Belki bu gece, belki yarın, belki de 4 gün sonra BM uzmanlarının Suriye’den ayrılmasına müteakip ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’ye müdahaleye hazırlanıyor. Esad rejiminin siviller üzerinde kimyasal silah kullandığı iddiası ile başlatılması muhtemel müdahale, Türkiye ve Suriye’yi savaşın eşiğine getirme riski taşıyor. Le Figaro ve Jerusalem Post, Türk Ordusu’nun alarma geçtiği haberlerini veriyor. Türkiye gazeteleri Diyarbakır’daki 2’inci Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Ana Jet Üssü’nde Türk savaş uçaklarının eğitim uçuşları yaptığını bildiriyor.

Ortadoğu’da 15 yılda dokuzuncu müdahalesine hazırlanan Batı’ya karşı Esad yanlıları bir yanıt verecekse, Suriye’nin karşı füze saldırısını Ürdün, İsrail ya da Türkiye’ye yapması bekleniyor. Ancak Esad rejiminin o kadar da kontrolsüz hareket etmeyeceği yönündeki analizlerin gerçeği yansıttığı düşünülüyor.

Yüzlerce sivilin ‘yanlışlık’la öldürebildiği Ortadoğu müdahalelerini 15 senedir TV’lerden canlı verilen yayınlarla izlerken, ‘yanlışlık’la katledilen insanların çığlıkları verilmiyor yayınlarda. Jetlerden atılan, ışık saçan bombaların havadan yere hızla düşüşüne ağzımız açık bakakalıyoruz da, yerde olan biteni, o ağır bombaların yaktığı ve parçaladığı bedenleri göstermiyor hiçbir kanal.

Suriye’nin kimyasal silahla karşı saldırıya geçme ihtimali, İsrail ve Irak’ta gaz maskesi satışlarını patlatmışken müdahalenin göbeğinde olacağı tahmin edilen Kıbrıs’ta, KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetleri halklarına herhangi bir uyarıda bulunmuyor. Bize uğramadı ya bugüne dek ne füze ne kimyasal, bundan sonra da uğramaz gayrı!

Neyse… Bizde komplo senaryoları varsa siyasetçiler yoksa siyasetçiler üzerinedir nasıl olsa, olumsuz senaryoları düşünmenin ne faydası var ki üstelik! Olacak olanın önünde geçilmez der, kahvemizi yudumlarız...

Peki komplolardan bahsetmeyelim, huzurumuzu bozmayalım. Hakikatlerden konuşalım o zaman: Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’de yapılması planlanan 12 milyar Dolarlık kömür santrali ihalesini askıya alma kararı ile Arap sermayesi Türkiye’deki yatırımlarını geri çekmeye başlamış iken, sıcak para akışında donmalar görülen Türkiye ekonomisi küçümsenmeyecek başka riskler altında. Döviz kurundaki artışların bizim ithalata dayalı ekonomimizde yarattığı kayıplar, hem sermayenin hem çalışanların şimdiden dişine dokunmaya başladı üstelik.

Yoksullaşmaktan daha hakiki ne olabilir? İşin orasını, aldıkları bakanlıklarda kahvelerini ne kadar süreyle keyifle yudumlayacakları tartışmalı olan yeni hükümetimiz düşünsün…