Yaşanılası bir ülke yaratmayı, burada huzur içinde, sağlık ve barış dolu bir ortamda varlığımızı sürdürmeyi; yeni nesillerimizi varlıklarını çağdaş bir şekilde ortaya koyabilmek üzere yetiştirmeyi hedeflemeliydik.

Dünya ile iyi ilişkiler içinde kalıp, kendimizi dünya yurttaşları olarak tanımlayabilmeliydik.

Oysa biz ne yaptık?

Daha çok kazanmak, daha fazla zengin olmak, daha kudretli, daha güçlü, iktidarı daha fazla hissedilen kişiler ve zümreler oluşsun, ezilenler ise ezilmeye devam etsin şeklinde bir düzeni doğru saydık!

İnsanların kolaylıkla birbirlerini de harcamalarına göz yumduk. Dahası daha zengin olsun diye, daha zengin olsun diye harcanmalarını görmezden geldik. Hissizleştik…

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedik çoğu kez! Hatta birilerinin kaybından ne kazanç sağlayacağımızın hesaplarını bile kurduk kafalarımızdan uygulamaya geçirmesek de…

Bir gün ucunun bize de uzanacağını görmezden geldik.

Onların varlıklarına varlık, iktidarlarına iktidar katabilmek uğruna bizim ağzımıza çaldıkları bir parmak balı lütuf sayıp kendimiz için ne koparabileceğimizin küçük hesapları içinde cehenneme dönüşmekte olan çevreyi kendi çimenli, havuzlu bahçe duvarlarımızın içine gizlenip, uzaktan izlemeyi yeğledik.

Taa ki tehlike bizim bahçemize girene, doğrudan bizim hayatımızı da etkileyene kadar rahatsız olmadık ya da rahatsız olduğumuzu kendimizden bile gizledik!

Alan daraldıkça, yandaş ve işbirlikçiler daha saldırgan olurlar. Daha vahşi ataklarda bulunurlar. Doyumsuzluk doyumsuzluğu çeker, doyumsuzluk için yeni doyumsuzlara açgözlülüklerini fırsat bilerek yaratılan imkanlar masumların alanını daha da daraltır. Fakat gözü dönmüşler, doyumsuzlukla harcamaya, kırmaya, dağıtmaya, düzeni kurmak yerine düzensizliği büyütmeyi sürdürürler.

***

Parmağımın ardına gizlenmeyeceğim!

Doyumsuz liderler, doyumsuz politikacıları, doyumsuz politikacılar doyumsuz bürokratları, doyumsuz bürokratlar doyumsuz iş insanlarını, onlar doyumsuz kamu hizmetlilerini, onlar da doyumsuz kitleleri beslediler. Çark içine alan herkesi kirletti…

El eli yıkayıp, dönüp yüzü yıkaması hali ayyuka çıktı…

Birbirlerini sevmedikleri halde irrite edici bir samimiyet gösterisi ve ardından kuyu kazanların sayısını artırdı.

Kah bir kurultayda, kah bir resmi törende, kah sokakta, kah TV’de irrite eden bu ilişkilere şahit olup susmaya devam ettik!

Güvenli alanımızı susarak koruyacağımızı mı zannettik? Ama artık güvenli alan yok…

Bunları söylediğim için ben, adalet aradığın için sen, şikâyet edip eşitlik istediği için komşun, her an çamurun üzerimize sıçramasını bekler şekilde tetikteyiz!

Ahlaksız olduklarını bile bile saygı gösterileri yaptık. Sustuk.

***

Oysa onurlu ve dürüst olmak, ahlaklı ve etik olmak, insansever ve yurtsever olmak için bu denli çaba harcamaya gerek yoktu ki… Bilakis zenginleşip sağlamlaşacaktık. Huzuru, refahı ve dünyalılığı yakalayacaktık!

Tercih etmedik!

Bu sahte zenginlik, bu sahte güç kimseye kalmayacak.

***

Ahlaktan yoksun karmaşık ilişkilerden asla kurtulamayacaklar. Bu riya asla peşlerini bırakmaz.

Bataklık gibi çırpındıkça içine gömülecek, kurtarmayı çalışanları da bu güne dek yaptıkları gibi kirletecekler…

Her halükarda kirleniyoruz…

***

Öyle bir Kuzey Kıbrıs yaratıldı ki, temizlenmek için köklü kararlar, net ve akıl ile sorgulanamayacak düzenlemeler gerekecek.

Bu da yürekle olur! Ve o yüreğe sahip olduğunu söyleyenlerde bu yürek yok!

Var mısınız?

Koşulsuz temizlenmesi gereken kişileribugünden başlayarak geriye doğru, hesabını sorarak kökünü kazıyarak tertiplemeye…?

Bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde hem de…?

Yoksa ne kölelikten, ne ahlaksızlıktan, ne bu çirkefin içinde kalmaktan kurtulamayacağız.

Dr. Çiğdem DÜRÜST