Karşımda genç bir adam. Batılı. Batı’da bir üniversitede yüksek lisans öğrencisi. Ülkesinin Kıbrıs’taki büyükelçiliğinde staj yapmış. Stajı yaparken de “barış” yanlısı ve “barış çalışmaları” yapan sivil toplumla haşır neşir olmuş. Kıbrıslı Türkler’in de “barışçı” “sivil toplumcuları” ile tanışmış. Kıbrıslı Türklerle ilgili algısını anlatırken pişkin ve bilmiş bir edayla gülümsüyor. “Kıbrıslı Türklerin” diyor, “bütün istediği para ve lüks araba. Ceplerine biraz para sıkıştırıldı mı, lüks arabaları oldu mu istenilen her şeyi yaparlar”.

Kapitalist tüketim toplumlarında sıkça bulunan bu materyal zenginliğe odaklanmış insan tipinin Kıbrıslı Türklerde olunca Batılı biri tarafından diğer toplumlardan “daha kötü” olarak gösterilmesinin sebebi nedir? Ve bizim “barış” için çalışan “sivil toplumumuz” hangi tip tahakkümleri sorgusuz içselleştirdiğinden Batı’ya kendini beğendirmek için her denileni yapmaktadır? Her denileni yaptığı halde, daha öğrenci düzeyindeki bir Batılı tarafından bile neden hala alaycı bir gülüşle küçümsenmektedir?

Ada yarısında sağ sistemik telkinlerini (endoktrinasyon) milliyetçilik ile yapar. Sol sistemik telkinleri Batı’dan anti-milliyetçilik kılıfı altında Batı emperyalizmi olarak karşınıza çıkar. Dünya genelinde de kapitalist diyalektik bir gruba milliyetçiliği öteki gruba emperyalizmi özümseterek kendini sürdürür. Edward Sait uzun uzun yazmış Oryantalizm nasıl çalışır. “Batı” ve “Doğu” suni ayrıştırmasında Batı dışında kalan herkesi “aymaz, uyuşturulmuş, eğitimsiz, milliyetçilik kıskacında, uyandırılmaya muhtaç” görürken, Batı kendisine olan eleştirisini daha yumuşak daha “insancıl”, hali hazırda “medeniyete ulaşmış” bir yaklaşımla servis eder. Batı’nın insanlık dışı tarihini Batı dışından biri konuşursa pek kabul görmez. Kölelik tarihini siyahlardan okumak yerine beyaz adamdan okumayı tercih eder. Ne kadar sert eleştirirse eleştirsin Batı ancak kendinden gördüğünün eleştirisini hâkim eleştiriye çevirir. Siyah adamın eleştirisi hiçbir beyaz adamın eleştirisi gibi hâkim eleştiriye dönmez.Batıcı Batılı olmayanlar aslında kendi şiddet tarihini eleştirebildiği açıklıkta ve çıplaklıkta Batılıyı eleştiremez ama bu o kadar görünmez kılınmaktadır kibunun farkına bile varılmaz. “Kendimi konuşmadan başkasını nasıl konuşabilirim ki” söylemini ezberleyenler, bunun karşısındaki için de Batılı için de geçerli olması gerektiği dengesini kafasında oluşturamaz. Aslında tarihsel eleştirme ve yüzleşmenin sistemik şekilde “barbar” algılattırılan gruplara yönelik olduğunu, Batılı ya da Hristiyan yaparsa daha yumuşak renklerle verdiği aynı tip bir tarihi batılı dışındaki, Hristiyan olmayan yaparsa en çıplak hali ile vermeye alıştırıldığını göremez. Franz Fanon neden göremediğini iyi anlatır. “Var olan” Batılı olduğu için kendini onunla eşitlerse “insan” olacağını düşünür. O standart imkânsız erkeklik gibi imkânsız bir “Batılılaşma” standardı halbuki. Batı kendi dışındakini hiçbir zaman Batılı görmez. Yaptığı tek şey “sen toplumundan daha iyisin, sen toplumunun aydınlanmışısın, sen toplumunun Batılılısısın” telkini altında sürekli kendi biçtiği değere “layık” olduğunu göstermesi için önüne yeni projeler ve yeni sınavlar koymak. Sonucunda da Batılı olmayanı da ya “paracı arabacı” diye algılıyor ya da “bana kendini beğendirmeye çalışacak tabi, ben ideal olanım” diyor. Ne kadar “Batılılaştığı” ile ilgili sürekli “fiyat” biçiyor. Gerekeni söylemediğinde fiyat düşüyor, Batılı olma derdindeki fiyatını arttırmak için ezberini güçlendirmek zorunda kalıyor.Dünyanın dört bir yanını sömürmüş Batılı, Batılı olmayanın önüne “insan hakkı” gibi projeleri, sanki “insan hakkı” kendi tekelindeymiş ve püri pak insan hakkı uyguluyormuş gibi koyuyor. Bu sınavlar ve projelerelbette tek bir amaca yönelik: Kendi tahakkümünü ve kendi gücünü diğer dünya toplulukları üzerinde baki kılmak. Kolonyalizme hoş geldiniz!

Sormadığımız soruları toplum olarak soralım. Yukarıdaki Batılı genç adamın pişkin gülümsemesine ve algısına hizmet edenler de mutlaka sorsun bu soruları:

Batı Kıbrıslı Türkleri böylesi bir izole sıkışmışlığa kendisi neden itiyor?

Batıyaratabileceği ekonomik açılımları yapmak yerine neden para, lüks araba ve materyal kazanca odaklanan insanlara toplumları ekonomik dar boğazdayken ceplerine Euro harçlık sıkıştırmayı tercih ediyor?

Batı neden Kıbrıslı Türklere verilmesi gereken bursları zenginlerin, iş sahiplerinin çocuklarına veriyor?

Bu bursu,akademisyenler içinde neden 10 yıldır devlet üniversitesinde dolar bazlı maaş çekip pek de bir şey üretmemiş olanına veriyor?

“İki toplum olarak sizler eşitsiniz ama projeyi Rum örgütlerden birine çıkaracağız, siz de onların altında çalışacaksınız ama eşitlikte bir fark yok” denildiğinde ve “Eşitsek ve bu sivil toplum ortaklaşması ise neden Rum örgüt projenin tek sahibi olsun ki?” diye sorulduğunda Batılılar neden size “Kıbrıs Cumhuriyeti ile aralarındaki anlaşmanın bunu gerektirdiği” cevabını veriyor? “Yani siz aslında yeni bir çözüm değil var olan durumun sürmesini, Rumların kontrolü altında kurumsallaşmanın gerçekleşmesini pratiğe geçirmek üzere hareket ediyorsunuz” diyenleri kendi toplumlarından Batılılar niye ekarte ediyor ve bu insanları kendi toplumlarından ekarte ettirecek Kıbrıslı Türklere yer açıyor?

Batı neden Kıbrıslı Türklerin içindeeğitimlerinin ve kapasitelerinin çok üstünki konumlara ve statülere getirerek projelerin parçası ve sözcüsü yapıyor?

Batı neden küçük yaşta sistemik telkinlerle şekillendirdiği (endoktrine ettiği) yetişkinlere Euro bazlı maaş vererek “Kuzey’de bir şey düzeltmek mümkün değildir” dedirtiyor? Neden bu insanlar “yüzleşmeden” sadece kendi toplumlarının şiddet tarihlerini konuşmayı anlıyor? Neden “tek taraflı” eleştiri bir barış şarkısı gibi sürekli bu beslenen insanlarca söylettiriliyor?

Bana Kıbrıslı Türklerin derdinin para ve araba olduğunu söyleyen genç adama bakıyorum. Öyle olmayanlarının başına neler geldiğini bilmeden kıskaca alınmış bir toplumda eline verilen metinleri okuyarak fon, statü, iş, pozisyon ve güç sahibi yapılan insanların sadece Batı tarafından yaratılmış ve sürdürülen sistemlerin bir “ürünü” olduğunu söylüyorum.

Cevabımı, tıpkı barışı emanet ettikleri sivil toplum gibi o da duyamıyor. Ama ya sen ada yarısı? Sen duyuyor musun?