Dr. Jekyll ve Mr. Hyde romanını okumuş veya filmini görmüşsünüzdür. Roman nazik bir insan olan saygın doktor Dr. Henry Jekyll'in şehvet düşkünü bir canavara, yani Mr. Edward Hyde'a dönüşmesini anlatmaktadır. Roman insan ruhundaki iki farklı kişiliğin; iyinin ve kötünün çatışmasını yansıtır.

Bense bu hikayeden yola çıkarak size hepimizin çok güvendiği bir yer olması gereken Devlet Hastanemizin Dr. Jekyll’den nasıl bir seri katil olan Mr. Hyde’a dönüştüğünü anlatmaya çalışacağım.  

Hastanemiz dıştan bakıldığı zaman mütevazi, konum itibarıyla güzel ve “tedavi yönünden her alanda” hizmet veriyor izlenimi yaratan bir imaj çiziyor. Ancak giriş kapılarından içeriye girer girmez orada yaşanan keşmekeşi ve sistemsizliği hissedebiliyorsunuz…

 Hastanedeki sistemsizlik ve statüko gün geçtikçe daha da derinleşiyor, daha da kangrenleşiyor. Artık “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemiyorsunuz. Bürokrasi bize de dokundu, bu yazıdan tam 1 ay önce çok sevdiğim bir adam olan kayınpederim Salih Zeytincioğlu’nu kaybettik. Adam bir hafta içinde elimizden uçtu ve gitti. Sistem ve statüko bir canı daha aldı. Hem de göz göre göre…

Sağlık sistemimiz maalesef tamamen çökmüş durumda. Devlet Hastanemiz hem bina olarak çökmüş, hem de  Denetimsizlik, Bürokrasi, Hukuksuzluk ve Hijyen konusunda içler acısı bir durumda.

Dr.Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesinin temeli 1971 yılında atılmış ve 1978 yılında Kıbrıs Türk halkının hizmetine girmiştir.  70’li yılların teknolojisi ile yapılmış olan binada elektirik, su, oksijen gazı ve pis su sistemleri tamamen çökmüş durumdadır. Yıllardır yapboz tahtasına dönen hastane özelikle 2010 yılında yaşanan sel felaketi sonrasında asla tamir edilemeyecek zarara uğramıştır. Hatta hastane sel felaketinin üzerinden 3 yıl geçmiş olmasına rağmen hala tam anlamıyla temizlenememiştir. Hastanenin yamalanarak bu şekilde kullanılmasına artık bir dur denilmesi kaçınılmazdır.

Devletin diğer tüm kurumlarında olan Bürokrasi sorunları hastanede de yaşanmaktadır. Çalışanlar arasında birbirini çekememezlik, kıskançlık, siyasi bağlantılar, iş yapmama, işe gitmeme ve laçkalık hat safhadadır. Doktorlardan, hemşirelerden, tesisatçısına kadar tüm bölümler bürokratik sorunlarla boğuşmaktadır. Bu sorunlar hasta hayatını doğrudan ilgilendirmekte ve hatta ölümlere neden olabilmektedir.

İhale sistemi ile satın alınan malzemeler ve ilaçlar dünya standartlarının çok gerisinde kalan, 3.  Ülkeler için kalitesiz olarak üretilen ürünlerdir. Bu ilaçları ve malzemeleri devlet hastanelerinde kullanmak bile başlı başına hastalıklara davetiye çıkarmaktır.  Çok eleştirdiğimiz Türkiye’nin sağlık sigortasını geliştirmesinden itibaren bu malzemeler Türkiye hastanelerinde de kullanılmamaktadır. 

Denetimsizlik Kıbrıs’ın genel bir sorunudur. Devletin veya hastanenin memurlarının hizmet satın alınan firmaları denetleyecek yetkisi yoktur. İhaleler çok üst makamlarda yapılmakta ve birçok bağlantı içermektedir.  Yiyecek, Temizlik ve Periyodik bakım konuları temel hizmet kollarını oluşturduğundan mutlaka yoğun şekilde denetlenmesi gerekmektedir.

Devlet hastanelerinde yaşanan bunca olumsuzluğun yanı sıra meydana gelen bazı ölümler de devlet hastanelerinin ne kadar vahim durumda olduğunu gözler önüne seriyor. Yine sel felaketi olduğu dönemi bir hatırlayalım… Hala bugün bile nedeni tam olarak açıklanamayan ölümler olmuştu. Ya da geçen hafta domuz gribi olduğu sonradan kesinleşen bir kişinin hastanede yaşamını yitirmesi gibi… Maalesef bu örnekler çoğaltılabilir.

Kıbrıs Türk toplumu olarak hak arama konusunda çok geri kalmış durumdayız. Hasta haklarını, kanun ve kurallarını bilmiyoruz. Çok az sayıda doktorumuzun kendisini geliştirdiğini, doktorların da insan olduğunu ve hastanenin birçok eksik ve noksanlıkla boğuştuğunu bilmezlikten geliyoruz. Doktorlarımıza mutlak güveniyoruz. Dr. Jekyll aslında Mr. Hyde’a dönüştüğünü kabul etmek bile istemiyoruz.

Huzur içinde yat.