula geliyor ve okuldan aranıyor. Sorunu anlamak isteyen yok.
Siz bu konuyu duyurabilirseniz. 
İyi çalışmalar dilerim…”
 
(İhsan TUNCALI)
 
 
 
 
5 yaşında ama!
 
Gözlerimle görmesem, kulaklarımla işitmesem belki inanmazdım…
Ama ne yazık ki doğru!
Çocuk daha 5 yaşında, özel bir okula gidiyor ve çantasında 3bin TL’lik cep telefonu taşıyor…
Babası da bunu göğsünü gere gere söylüyor!
Kendisi çocukluğunda çok çekmiş çocukları çekmesinmiş…
İyi de bunun 3 bin TL’lik cep telefonu ile ne alakası olduğunu sordum!
Sonuçta amaç iletişimse 3 bin TL’lik telefonun ne alemi var…
Aslında burada asıl nedenini biliyorum!
Muhakkak okulda bir başka çocuk bu telefondan taşıyor ve etkileşim meselesi…
Bana göre ailelerin en büyük yanılgısı burada!
“Ben çektim çocuğum çekmesin” derdine düştü herkes…
Oysa bu yöntemle çocukların ve gençlerin mücadele güdüsü ellerinden alınıyor!
İstedikleri her şeye anında ulaşıyorlar…
Bunun sonuçlarını ise ileriki yıllarda genelde olumsuz olarak alacaklar ama işte o zamanda iş işten geçmiş olacak…
 
 
“Siyasetin finansörleri!”
 
“İlk defa bir ülkeye gidiyorsanız o ülkeyi kimin yönettiğini nasıl anlarsınız?
Söyleyeyim, binalarına bakarsınız. Eğer en görkemli bina parlamento ise milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı binası ise devlet başkanı veya genel kurmaysa asker.
Peki KKTC’nin en görkemli binası hangisidir? Aslında HİÇBİRİ.
KKTC’nin en görkemli binaları gece kulüpleri. Bu akşam Güzelyurt a giderken fark ettim Gece Kulüplerinin ışıkları gözlerinizi kör edercesine bu ülkenin sahibi BİZİZ diyor. Peki neden başta Güzelyurt vekilleri olmak üzere hiçbir milletvekili bundan rahatsız olmaz. Neden Devlet makamlarında bunların itibarı çok yüksektir? Çünkü sol-sağ fark etmez bizdeki siyasetin finansörleri gece kulüpleri ve bet salonlarıdır.
Lanet olsun siyasetinize...”
 
(Baki AYGÜN)
 
 
“Rum konyağını içen kalmadı!”
 
 
“2003 yılı öncesinde, yani; Mandıra'nın kapıları açılmadan önce toplum olarak ciddi anlamda 31 konyak tüketiyorduk. Güney'den kaçak geldiği için 31 yüzünden hapis yatanlar, para cezası ödeyenler çoktu. Buna rağmen meyhanelerde 31 Perisgan hiç eksik olmazdı. Kısacası; meyhanelerde 31 konyağın dışında başka içki de satılmazdı. Şimdi bakıyorum 31 konyak marketlerimizde raflarda alıcı bekliyor ama alan yok. Meyhanelerimizde ise unutuldu. Uğrunda hapis yattığımız bu konyağı güzel olduğu için mi, yoksa kaçak olduğu için mi içerdik? Söyleyin Allah aşkına konyak güzeldi de biz mi değiştik? Bu konyak ile ilgili anılarınız mutlaka vardır ne dersiniz?”
 
(Harun DENİZKAN)
 
 
 
“Bu paranın kaynağı nedir!”

"İş partilerin piyangolarının incelenmesine kadar gidecekse zaten doğrusu bütün siyasi hayatın finansmanını mercek altına almaktır. Kimsemiz, kerhaneciler ile bilet pazarlığı yapan, ekonomik büyüme için yatırımcıyı desteklemek yerine, piyango bileti satmak için yardım sözü veren siyasetçilere oy vermek istemeyiz.
Kim ne kadar para harcıyor?
Bu paranın kaynağı nedir?
Bu konu açıklığa kavuşturulmadan ve harcamalara şeffaflık getirecek yasal düzenlemeler yapılmadan KKTC demokrasisi aydınlığa çıkmayacak işe yarar hale gelmeyecektir."
 
(Hasan ERÇAKICA)