Adayarısı’nın bir alkışlama kültürü var. İş sürerken, çaba sarf edilirken, daha sonuç çıkmamışken, hatta sonuç başarısız olduğunda bile alkışlanmayı, politikacılar ve sivil toplumun başını çekenler teşvik eder, bir marifet bilir.

Yerelden, merkeze politikacı halka hizmet için ordadır. İş yapma sözü ile ve projeleri ile gelmiştir. Zaten yapması gereken hizmettir ve bu hizmeti en iyi yapacak oluduğu iddiası vardır. Planı, programı, becerisi, bilgisi olduğunu iddia ederek sizden oy istemiştir. Ödendiği maaşı, sizlere en iyi hizmeti vermek için alıyor. Pek çok iş grubunun aldığından da yüksek bir maaş alıyor siyasetçi. Yani karşılıksız yapmıyor yaptığı işi. O yüzden, “ben çabalıyorum” ya da “ben bunu yaptım” diyenleri böyle minnetle, şükranla, sanki dünyaları başarmışlar gibi övmemek gereklidir. Siyasetçilere “borçlu olduğunuzu”, sizlere “iyilik yaptığını” söylemeniz hatalı ve tehlikelidir. Neden? Siyasetçi yaptıklarını “bireysel ayrıcalıklı kişiliğinden” yaptığını sanar; “iyilik perisi” gibi kendini algılamaya ve algılatmaya başlar. Demokratik kültürde halka karşı “sorumluluk” olarak siyasetçinin görevi ortadan kalkıyor. İyilik perisi yaklaşımı, bireysel tercihlerle, kendi çok iyi olduğundan bu tavırları aldığı noktasına varıyor. O zaman doğru işler yapılması “keyfiyet” ve seçilmişin “tercihine” kalıyor. Görevi layıkıyla yapmak olağandışı bir hale gelirse, olağan olan, kanıksanan görevin yapılmaması oluyor. Yapması gereken işin sadece %30’unu yapan kişiyi çok olağandışı bir iş başarmış gibi görmeye başlıyor toplum. Bu sefer, hizmet beklentisi ve siyasetçiden beklenen görev sorumluluğunda yarış dibe doğru yapılmaya devam ediyor. Kimse “ama sen sözlerinin %80’ini yerine getirebildin, ben bu sefer %90’ını yerine getirene vereceğim” diyen bir demokratik olgunlukla siyasetçi seçme amacına dönemiyor. Bize halkın kaynaklarından toplanan 100’ün içinden 10’u veren, kendisine bu paydan haksız yere 50’sini ayıran, geri kalan 40’ını da üç yüz beş yüz kişilik bir yandaş gruba dağıtanlara alkış tutma telkini yapılıyor. En çok alkışı da elbette ki nemalanan bu üç yüz beş yüz organize ediyor, sesi en çok onların çıktığı için geneldeki kültürü kötüye doğru eviriyor.

Akıncı’nın örtülü ödeneği kendi seçimi için har vurup harman savurduğunu söyleyenler, bugün bu fonu sağlık için aktardığını duyunca, kendisini öve öve bitiremiyor. İçinde kaç para var, önceden yapılan harcamalar yapılmasa idi şimdi bu krizde nasıl daha çok kullanılabilirdi kimse sormuyor. Daha da önemlisi, zaten yapılması gereken bir adımda, Akıncı’nın yandaşlarının seçim propaganda resmi ile bunu paylaşıp alkış istemesinin demokratik bir ayıp olduğunu, bu kriz daha en kötü anını bulmadan bile önlem almak yerine hala politika yapıldığını da kimse konuşmuyor. Bir alkış, bir bravodur gidiyor.

Benzer noktadan Akıncı Lefkoşa Belediyesi’nin paylaşım mutfağı’nı etkin şekilde kullanmasından dolayı övüyor, diğer belediyelere örnek olarak veriyor. Lefkoşa belediye başkanının sosyal medya hesabından bakıyorsunuz “talep patlaması yaşıyoruz ve kim haklı kim haksız ayıracak noktada değiliz, umarım sürdürülebilirliği sağlarız, lütfen gerçekte ihtiyacı olmayan bu özel dönemde talepte bulunmasın” diye bir çağrı yapıyor. Altında bir vatandaş haklı olarak, sosyal yardım alanların listesi olduğunu, bunlara öncelikle başlanması gereğine vurgu yapıyor. Harmancı’nın cevabı kendi verilerinde su muhafiyeti olanlardan başladığı, eline tüm sosyal yardım alanların listesinin ulaşmadığı yönünde. Soru işaretleri ile dolu bir açıklama.

Alkışlar, tebrikler beklemeli bu noktada. Paylaşım Mutfağı epeyce zamandır aktif. Bunca “sosyal adalet” kavramının kullanıldığı bir yerde, sistemli bir şekilde veriye dayalı kimin sosyal yardım istediği listeleri yok. İnsanların insafına kalarak, “lütfenle” çağrı yaparak eşitlikçi bir üleşim sağlayacak bir yönetim olmaz. Bakın normal zamanda da böyle bir paylaşım mutfağı kavramı üzerinden neyin kime gittiği bilinmezse bu kötüye kullanıma açıktır. Yapıldı demiyorum ama mesela seçim dönemlerinde paylaşım mutfağı kavramı ihtiyaçlı yerine parti için koşturanların yemeklerinin çıktığı bir yere dönüşebilir. Elimizde liste yoksa, yapılan bağışlar açık ve şeffaf bir şekilde kaç yemek çıkabildiğini, kaç günlük yemek çıkabildiğini ve ihtiyaç sahibi olması kriterlerle belirlenmiş olanlara öncelik verildiği tanımlanamadan yapılırsa, sakıncalıdır. İçi boş kalabilir, üleşim adaletli olmayabilir. Adaletli üleşim demek en ihtiyaçlıdan başlama kaidesine uymaktır ve listeler tam değilse buna uymadan paylaşımlar yapılabilir.

Tebrikleri teşekkürleri bırakın, ne yapılıp yapılmadığı ile ilgili yapıcı talepte bulunun, öneri getirin, en iyi şekilde yapılıp yapılmadığının gözlemcisi olun ve kontrolünü sağlayın.

Buradan, özellikle gıda yardımı konusunda, bütün belediyelerle devlet kurumları arasında yapılması gereken temel bir iki öneriyi getirelim:

  1. Sosyal yardım listesinin tamamı sosyal hizmetler dairesi aracılığı ile her şehirden tüm belediyelere ulaştırılsın.
  2. İş verenlerle temasa geçilerek, an itibarı ile işinden durdurulan ve hanesine gelir girmeyen bütün aileler Sosyal Sigortalar dairesinin de etkin katılımı ile tespit edilsin ve onlar da yiyecek yardımı listesine eklensin.
  3. İç işleri bakanlığı ile yerel yönetimlerin sistemli şekilde gıda yardımını organize etmesi gerekmektedir.
  4. Sosyal hizmetler dairesi, sağlık bakanlığı koordinasyonu ile yalnız yaşayan yaşlıların tespit edilip kendilerine yerel yönetimler aracılığı ile ulaşılması için koordinasyon sağlamalıdır.
  5. Sosyal medyadan reklam yaparcasına kimin bağış yaptığı üzerinden haber iletmek yerine ve bunun çok meşgul olması gereken siyasetçilerin kendileri tarafından yapılması yerine, belediyelerin sayfasında, halka açık bir bilgilendirme sayfası içerisinde hangi işverenin, üreticinin, restoranın vs. gıda yardımı yaptığı veri olarak düzenli girilsin.

Şu anda sosyal sorumluluk alıp, bunun için çalışanları sosyal medyadan lanse edip tebrik teşekkür faslına girebilecek zamanınız varsa, zamanı boşa harcıyorsunuz demektir.

İş çokken ve yapılması gerekenlere odaklanılması mecburiyeti varken, tebrik, teşekkürün bu seviyede olması sıkıntılıdır. Her şeyden önce ihtiyaç miktarına orantılı olarak yapılanın gereğinin ne kadar altında olduğunu saklar. Hizmeti var olandan çok daha yukarıda ifade etmek neden sorunludur sosyolojik olarak açıklamak gereklidir. Bu tebrik, teşekkür insanları “her şey kontrol altında, birileri yapıyor bana gerek yok” şeklinde bir “narkotize olma, uyuşma” noktasına itmektedir. İnsanların moralini kırmadan, ama algılarını da “bana da ihtiyaç var, benim de çalışmam, katkı koymam lazım”, “gün çalışma, yardımlaşma, dayanışma günüdür” noktasında tutabilmeniz gereklidir. Başka türlü toplumu dayanışmayla mücadeleye sevk edemezsiniz.

Siyasi olarak desteklediklerinizi süperkahraman olarak lanse ediyorsanız “hükümetimize çok şey borçluyuz durmaksızın çalıyorlar” diyorsanız ya da “bakın benim belediyem süper kahraman gibi bakanlıktan iyi çalışıyor” gibi söylemler yapıyorsanız, bunu hemen bir kenara bırakınız.

Herkesin çok çalışması lazım. Övünecek bir durum yok. Tek bir hayat bile kaybedilmediği ve bu kriz bittiği gün bol bol övünürsünüz, alkışlarsınız, tebrik edersiniz.

Şimdi şu an sadece ve sadece çalıma ve “ben ne yapabilirim” diyerek sizi yönetenlerden daha fazla koordinasyon isteme zamanıdır.