Hayatın çirkinlikleri ile baş etmek bu kadar zor iken herhalde sanat da olmasaydı, hayat tamamen katlanılmaz olurdu benim için.
Bir kaçış, bir unutuş gerçeklikten komupuştur biraz da sanata bakmak, sanatı yaşamak....
Fakat geçtiğimiz akşam izlediğim tiyatro oyunundan sonra değil gerçeklerden kaçmak, hergün yüzleştiğim gerçekler bir bütün olarak yeniden yüzleşmek zorunda kaldım.
Bir yanım gülerken bir yanımda da derin yaralar açıldı.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Kabare Kıbrıs” halkın içinde bulunduğu çıkmazı ve yok oluşu komedi ile harmanlayarak derin bir ironi ile anlatıyordu.
Görenler gördüklerinden ne kadar etkilenir bilinmez ama,
Belki ufakta olsa bir kıpırdanış bir uyanış olur aramızda...
Din baskısından tutun da fuhuşa, kumarhanelere
siyasetten tutun da vatandaşın günlük hallerine kadar
tam bir Kıbrıslılık hakimdi sahneye.
Ancak bu Kıbrıs,
Benim doğduğum Kıbrıs’tan çok uzaklardaydı şimdi.
Birden bir korku düştü içime,
“Ne olacak bu memleketin hali, ne olacak bu memleketin hali” diye diye
Hakkaten ne olacaktı bu memleketin hali diye...



****
Sanattan bahsetmişken Kod Adı Venüs Filmi’nden de bahsetmeden de geçmem mümkün değil elbette.
Özellikle de tanıtımlarını izledikten sonra büyük bir merakla gittiğim filmde beklediklerimi bulamazken.
Üzülerek söylemeliyim ki görsellik açısından çok zengin olan filim, güzel bir noktadan yola çıkrak boş bir senaryo ile ilerledi ve nereden nereye geldiğimizi anlamaya çalışırken de bitti.
Ayrıca barışa ve barışa dair söylemlere bu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde inceden inceye faşizim de kokmuyor değildi hani.
Sanırım sinemamızın tiyatromuzdan daha öğrenecek çok şeyi var.
Yine de sanata dair katkılardından dolayı herkese teşekkür ediyorum...