Okuduklarıma göre Rum tarafı KKTC’deki üniversitelerin diplomalarının tanınmaması için uluslararası kuruluşlara baskı yapıyormuş. Bu tavra karşı hükümet ve üniversiteler harekete davet ediliyor. Durmayın YÖDAK’ı da davet edin. Ama kimi davet ederseniz edin YÖDAK, YÖDAK’la birebir bağı olan Cumhurbaşkanlığı ve üniversiteler bir takım adımlar atılmazsa veryansın etmek boşa çıkacak. Bu adımlar arasında üniversitelerin intihal ve sahtecilikten arınması için gerçek önlemlerin alınması, intihalcilere gereken cezaların verilmesi ve sahtecilerin üniversitelerden temizlenmesi geliyor. Çünkü maalesef Rumların üniversitelerin denkliklerini elinden alması için yapacakları saldırıların zeminini adım atmayan üniversiteler, YÖDAK ve YÖDAK’ın bağlı bulunduğu Cumhurbaşkanlığı hazırlamaktadır. Kendi ayağına sıktığı kurşunun beynine sıçraması buna denir. İntihal ve sahteciliklere 5 uzun yıl önce dikkat çekmiş, üniversiteleri, YÖDAK’ı, Cumhurbaşkanlığını (hem Eroğlu döneminde hem Akıncı döneminde) göreve çağırmış birisi olarak söyleyebileceğim tek şey kayıtsızlığın devam edişi, intihalcilerin korunmaya devam etmesi, diploma şaibesi olanlara karşı adım atılmamasıdır. Beş yıl önce yaptığım tüm başvurular sonuçsuz kaldı. İntihalini kanıtları, kaynakları ile ortaya koyduğum kişiler “bu iş mahkemeye havale oldu” diyebilmek ve bunun üzerinden LAÜ’nün (Lefke Avurpa Üniversitesi) gereken komiteleri kurmamak için bahane uydurması için dava açtı. Kişilerin hakaret davaları ile intihal iddialarının araştırılması aslında alakasızdır ama adayarısında kılıf uydurma ve üzerine yatma serbesttir. Şimdi gelin sizlere bu 5 uzun yıldır giden dava süreçlerinden önce ve bu süreçlerde intihal ile ilgili yaptığım mücadelenin özetini vereyim. Dilekçeler, sorular, başvurular hiçbir yanıt almamıştır. Hala bugün yaptığım yeni dilekçelere, şikayetlere de hiçbir yanıt verilmemektedir. Her şey LAÜ Sosyal Bilimler Dergisinin (hakemli, yayın kurulu olan dergidir, yani her şeyin basılması mümkün (!) olan gazete eki bir yayın değildir) 2011 yılı Aralık Cilt II, Sayı 1 ve Sayı 2 yayınlarında tespit ettiğimiz (çoğunu Ömür Yılmaz tespit etti) intihallerle ilgili attığımız adımlarla başladı. Bu intihaller tespit edilip ilk dilekçeler yapıldığında LAÜ’nün şu anki rektörü Mehemt Ali Yükselen o dönemde Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde rektördü. LAÜ’ye göreve geldikten sonra Ekim 2013 yılında kendisine intihalli yayınları, intihal yapılan kaynakları gönderen ve araştırmasını isteyen bir dilekçe göndermiştim. Ses gelmedi. Rektör Mehmet Ali Yükselen konu ile ilgili hassasiyetimi biliyordu halbuki. Öncesinde rektör olduğu üniversitede sahte diplomalı birisine yardımcı doçentlik verilmesine yönelik sessiz kalmayışım, hangi komitenin , hangi yöntemlerle yardımcı doçentlik verdiğini sormama da cevap vermemişti. Üniversite sahiplerini de bu yönetimin sahte diplomalı birisini çalıştırmaya sebep olacak kasti veya ihmali hareketlerine karşı uyarmaya çalışarak, o dönemde UKÜ’den istifa etmiştim. Sahte diploma ile Mehmet Ali Yükselen rektör iken UKÜ’den yardımcı doçent payesi alıp, bir de üstüne mahkemelerde bilirkişilik yapan bu kişinin üniversitede barındırılmaması önemli bir adımdı ama aslında hiçbir şekilde yardımcı doçent olamaması esas olduğundan üniversite yönetiminin durumu açıklaması gerekliydi. Ama rektör Yükselen bunu yapılmadı. Üzeri ört bas edildi ve kapatıldı. O dönemde sadece lisans diploması olan birisinin yardımcı doçent olabilmesi değil aynı zamanda UKÜ’de (aynı dönemde LAÜ’de de) Mehmet Ali Yükselen’in rektörlük döneminde “Profesör” sıfatı ile görev yapmış birisinin doktorasının bulunmadığına dair kanıtlara dayalı ciddi kuşkular da ortaya çıkmış ve tarafımızdan sorulmuştu. Her ne kadar da yaptığım başvuruların sonucunda YÖDAK o dönemde (2012) teşekkür yazısı yazarak, üniversitelerin etik komite kurmaları yönünde çağrı yaptığını yazsa da, mahkeme süreçlerinin gerekçe gösterilmesini de YÖDAK tüzüğüne aykırı olmasına rağmen sessizlikle kabul edildi, suya sabuna karşımadan denetleme yetkisi olmayan ve böyle bir yetkiyi kullanma iradesi göstermeyen bir kurum olarak sadece maaş çekmenin ve üniversite açma onayı vermenin merkezi haline gelmeyi YÖDAK kabul etti. Bir dönüm noktasıydı, YÖDAK o şekilde şekillendi, hala bugün de bu tavrından farklı yaklaşımları olduğuna dair maalesef işaret vermemektedir. Şimdi gelelim intihal mücadelesinin merkezinde duran LAÜ’ye. LAÜ herhangi bir etik komite kurdu ve kendi arasında bu insanları akladı mı bilinmez ama ne bir komite açıklandı, ne de bu komitede kimlerin olduğu. Sadece Yükselen’in yönetimi altında bu kişilere atama yükseltme kriterleri içinde paye artışı ve mevki yükseltmesi verildiği gerçeği vardır. Elimde bilirkişi raporu ile intihalleri tescillenmiş olan ve doktora diploması gösterip gösteremeyeceği de belli olmayan bir kişiye doçentlik LAÜ tarafından verilmiştir. LAÜ’nün şimdiki rektörünün LAÜ’nün geçmiş yönetimi tarafından verilen bu doçentliğin hangi kriterlerle verildiğini açıklamaya yanaşmaması, eski yönetimin yaptıklarını da kollaması anlamına gelmektedir. Şu anda LAÜ’nün açıklamakla yükümlü olduğu bir takım sorular vardır: YÖDAK Etik Koordinasyon Kurulu Tüzüğünün, Çalışma Esaslarını düzenleyen 10. Madde, 6. Fıkrasına göre ‘etik ilkelere aykırılığa ilişkin başlatılan adli veya idari soruşturma, yargılama veya disiplin soruşturmasının bulunması, Etik Koordinsasyon Kurulu’nun konuyu incelemesini engellemez ve ertelemez’ ilkesinden hareketle hakkında intihal iddiası bulunan ve mahkemede olan öğretim üyeleri ve editör/yayın kurulu üyesi hakkında intihal iddialarının incelenip incelenmediği, incelenmediyse bu zamana kadar neden beklendiği; incelendi ise, şu ana kadar LAÜ bünyesi içinde yapılmış ve/veya yapılmakta olan tüm çalışmaların; etik komite kuruluş ve görevlendirme kararlarını; bahse konu öğretim üyeleri hakkında kurulan etik komitelerin kimlerden müteşekkil olduğu; bu üyelerin nasıl seçildiği; YÖDAK’ın bahsettiği Etik Kurul Üst Komitesi’nden hangi üyelerin tarafsız olarak sürecin parçası olduğu; eğer bu insanlar aklandı iseler intihal yapılan kaynaklar sayfa numaraları gösterilerek ortaya konulan intihal örneklerinin hangi yöntemler kullanılarak incelendiği; adı geçen intihal şaibeli kişilerin ve onlarla beraber bu davaları açan yayın kurulu üyesinin master ve diplomalarının YÖK onaylı örneklerini kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir. Mahkeme süreçleri her ne kadar da delillerin konulmasının türlü şekillerde önüne geçilerek yürütülmeye çalışılıyorsa da, KKTC üniversitelerinin YÖDAK’ın, Cumhurbaşkanlığı’nın hatırlaması gereken en önemli gerçek, içine kapalı, kimseye hesap vermek zorunluluğunda olmayan bir sistemde artık bu konunun ele alınması lüksünün bittiğidir. Kendi içimizde bu sorunlarla baş etmemiz gerekir, üniversitelerin temizlenmesi, sahtecilik ve intihalciliğin zeminsiz davalarla ört bas edilmemesi, bu davaların adaletsiz şekilde yürümesi ile kapatılabileceğine güvenilmemesi gerekir. Buradan itibaren izlenecek rota sanırım artık kendi kendini üzerimizdeki gözlerle beraber şekillendirmiştir. Şimdi Kıbrıs Cumhuriyeti otoriteleri KKTC üniversitelerinin peşine düşmüş. Kıbrıs Cumhuriyeti Avrupa Birliği üyesi, hem de adanın tamamını temsilen. Şimdi olur da Kıbrıs Cumhuriyeti bu işlerin peşine düşer, intihalcileri sahte diplomalıları tek tek tespit ederse... İntihal ancak adayarısında üstü örtülebilecek bir suçtur. Bir sonraki yazı Barolar Birliğine. Ondan sonraki YÖDAK’a.