Hafta sonları vakit buldukça havanın da iznine tabi olarak şöyle Kıbrıs’ın kuzeyini gezmeye çıkarız . Bazen gördüklerim karşısında moralim bozulur, canım sıkılır içimden küfürü basar kendi kendime söylenirim. Bazen de aslında siyasi ve politik olmasa da her ne kadar bu ülke talan edilse de bu kadar güzel bir adada yaşadığım için içim içim sevinirim. Yani anlayacağınız toplumda bir çok insanın yaşadığı ikilemi yaşamakla meşgul oluyorum.

Hep arkadaşlarla konuşurken BAKMAKLA GÖRMEK arasındaki farkı iyi bellemelerini söylerim; her bakma görme değildir aslında. Baktığımız zaman bakışımızı bir şey üzerine çeviririz, ama
görmek göz yardımıyla bir şeyin varlığını her açıdan algılamaktır. Yani önemli olan görüp idrak etmektir. Şunu basitçe ifade edersek şöyle de örnekleyebiliriz, bir çok kişinin başına gelir; kişi saati merak ederek saate bakar fakat az sonra saatin kaç olduğunu görmediğini anlayarak tekrar bakar ve saatin kaç olduğunu görür.

Şimdi bu örneklemeden de feyz alacak olursan BAKANLAR KURULU’NUN adının GÖRENLER KURULU olarak değişmesi önerisini yapmak gerekir aslında. Sadece bakmakla olmuyor kardeşim; önemli olan baktığını görmektir…  Siz hiç duydunuz mu “ne bakıyorsun aval aval ?” yerine “ne görüyorsun aval aval?” dendiğini? İşte bu yüzden algıların toplumun sıkıntılarının en iyi idrak edilmesi yönünde geliştirilmesi gerekir ki algıda seçicilik unsuru toplum lehinde oluşabilsin.

Herneyse gelelim esas konuya; dün şöyle bir Lefke–Gemikonağı bölgesine uzanalım dedik ve yola çıktık; olaylara ve gördüklerime bu ülke aşığı bir yurttaş ve farazi olarak yurt dışından gelen bir turist gözüyle baktım ve içimi bir sıkıntı bastı.

 Öncelikle tavsiyem TURİZM, ÇEVRE VE KÜLTÜR BAKANLIĞI’na bağlı ESKİ ESERLER VE MÜZELER DAİRESİ’nin, TURİZM TANITMA VE PAZARLAMA DAİRESİ’nin, ÇEVRE KORUMA DAİRESİ’nin ivedilikle lağvedilmesidir! Zaten icraat sıfırın altında eksi. Ama gene de  Sayın Daire Müdürlerine tavsiyem Müsteşarları ile el ele tutuşarak Kıbrıs kültürünün ve tarihinin güzide yerleri olan eski eserlerimizin bulunduğu ilçeleri bir program çerçevesinde ziyaret edip ülkenin geleceğinin kumar turizminde değil doğal, kültürel, tarihi değerlerimizle alternatif turizm çeşitlerinde yani eko-turizm, dağcılık, trekking, rüzgar sörfü, yat turizmi, gençlik kampı turizmi, inanç turizmi, su altı dalış, kongre turizmi, hava turizmi ve kış turizminde olduğudur.

Tabiri caizse tarihi eser kapsamında olan tüm kalıntıların %90’ı bakımsızlık ve ilgisizlikten tel tel dökülüyor, eserlerin olduğu bölgeler pislik ve çöp içerisinde, girişte görevli personel ilgisiz ve bilgisiz, çevre düzenlemesi el yordamıyla yapılmış, engelli insanlar için alternatif yollar yok, tam tanıtıcı kitap yok, broşürler amatör ve özensiz yapılmış ve sadece İngilizce ve Türkçe.

Öte yandan bölgedeki bazı restorantlara gidiyorsunuz lisan bilmeyen, bölgeyi tanımayan, bırakın Kıbrıs’ı, bulunduğu bölgenin bile tarihçesini bilmeyen çalışanlar, turizm eğitiminden geçmemiş garsonlar, servis ve sunum bilgisi olmayan personel falan….

Turizm, çevresi, kültürü, tarihi ve halkı ile bir bütündür; bu unsurların bir araya gelmesi ve ayrıca bu unsurların koordine içerisinde çalışmasını organize edecek olan yöneticilerin proaktif girişimleri ile hem ülkeye kaliteli turist getirilebilir hem de bugünlerde çokça dile getirilmeye başlanan MARKALAŞMA süreci ivme kazanabilir.

Belki turizmci değilim ama iyi bir turist olarak beklentilerimin ne olduğunu ve bana neyin hitap ettiğini gayet  iyi bilirim; ve ayrıca iyi bir de gözlemciyimdir. Bir yurttaş olarak da Turizm, Çevre ve Kültür Bakanlığı’nın web sayfasının sadece Türkçeden değil farklı dillerden de oluşmasını arzulardım şahsen.

Eğer Bakanlığın vizyonu bu kadar sığsa en iyisi bu turizm işini gerçek mesleği turizm olanlara bırakıp el yordamı ile bürokrat ve yönetici olanların bu konuya pek de müdahil olmamalarını salık vermektir. Tıpkı diğer turizmi gelişmiş ülkelerde olduğu gibi…

Bu arada bugün Dünya Engelliler Günü; ülkemizde her alanda engelli yurttaşlarımızın yaşamlarını devam ettirmelerinin engellenmesi bir devlet politikasıymış gibi bir durum hasıl olsa da sadece bir gün için değil, atılacak her adımda tüm yurttaşların durumu göz önüne alınarak her gün toplum lehinde adımlar atılmalıdır…