Ölenin arkasından ağıt yakmak kolaydır…
Hele de bir türlü sosyal bir devlet olamamışsak!
Bir türlü sosyalleşemeyen devletlerde şikayet edilecek çok şey olduğu için haliyle şikayeti bol bir ülke oluveririz.
Aynı bizde ki gibi!
Sonu hoş olmayan her olayda olduğu gibi üç ölümlü trafik kazası sonrasında da açtık ağzımızı yumduk gözümüzü…
Hem de yüksek sesle!
Dil bilgisi kaynaklarında buna zırlamak diyor…
Yani bizim şu anda yaptığımız şey bu…
Hele de sosyal medya diye bir şey peydahlandı ya!
Zırla zırlayabildiğin kadar…
Maksat stres atmak olsun!
Oysa ateş hep düştüğü yeri yakar…
Gerisi teferruattır!

Zırlayıp ona buna saldırmak ölen üç tane hocamızı geri getirir mi?
Eğer gelseydi, zaten dünya ölümlü olmazdı!
Ama işte ölüm biraz erken geldi mi koyuyor insanın içine…
Sonuçta onları geri getirmek mümkün değil, alın yazısı denen bir şey var…
Siz önleminizi alırsanız ne ala…
Almazsanız, bela bir şekilde gelir sizi bulur ve alır götürür zamansızca…
Sonra da diz döveriz…
İsyan ederiz, ama giden gitmiştir bir kere!

Biz şimdi neyi tartışıyoruz?
Yolların güvenli olmadığını…
Bu doğru, ama dikkatsiz sürücüleri de göz ardı etmemek gerek…
Alkollü olanlar, aşırı hız yapanlar, seyir halindeyken cep telefonu ile sohbet edenler hatta birbirine mesaj gönderenler…
Aslında hepimiz birer trafik canavarıyız…
Ölümlü kazalar sonrası ah vah eder, zırlar, sonra iki gün geçince unutur gideriz…
Ta ki yeni bir ölümlü kazaya kadar…
Ta ki gencecik yeni canları yitinceye kadar…
Bir türlü akıllanıp uslanmaz, ama zırlama deyince de kimseye meydanı bırakmayız!

Son birkaç yıl içindeki ölümlü kazaları hatırlayın lütfen…
Bir çoğu Lefkoşa-Mağusa yolu üzerinde olmuştur!
Direksiyon hakimiyetini kaybeden sürücüler ve karşı şeride geçilince meydana gelen ölümlü kazalar…
Sonra da bariyer yaparız apar topar!
Bunu da ‘icraat’ diye gazete sayfalarında izler, alkış tutarız!
Ama bariyer gelse de giden artık asla dönmez geri!

Güzelyurt-Lefkoşa yolunu haftada en az iki kere hem de akşam vakti kullanırım.
Yol mühendisi olmadığımdan, kalitesi konusunda fazla yorum yapmam.
Bu yolda gözüme çarpan üç konu var;
Birincisi belli bir saatten sonra zifiri karanlık olması…
Uzun ışıkları yakmadan seyretmenin imkansızlığı…
Ve zaman zaman uzunları yakıp yolun ilerisini görmek istersiniz, haliyle karşıdan gelen araç sürücüsünün gözünü kör edersiniz…
Ve Yılmazköy yakınlarında ki iki tane hayli yüksek tümsekleşen bölüm.
Burada aşırı hız yaparsanız, biraz da dikkatsizseniz arabayı da devirirsiniz, karşı şeride de geçen başkalarının canına okursunuz.
Zira çift şeritli iki yol yapmışız ama araya bariyer koymayı her nedense akıl etmemişiz…
Bu nedenle olan kazalara, kaza demek yanlış olur…
Resmen cinayettir çünkü!
Hatta katili de belli olan ama bir türlü hesap sorulmayan…
Bu arada;
Eminim ki bu yola bariyer koymak için şimdi ihaleye çıkacaklar…
Belki de üç-beş ayda yapacaklar…
Peki ya gidenleri geri getirebilecekler mi?



Eşcinselliği eleştirmek yobazlık mı?

“Döviz aldı başını gidiyor, insanlar taksitlerini, kiralarını, borçlarını ödeyemiyor, marketler zehirli sebze ve meyve satıyor, elektrik santralleri bacalarında kanserojen zehir saçıyor, önüne gelen istediği çöpü istediği yere atıyor, ağaçlar pervasızca kesiliyor, çevre katlediliyor, canavarlar yollarda günahsız insanları öldürüyor...
Kendini bilmez kişilerde ne devlet korkusu var, ne polis...
Ya devlete ne demeli?
Devlet ve belediyeler vatandaştan parasını aldığı elektriği ödemeyip, aldığı su ve elektrik parası ile maaş ödüyor. Sonra ayni devlet vatandaşı cezalandırarak elektriği kesiyor ve yolları karanlığa, trafik ışıklarının çalışmamasına, evlerin suyunun durmasına seyirci kalıyor.
Bizim meclisimiz ne yapıyor?
Eşcinsellik serbest kalsın diye yasa yapıyor.
Dün, bütün gün boyu meclis eşcinsellerin "insan haklarını" tartıştı durdu.
Ya... Vergisini, elektrik ve su parasını günü gününe ödeyen insanların "hakları" nerede?
Devletin esas görevi vatandaşlarına güvenli ve sağlıklı bir ortamda yaşam koşulları oluşturmak değil mi?
Be efendiler...
Memleket yanıyor, insanlar ölüyor...
Ama...
Memleketi yönetenler;
Esas yapmaları gereken işle dururken...
Kimi erkeklere(!) kadınlar yetmedi diye, kimi kadınlara(!) da erkekler yetmedi diye, "erkek erkeğe" ve "kadın kadına" serbestçe seks yapmaları için yasa yapmakla meşgul...
Üstelik...
Bazı insanlar bunu eleştiriyor diye "yobaz" olmakla suçlanıyor...
Yok yahu!
Başka?..”

(Ülker FAHRİ)



Dr. Küçük’e saygı bu kadar!

“Levent Bey merhaba , ben Karpaz'da görev yapan bir öğretmenim.
Bugün toplum liderimiz Dr. Fazıl Küçük ve kurucu cumhurbaşkanının kabirlerini ziyaret gezisi düzenledik.
Çocuklarımız coşku içinde vardık. Ancak toplum liderimiz Dr Fazıl Küçük'ün anıt mezarının yanında bira şişeleri ve çekirdek kabukları çöplerle karşılaştık.
Şahsen ben öğrencilerinden utandım bu durumdan. Orada bir görevli bulundurulamaz mı? Orayı ziyarete gelen yabancı konuklarımız ne düşünür acaba?
Sevgi ve saygılarımla…”

(Bir öğretmen)

GÜNÜN FOTOĞRAFI



MESAJ KUTUSU

Sayın Tahsin ERTUĞRULOĞLU, geçen hafta içinde genel başkanınız Hüseyin Özgürgün ile birlikte Saray’da Cumhurbaşkanı Eroğlu ile yemek yediğinizi öğrendik. Siz de Serdar bey gibi elini öptünüz mü yoksa daha o aşamaya kadar gelmediniz mi? Siyasette çok büyük konuşmamak lazım değil mi? İşte şimdi genel başkanlığı düşünebilirsiniz artık…

Sayın Ahmet KAŞİF, Karpaz Hava Yolları diye bir şey attınız ortaya saf vatandaşlar yine heyecan yaptı. Allah için buna siz kendiniz inanıyor musunuz? Hem de iki ay içinde! Hadi size 6 ay mühlet, uçurun şirketi bir takım elbise benden size…Kamuoyu şahittir…

Sayın Polat ALPER,
bugünkü manşet başlığı nasıl bir şeydi öyle? Yakında kapınıza dayanırlarsa hiç şaşırmayın hatta önleminizi şimdiden alın, bir güvenlik şirketi ile anlaşıp faturayı da Hakan Dinçyürek’e gönderin…

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, Yavuz Çıkarma Plajı konusundaki çok gecikmeyen açıklamanız kamuoyunda memnuniyet yarattı. Ancak deriz ki siz yine de Vakıflar İdaresi’ni bir mercek altına alın. İbrahim hoca öyle şeyler anlatacak ki dudağınız uçuklayacak.

Sayın Emin BİLGEN, sarhoş avukat konusunda bir açıklama yapıp işlem başlatacak mısınız yoksa olayı sümen altı mı edeceksiniz? Bu ülkenin artık cesur bürokratlara ihtiyacı var. Gerisinin hiçbir faydası olmadığı yıllardır kanıtlandı değil mi?

Sayın Serdar DENKTAŞ, ceza yasası konusunda kendilerine komiteye geri gönderme sözü verdiğiniz UBP’liler ateş püskürüyor. Yarım saatlik arada Özkan beyle ne görüştünüz de fikriniz değişti merak konusu olmuş.

Sayın Erdinç GÜNDÜZ, sizinki de ne şans yani değil mi? Daha göreve geleli birkaç gün olmuşken elektrik krizi ile yüz yüze geldiniz. Oysa hiç tartışılmayacak ve şaibesiz bir atama olmuştu sizin ki…Allah sabırlar versin…

Sayın Turgay AVCI, hastanede tepeden tırnağa kontrol yaptırırken görülmüşsünüz. Umarız ciddi bir şey yoktur. Lefkoşa’ya uğrarsanız çaya kahveye bekleriz.

Sayın Salih GÜRKAN, bir gün sonra elektrik borcunu ödeyeceklerini ibraz ettikleri halde Maliye Bakanlığı’nın elektriklerinin kesilmesi yöneticileri derinden üzdü. Kurum ile bakanlık arasında bir soğukluk var ama daha biz de anlayamadık perde gerisinde yaşanananları…

Sayın Salahi HOCA
, Merkezi Cezaevi’nde resmen devlet içinde yeni bir devlet yaratılmış ve siz tüm olanlara karşı haddinden fazla yavaşsınız. Daha büyük olaylar yaşanırsa peki bunun sorumlusu kim olacak?

Sayın Habil TÜLÜCÜ, belediyelerin su kuyuları konusunda ihalesiz işler yaptığınız iddia ediliyor. İcraatlarınız mercek altına alındı bizden uyarması. Bu arada sağlığınızın eskisinden çok daha iyi olduğunu memnuniyetle öğrendik.

Sayın Emine NAİMOĞLULARI, CTP’den Vadili belediye başkan adaylığı için isminiz artık fazlaca anılır oldu. Bu sıralar belediye başkanı olmak büyük cesaret ister ama artık kadınlarımızı da o makamda görmek en büyük arzımızdır. Hayırlıysa olsun deriz…

Sayın Kemal HIFZIOĞLU, Pazar günü DP Lefkoşa İlçe Başkanlığı için Ozan Beysan ile müthiş bir seçim yaşayacağınız söyleniyor. Ozan bey genel başkanın adayı ise şimdi siz de Bengü beyin adayı mı oluyorsunuz yani? Gazanız mübarek olsun…

Sayın Ceyhun ÜMİTER, Mağusa Hastanesi’nde çalışanların hastane telefonlarından özel görüşme yapmasını engellemek için yaptığınız operasyonlar memnuniyet yarattı. Hele elinize dökümler gelsin saçınızı başınızı yolacaksınız.

Sayın Hüseyin KARCI, ikizlerin doğumundan sonra ev işlerinin size kaldığı söyleniyor. Ancak kahve ikramını bir türlü öğrenememişsiniz. Bir misafiri az daha yakacağınızı öğrendik. Fincan taşırken içine değil ileri bakacaksınız. İkizler için her şeye değer elbette…

Sayın Taner ULUTAŞ, internet gazetesi işine girdiğinizi duyduk. Kıbrıs Sözcü vatana millete hayırlı olsun. Allah utandırmasın…

Sayın Cemal DAĞLIKOCA, 37’nci yaşınızı kutlar sağlıklı ve mutlu nice yaşlar temenni ederiz. Tohuma kaçmadan artık şu izdivaç işini de bir halletseniz bütün ülke rahat edecek.


Günün Fıkrası

Zil sesi

Kasabanın saygın papazı, bir akşam meyhaneye gider.
Yemeğini yerken şarabını da o kalabalık meyhanede yudumlamaktadır.
Saatler sonra tuvaleti gelir ve tuvalete gider. Çıktığında,
meyhanedeki o kalabalık kahkahalarla gülmekte ve birbirlerini dürtüp işaret parmaklarıyla papazı göstererek kahkahalarına devam etmektedirler. Buna anlam veremeyen papaz, meyhaneciyi çağırarak neler olduğunu sorar.
Meyhaneci der ki:
- Papaz efendi bizim tuvalette pisuarın üstünde belden aşağısı bir kağıda kapanmış, üstü çırılçıplak bir kadın resmi vardır, zaten görmüşsünüzdür.
- Eeee, der papaz.
Meyhaneci:
- İşte o kağıdı kaldırınca bizim bu tarafta bütün ziller çalar da ondan gülüyorlar.”