İstanbul’a gelen yabancı turist sayısı 2000 yılından bu yana, 2010 yılı hariç düzenli artıyor. 2000 senesinde 2 milyon 349 bin 500 yabancıyı ağırlayan kent, 2012’de 9 milyon 381 bin 670 turisti ağırlamış. Seyahat dergisi Travel + Leisure’un 4.8 milyon okuru arasında gerçekleştirdiği oylama sonuçlarına göre İstanbul, Avrupa’nın en iyi; dünyanın en iyi ikinci destinasyonu...

İstanbul’la yazıma başlamamın nedeni, turizmde çığır açan kentin lüks işletmelerinin, yakında Girne ve Lefkoşa’da yeni yatırım arayışlarına gireceğini bekliyor oluşum... Çözüm rüzgarlarının bu kez Kıbrıs sahillerine anlaşmayı ya da yavaş yavaş tanınmayı taşıyacağını öngörenler, referandum tarihi netleşirse ülkemize ilk gelenin, Türkiyeli yeni yatırımcılar olacağını da tahmin edebiliyor.

Ya biz ne yapıyoruz? Sadece oturup bekliyoruz. Gidişat biraz şekillensin de, ona göre harekete belki geçeriz ağırlığında bir rehavet sarmalamış ruh dünyamızı...

Ruh bu makamdan çalınca, aniden gelişecek yatırım ikliminin heyecanına kapılanların bizi oturduğumuz yerde gafil avlaması, yakında yeni gündem maddemizi oluşturacak. Türkiye, hele İstanbul servis sektöründe altın çağını yaşamakta iken biz Kıbrıs’ta bakır çağında kalmış gibiyiz. Liberal mi liberal yatırımcılarımız, ceplerine yerleştirdikleri besili akreplerle oynadıkları bekle gör oyununa kendilerini kaptırmış, günlerini tüketiyor. Karlarından yeni yatırımlara zoraki pay ayırmaları için, iki toplum arasında yeni bir anlaşmanın ıslak imza ile onaylanacağı günün sabahını bekliyorlar mübarek!

O arada, kadayıf teli inceliğinde kesilmiş ve pişirilmiş et mönüsü seçkilerini muazzam bir incelikle sunan Türkiye restoranlarının servis sektöründe yarattıkları devrime, Girne’de de tanık olma fırsatımız doğacaktır kanımca... Şarabı masanıza şişesinde getiren servis görevlilerinin içkiyi ahenkle özel cam şişelere dökmelerindeki sunum zarafetinin ve balık restoranlarının envaiçeşit özel yapım soslarıyla büyüledikleri lezzetlerin Kuzey Kıbrıs’a ulaşmasına kim engel olabilir?

O gün gelmeye görsün otellerini yenilemeyen, restoranlarını 10 senelik halleriyle koruyan, emeklerini en ucuzundan satan servis elemanlarını sömüren yatırımcılarımızın ruh halleri birden arabeske kaçacak ve hep birden en acılısından dövünmeye başlayacaklar: ‘Yerli yatırımcı çöküyor ’, ‘yerli sermaye ölüyor’ olacak şarkılarının gözde nakaratları...

Her sektörde atılıma geçmemiz, oluşmakta olan yeni şartlara ve zorlu bir rekabete hazırlanacağımız yerde kış uykusuna yatanların son çığlıklarını duyan olmayacak ve ceplerindeki yatırım düşmanı akrepler kendilerini sokacak sonunda!

Önce ganimetten sonra devlet kapitalizminden nemalanarak, bugünlerde haybeden ideolojisini liberalliğe yükselten iş insanlarımıza, rekabet neymiş izlemek kalacak uyukladıkları bakır çağının son perdesinde…