Türkiye’deki rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ayrıntıları tartışadurulurken Halk Bankası tarafından usulsüz olarak verildiği iddia edilen kredilerin ucu Kıbrıs’taki bazı şirketlere dokunacak mı sorusu gündeme oturdu.

Göze göz dişe diş bir iktidar savaşının ve çıkar çatışmasının arka bahçesindeki Kuzey Kıbrıs’ta, ekonomi bir başka devletin ekonomisine entegre oldukça entegrasyonun yolsuzlukla bağlantılı olumsuz sonuçlarından etkilenmemek imkansız.

Rüşvet ve yolsuzluk skandallarının sıklıkla baş gösterdiği bir komşusu ve muazzam miktarda paraların döndüğü, bazı bakanların ve çocuklarının yolsuzluklara karıştığı ileri sürülen bir ‘anavatan’ arasındaki Kuzey Kıbrıs’ta benzeri örneklerin olmadığına inanmamız için hiçbir sebep yok.

Türkiye’deki bakanlara yakın markaj yapan, ihaleleri Türkiye’den almaya çalışan bazı Kıbrıs Türk iş insanları bir taraftan, komisyon almadan iş halletmedikleri, rüşvet aldıkları ileri sürülen bazı politikacılarımız diğer taraftan entegrasyonun negatif etkileri buraya da sıçrıyor. Kaldı ki ganimet üzerine oturtulan, kapalı bir sistem doğası gereği yolsuzluğa ve kötü yönetime zaten açıktır.

Ancak Türkiye ekonomisindeki gelişmiş teknolojik altyapının Kuzey Kıbrıs ekonomisinin standartlarını yükselttiği de yadsınamaz. Entegrasyonun olumlu bir sonucu olarak Kıbrıs Türk şirketlerinde yaşanan çağdaşlaşma çözüm olması durumunda Kıbrıs Türk sermayesinin rekabet edebilirliğini artırıyor.

Türkiye’deki kirli savaş, siyasi alacağını talep eden alacağını aldıktan sonra bitirilecektir. Uzarsa savaş giderek şiddetlenecektir. Kirli savaş şiddetlensin, Türkiye’de iktidar değişimi yaşansın da eski düzenimizi sürdürelim zihniyeti ile ellerini ovuşturmaya başlayanlar, Kuzey Kıbrıs’ta değişimi öncelikle halkın istediğini gözden kaçırmamalıdır.

Bizim bu iktidar ve çıkar savaşından ziyade çözüme ve AB’ye odaklanmamız hayrımızadır.

Çözüm koşullarında Kıbrıslı Rum toplumuyla tatlı bir rekabete giremeyeceğimiz ve rekabete eksiden başlayacağımız alanların başında kamu yönetimi ve siyasetçilerimizin niteliksizliği geliyor.

Bu nedenle, kamuda verimliliğin artırılması ve Meclis’in niteliksiz politikacılardan arındırılması süreci hızlanmak zorundadır. Nitelikli milletvekili anlayışı ise hayattan bağı kopuk, akademi çıkışlı, çabuk köpüren, kolay küsen politikacılarla sınırlandırılmamalıdır.

Eğitimi ve vizyonunun yanı sıra iş hayatında deneyimi olan, insan ilişkileri güçlü, egosunu zapt edebilen ve enerjisini doğru kullanabilen milletvekilleri aday gösterilmediği sürece Meclisimizin çözüm şartlarına hakkıyla uyum sağlayacağı düşünülemez.