Geçenlerde istifa ile ilgili bir yazımı bitirirken “siz istifa edin, biz kabul ederiz”
şeklinde sitem etmiştim politikacılara. Meğerse adayarısında demokratik
sistemin en basit, bir o kadar da en gerekli mekanizmalarından olan “istifa etme”
artık bireyin otonom kararı değilmiş.
Abbas Sınay vekillikten istifa etti ama meclis kabul etmedi. Bu akıllara durgunluk
veren cümle maalesef doğru. Bu meseleyi adayarısında gerektiği derinlikte
ve ciddiyetle konuşuyor muyuz? Alpay Durduran’ın konuyla ilgili açıklaması,
konuyu irdelememiz gereken tondaydı. İstifa kişinin iradesine bağlıdır diyordu
yazı. Kabul edilmemesi faşizan ve polis devletine benzemektedir diyordu. Bu
istifanın reddi, siyasi partiler arasında paylaşılan bir “çıkarın” varlığına işaret
ediyor diyordu. Ve en rahatsız edici olanı da istifa meselesi ile ilgili meclis
“içtüzüğünün” değiştirildiğini, bu oylamanın bir düzenleme sonucu ortaya
çıktığını ifade ediyordu yazısında. Yani bu faşizan tutum, pek çok konuda olduğu
gibi “yanlış bir uygulama”dan ibaret değil, bu anti demokratik uygulamayı meclis
yasal zemine oturtmuş durumda.
Vekillerin istifasının kabul edilmemesi neden antidemokratiktir?
Her şeyden önce, Aristo’nun politik hayvan olarak tanımladığı her bir
insanın birey olma, yetkin olma, nasıl politik bir birey olacağına karar verme
noktalarında özgür olması gerekir. Bir politikacı, içinde bulunduğu sistemdeki
koltukta ya da partide hedeflediği politikayı artık yapamadığını söyleyip, orada
olmamayı seçtiğinde politik bir duruş sergilemektedir. Bireylerin nasıl politik
olacaklarına, nasıl politik duruş sergileyeceklerine örgütleri, partileri, meclisleri
karar verirse orada demokrasi rafa kalkmış demektir. Çünkü demokratik
bireylerden oluşan, en temel birim olan insanla şekillenen politikanın özgür ve
iradeli olma hali ortadan kalkar. Bir vekil partisinden istifa edebilir, dönemini
bağımsız bitirebilir veya olduğu gibi meclisten istifa edebilir. Giderken de halka
gerekçelerini açıklar. Bir sonraki seçimde yeniden seçilmek isterse, meclise
girip giremeyeceği de halkın takdiridir. Demokrasiyi ve iradeyi ortaya koyacak
bireyleri en baştan kısıtlarsak, aynı bireyler vekil, bakan, başbakan olarak da
kendilerinden daha güçlü başka bir örgütlü aktöre karşı elbette irade ortaya
koyamayacaklardır.
İstifanın kabul edilmemesinin antidemokratik olmasının bir başka sebebi
partilerin ve içindeki kliklerin gücü tek ellerine toplayarak muhalif tüm diğer
sesleri bastırabilmelerinin yolunu açmasıdır. Bir partiden istifa edecek vekile
“hayır” ya da “çekimser” oy verecek diğer partiler olması da bunun işaretidir.
Hangi siyasi parti, bir başka siyasi parti içinden bir vekilin istifasını kabul etmez?
Kurgulanmış bir “nemalanma” sistemi olmadan hangi demokraside karşıt grup
yarıştığı siyasi partinin vekilinin gitmesine “hayır” der? Buna ek olarak, bu istifa
CTP içindeki farklı güç odaklarının gücü ele geçirme/elde tutma savaşı ise bu
mücadelenin antidemokratik yöntemlerle ortadan kaldırılmasıdır. Hem de halkın
meclisi buna alet edilerek bu yapılmaktadır.
İstifa kabul etmemenin bir başka önemli antidemokratik sonucu var. Bizi sıklıkla
vekillerin etik insafına bırakmaktadır. Yani, vekil istifa lafını ağzına alıp, “herşeyi
açıklayacağım” tehdidi savurarak, hatta halk huzurunda istifa edecek noktaya
gidip, arkadaki pazarlıkta örgütünden istediği her şeyi koparabileceği bir
pazarlık payı olarak istifa mekanizmasını kullanma fırsatını eline geçirmektedir.
Eğer pazarlıkta istediğini alabilirse de halk önünde itibar kaybetmeden geri
adım atabilmektedir. “Ne yapabilirim? Ben istifa ettim ama meclis kabul etmedi”
noktasına sığınabilecek şu anki meclisteki vekil sayısını düşünebiliyor musunuz?
Vekilin bu tip bir davranışa girmemesi an itibarı ile kendi etik değerlerinin
ne kadar güçlü olduğuna kalıyor. Politika bireylerin etik standartlarına
bırakarak yapılırsa o toplum yozlaşmaya, kanunsuzluğa, yanlışlığa sürüklenir.
Politik sistem, politikacının etik standartları ve duruşu ne olursa olsun yanlışı
yapmasını engelleyecek şekilde kurgulanmalıdır. Aksi halde hep “bahtsız şekilde”
kalitesiz insanların bizi yönettiğinden şikayet edip dururuz. Çünkü gücü eline
geçiren o gücü tutmak, çoğaltmak ve asla bırakmamak için hareket edecektir.
CTP evrensel sol değerlerin içinde olan demokratik, özgür, iradeli bireylerden
kurulu bir toplum yaratma idealinden bir kez daha saptı. Sosyal adaleti sağlamak
için gelir uçurumlarına itiraz ettiklerini görmedik, tersine “ama ben işimi
yapıyorum, paramı hak ediyorum” liberal söylem sığıntısını gördük. CTP şimdi
de klikler arasındaki güç mücadelesinde, iradenin en basit dışa vurumu olan
istifa yetisini politikacının elinden çekip aldı.
CTP’de kliklerin örgütü elinde tutması aşkına demokrasiyi, çıkar adına
sosyal adaleti bir kenara bıraktığı şu günlerde yanlış anlamaları da bir nebze
düzeltelim: Değişim mümkündür. Geçem haftalarda belirttiğim gibi demokrasi
bir mücadeledir. Bu antidemokratik ve sosyal adaleti talan eden politikaların
değişmesini talep ettiğimiz, onu değiştirecek vekillerin adım atmasını halk olarak
daha güçlü bir sesle istediğimiz müddetçe değişim gelecektir. Şu anki CTP’nin
ve şu anki meclisin değişimi değil statükonun devamını ve antidemokratikliğin
daha da artması yönünde adımlar attığını halk olarak irdeliyoruz ve bunun adını
koyuyoruz.
Abbas Sınay’ın istifasını kabul etmememe pervasızlığını gösteren meclise,
iradeye sahip çıkmanın ilk adımı halktan başlamaz diyoruz. İradeye sahip
çıkmak, bireylerin iradesini tanımakla başlar. Birey olamamış insanlar
örgütlenemezler diyoruz. Birey olarak iradelerini kullanma yetisi elinden
alınanlar, demokratik örgütler ve toplumlar kuramazlar diyoruz. Halk olarak
tanınmak için önce bireyler olarak irademize saygı istiyoruz. Sorunsalımız
mücadelenin işe yarayıp yaramaması değil, mücadelenin olup olmadığıdır.
Mücadele yerine sistemden fayda sağlayan bireylerin ve kliklerin sistemin ta
kendisi olup mücadele etmemesi artık bu halkın meselesidir.
Bu meclis bireyler olarak irademize saygıyı iade etmekle sorumludur.