Fransızca kökenli olan "Kalite" sözcüğü, Latince (Qualites) "nasıl oluştuğu" anlamına gelen "qualis" kelimesinden gelmektedir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tanımlanır:
Kalite: isim - Fransızca qualité "Nitelik".
Niteliğin anlamı ise aynı sözlükte şöyle yazılmıştır:
1. isim - Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet.
2. Bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği, kalite.
3. Bireyi, nesne veya yaşantının bir yönünü ötekilerden ayırt etmeye yarayan ve ölçülebilen özellik, keyfiyet.
Günümüz dilinde ise "Kalite", daha çok olumlu farklılığı, üstünlüğü ve iyi oluşu ifade etmek için kullanılan bir vasıf sözcüğü olarak kullanılmaktadır. Özetleyecek olursak "Kalite" bir şeyin iyi ya da kötü olma özelliğini, niteliğini ayırmayı ve farkı anlatmak için kullan bir kelimedir. Zira Kaliteyi anlatmak için mutlaka olumlu ya da olumsuz eki ve vurgusu yapılmaktadır.
Yine konu ile alakalı olması hasebiyle, kalite ile ilgili ilk kayıtlar M.Ö. 2150 yılına kadar uzanır. Ünlü Hamurabi Kanunları’nın 229. maddesinde şu ifadeler yer alır; ‘eğer bir inşaat ustası bir adama ev yapar ve yapılan ev yeterince sağlam olmayıp sahibinin üstüne çökerek ölümüne sebep olursa o inşaat ustasının başı uçurulur’.
Tarihi ve sözlükleri bir kenara bırakıp sosyal bilimlerle ilgili kitapları karıştırmaya başlarsak şayet; kalite ile ilgili karşımızda birçok anlatım ve anlam çıkacağını göreceğiz ve kalitenin "İSO"nun karşısında bir sürü rakamı olan bir standart olmadığını anlayacağız.
Kaliteden söz etmek, insanlara çekici gelmektedir. Hiç kimse de kaliteye karşı değildir. Kalite günlük faaliyetlerin ayrılmaz parçasıdır ve tüm yöneticilerin, tüm çalışanların sorumlulukları içindedir. Toplum için kaliteli olmak esas hedeftir, zira kalitenin temeli insana dönüklüktür.
Yaşamın içinde aktif devinimi olan her birey kalite kavramını ve aradaki farkı anlamak için alim olması gerekmeyeceğini öğrenecektir. Bu olgunun en açık anlatımı ise eskilerin "Vezir olmuşsun ama adam olamamışsın" hikayesinde açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Aslında bu hikaye konumuz olan kalite kavramının çarpıcı bir şekilde özünü anlatmaktadır.
Kalite; alışılmış anlamı ile iyi olmak, güzel ve olumlu şeyleri yapmak ya da daha geniş anlamı ile halkı ile beraber müreffeh bir ülke yaratmak ise; işte tam burada başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmeliyiz ve Kıbrıs Türk Halkının 1963'ten beri vermekte olduğu mücadelenin ne amaçla verildiğini sorgulamalıyız.
Otuz yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şemsiyesi altında yaşam sürdüren halkımızın, bugün vardığı noktaya baktığımızda, varılan noktada başta amaçlanan hedeften uzakta olduğunu göreceğiz.
Özgürlük, eşitlik, Dünya ulusları arasında yerini almak gibi haklı hedeflerle yola çıkan Kıbrıs Türk halkının bugünkü noktada bir şeylere sahip olduğu halde, mutsuz, umutsuz ve moralden yoksun olduğu acı gerçeği inkar edilemez durumdadır. Bu psikolojik çöküntünün müsebbibi olan neden ve etkenler ise hepimizin malumdur.
Konuyu ülkemiz ve yöneticilerine indirgeyecek olursak ve olaya kalite kavramından bakacaksak, birbirine sarılmış iki soruyla değerlendirmek gerek:
Doğru şeyleri mi yapıyoruz?
Şeyleri doğru mu yapıyoruz?
Bu iki sorunun cevabının mecliste oylarımızla oturanlar ve bugüne dek ülkeyi yöneten hükümetler tarafından verilmesi gerektiği gibi, kendimize sormamız gereken bir önemli soru daha var:
Doğru kişileri mi seçiyoruz?
Konunun teferruatına girmek derin sulara dalmak anlamını taşıyacağından konuyu düşünür 'William A. Foster' sözüyle noktalamak istiyorum;
"Kalite asla kaza değildir. Kalite daima iyi amaç, içten gayret, ustaca yürütme gibi birçok alternatifin bilgelikle seçimini temsil eder."
İşte tüm mesele bu...