Seks skandalı çıkan erkek siyasetçinin “yanında duran” karısını alkışlayıp “bu özel aile meselesinde zor günleri sevgiyle atlatacağını” kendilerine telkin eden herkese bir sorum var:

Varsayın ki siyasetçi kadındı, kadın siyasetçinin seks kaseti çıkmıştı, kadın siyasetçinin kocası yanında dikilip mikrofonlara veya sosyal medyadan “eşim ile evliliğimiz bizi ilgilendirir, size ahlak dersi vermeyeceğim, siz de bana vermeyin, ben karımı affediyorum” demiş olsun. Bu adama alkış, kalp, sevgi ve destek mesajı atıp, “zor günler sevgi ile ailelerin bir arada durması ile atlatılır” der miydiniz? Lütfen en azından kendi kafanızda bu sorunun cevabını dürüstçe verin.

Kadın siyasetçinin seks skandalından sonra “ailemi ve kocamı üzmek beni mahvetti, bu sadece bana yapılmadı, aile değerlerimize de bir saldırıdır, beni destekleyin, bana komplo kurdular, karakter katliamına uğruyorum, kurbanım” dese, kaçınız bu kadına “aile değerlerini sen neden korumadın?” diye çıkışır, derhal toplumun ahlak değerlerine saldıran bu kadın siyasetçinin istifasını isterdiniz? Dahası böyle bir kadın siyasetçinin siyasete devam edip etmeyeceği gibi bir kuşkunuz kalır mıydı? Lütfen dürüst olun. Cevabı anında biliyorsunuz çünkü.

Dünyanın her yerinde seks skandalı ortaya çıkan siyasetçiler var. Bu siyasetçilerin hemen hepsi de erkek. Bu erkekler karısı ile el ele mikrofona çıkar. Mikrofondan veya beyanatla ailesinden ağlak zırlak şekilde özür diler. Bu yanlarındaki eşleri pozisyonundaki kadınlar da siyasetçi kocalarını affeder genellikle. İnsanlar kadınların bu adamları neden affettiğine, neden “zafiyet” içinde olduklarına odaklanırlar. Cevap “aileyi korumak” olarak adlandırılır.

Genellikle ana akım siyaset “aileye kıymet verme” ilkesini eşlerin birbirini aldatmaması, sadakati, evlilik dışı cinselliği dışlayan tanımlara sahiptir. Kimse size “biz açık evlilik yaşıyoruz, başka insanlarla düşüp kalkıyoruz, ben pornoya bayılırım” diyerek oy istemez mesela. Yani aslında aile kavramını korumak derdindeyseniz bu siyasetçilerin bir an önce siyasetten düşmesini istemeniz gerekir. Kadınların kocalarını “affettim” demesi tek tek bireylerin tercihleri olabilir ama ana akım politikada bunu normalleştirmek arkasına sığınılan aile kavramına çok büyük zarar veriyor. Bu tezat mantıksızca yaşamayı getiriyor. “Aile kavramını çok önemsediğimiz için bu aile kavramını siyasetin merkezindekilerintalan etmesini destekliyoruz” diyorsunuz aslında.

Bunu bir düşünmeniz gerekiyor.

Bir başka üzerinde düşünülmesi gereken konu, küresel olarak kadınların neden adamların yanında dikilip “kocamı affediyorum” diye gözleri yarı yaşlı halka hitap ettikleri “aileleri için bu zor zamanları atlatacaklarını” söyledikleridir. Bu “zavallı, kırılgan, kocasının ihtiraslarını kabullenmek zorunda kalan eş” imgesi pek bir tatlı geliyor insanlara. Kadını kırılgan bir pozisyonda gördüğümüzde hemencecik kabulleniyoruz, alışkınız, onu bekliyoruz kadınlardan. Ama bu imge tatlı olduğu kadar yalan, yalan olduğu kadar da ataerkil sistemin herkesin pek bir bayıldığı “kirli siyasetinin” en büyük devam ettiricisi. Neden mi yalan? Düşünün. Düşünüyor musunuz?

Bu kadınlar size sunuldukları gibi sadece “eş” ve “aile” değiller de ondan. Bu kadınlar da siyasetçi. Siyasetin en temel kişilerinden. Kocalarını genellikle “affetmelerinin” sebebi zaten aralarında size sunulan imge gibi bir “karı-koca” ilişkisi olmaması. Çoktan evlilik birliği içinde sizin beklediğiniz sadakat ve tek eşliliğin olmaması. Bu birliktelikler genellikle siyasi. Aile fertlerinin eleştirisiz bu yapıda devam etmesinin sebebini anladınız mı? Hala düşünüyor muyuz birlikte? Skandallara rağmen aile birlikte duruyor çünkü bu mekanizma elinde siyaset aracılığı ile güç ve çıkar tutuyor. “Affetmek” siyasette kalmayı sağlayacaksa eğer resmedildiği gibi bir “romantizm ve duygu” sebebiyle olmuyor. Ortada bir affetme yok. Ortaya çıkan aile olmama gerçekliğini aile kavramını araçsallaştırarak siyasette, güçte ve çıkarda kalmak için kullanmak. Yani siyaset aile değerlerini korumak için değil, aile kavramı siyasetçilerin ihtiras peşinde koşan zaaflarını kapamanın bir aracı olarak var. Siyasetin varlık sebebi aileyi korumak değil, ailenin varlık sebebi siyasilere kılıf olmak. Siyasilere ve siyasi ailelere kılıf olmak.

Küresel olarak bu siyasetçi kocaları affeden kadın profillerine bakın. O zaman bu kadınların “kırılgan çiçekler” değil dişli, politik timsahlar olduklarını göreceksiniz. Ne tip profilleri var: Okumuş, zengin, çoğu “köklü” aile mensubu, profesyonel işi sahibi veya siyasi kadro içinde veya “gönüllü kurumlar” adı altında siyaset için para toplamanın merkezinde. Paranın ve propagandanın en güçlü merkezi.

Kadınları masum, kırılgan, beceriksiz çiçekler olarak gösterdiklerinde halka hap gibi bu siyasi mekanizmayı daha kolay yutturuyorlar. Aile kavramına karşıt görüntülerin sonrasında bu ailelerin devamına alkışlarla destek olanların sayısı aslında çok değil ama kadınların “zafiyeti” ile iş açıklanıp hızlıca tahammülsüzlükler örtülüyor.

Peki ya bu siyasi ailelerin çevrelerini sarmalayarak alkışlayan, destek olan azınlık neyin nesi oluyor? Düşünüyor muzunuz? Cevaba ulaştınız mı?

O azınlık üç grup insandan oluşuyor çoğunlukla: İlki olur da bu siyasi mekanizma hayatta kalırsa destekledikleri için çıkar elde eden grubun içinde olmak isteyenler. İkincisi, hali hazırda bu siyasetçileri öne sürerek arkadan esas gücü elinde tutup bunların ensesinden siyaseti yönetenler. Üçüncüsü ise, o camdan kule olarak yaratılan “aile değerleri” kavramından olabildiğince farklı tecrübeler yaşayıp aslında kendilerininkini de örtmek güdüsüyle hareket edenler.

Ne talep ettiğinize iyi dikkat edin. Neye yol açtığınızı iyi düşünün. “Bu ailevi bir meseledir” lafı siyasette olmayan, aile değerleri ile ilgili iddialarda bulunmayan insanlar için belki kabul edilebilir. Kimin kimi aldattığı, kimin kimi affettiği bireysel bir tercih olabilir. Ama toplumun gözü önünde olan, toplumu şekillendirenlerin “bu ailevi bir meseledir” deme hakları yoktur. Oyu sizden isteyen siyasetçinin, size “memleket yanıp tutuşurken, işsizlik, okulsuzluk, parasızlık, ilaçsızlık almış başını giderken, evlilik dışı seks peşinde koşacağım” dediğini duydunuz mu? Bunu diyen bir siyasetçiye oy veriyor musunuz?

Bir düşünme sorusu ile kapatalım: siyasetçi size “bu herkesin başına gelebilir” diyorsa ona, “her yanı kan ağlayan bir ülkenin siyasetçisi ‘herkes’ değildir, o yüzden sen o koltukta oturuyorsun” diyebilecek misiniz? “Kumpas kurbanıyım” diyen bir siyasetçiye, “biz devletleşme mücadelemizde kumpas kurbanı olmayacak kadar akıllı ve sağlam durabilecek bir siyasetçiye ihtiyaç duyuyoruz” diyebilecek misiniz? Mantıksız bir şekilde hem devlet olmak isteyip hem de devlet olmanın karşısında olan, açıklamaları ile kendi kendine “ehliyetsiz, öngörüsüz, kurban, düşkün, kandırılmış” diyebilen insanları siyaset sahnesinde tutmayı kabul edebilecek misiniz? Mantıklı mısınız, mantıksız mı? Düşün ada yarısı düşün!