İnsan canlı bir varlık. Böyle olunca yaşam sürecinde iyilik de var hastalık da. Gönül arzu eder ki insan hiç hasta olmasın. Ne var ki hastalık da biz insanlar için. Yediğimizden, içtiğimizden, hareketlerimizden ve bazen de sebebini bilmeden kendimizi hasta buluruz. Ağrılar, sızılar derken, bunlar için sağlık servislerine ve de doktorlara başvururuz.

Yıllar içinde sağlık alanında büyük gelişmeler olmuştur. Tıp ve doktorluk alanında ülkemizde de büyük ilerlemeler olduğu görülmektedir. Bu alanda görev yapanlar 14 martı Tıp Bayramı olarak kutlamaktadırlar.

14 mart 1827’de II. Mahmut döneminde Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle ilk cerrahhanenin Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağında Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye’de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 mart da Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır. Bu kutlamalar aynı süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde de yapılmaktadır.

1976 yılından beri sadece 14 mart günü değil, 14 martı içine alan hafta boyunca kutlama yapılmakta ve bu hafta ‘Tıp haftası’ olarak kabul edilmektedir. Dünyada benzer kutlamalar farklı tarihlerde yapılmaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde ameliyatlarda genel anestezinin ilk defa kullanıldığı 30 mart 1842 tarihinin yıldönümü, Hindistan’da ise ünlü doktor Bidhan Chandra Roy’un doğum ve aynı zamanda ölüm yıldönümü olan 1 temmuz günü ‘Doktor günü’ olarak kutlanır.
Sağlık üzerine bir çok da söz söylenmiştir. Söylenen sözlerde genellikle sağlıklı olmanın önemine vurgu yapılmaktadır. Örneğin, ‘Sağlık varlıktan yeğdir’ yani vücut esenliğinin her şeyden önemli olduğudur. Her zaman ve de belirli yaştan sonra hepimizin ‘Her işin başı sağlık’ demekteyiz.
Her işin başı sağlık ama her zaman da sağlıklı olunmuyor. Bazen yediklerimizden, bazen genetik yapımızdan olsa gerek istenmeyen rahatsızlıklar yaşıyoruz.
Ben de annem gibi belimden ameliyat oldum. Annem Hayriye 1977 yılı nisan ayında ciddi bel fıtığı rahatsızlığı geçirdi. O günlerde ülkede buna müdahale edecek tıbbi imkan yeterli değildi. Ankara’ya Numune hastanesine gittik. Annem ameliyat edildi. İki omur kemiğinin yakınlaşmaması için de kalçasından alınan parça kemik kondu. İki ay sırt üstü yatmak zorunda kalmıştı. Yürümeye başladığında da özel yapılmış bir korse kullanmıştı.

Ben ise bel ağrılarım için 2011 yılı temmuz ayında ameliyat oldum. Bana iki omurun yakınlaşmaması için özel bir meteryal konarak vidalandı. Bir hafta hastanede yattıktan sonra yürüyerek çıkıp evime gittim.

Ülkede tıbbın her dalında uzmanlaşmış doktorlar vardır artık. İster devlette ister özelde tıpta bayağı gelişmeler söz konusudur. Bir çok dost bana ameliyat için neden Türkiye’ye gitmediğimi sordular. ‘Türkiye’de beni ameliyat edecek ehliyetteki doktor ülkede ise niçin başka yere gideyim’ dedim.
Ülkedeki hastalıkların başında kalp-damar rahatsızlıklarının geldiği de bilinmektedir. Beslenme alışkanlıklarımız ve de yaşam tarzımızdan olsa gerek. Bunun nedeni olarak kebap kültürümüz gösterilmektedir. Olabilir. Ancak işin esası yeterli hareket etmemektir bence. Her tarafımız deniz ancak yüzmeye ne kadar zaman ayırmaktayız?

Babam Yusuf’u da haziran 1984 yılında kalp krizi sonucu kaydettik. Kalp rahatsızlığı bilinirdi. Kriz geldiğini anladığı vakit, Babam dil altı hapını alarak kardeşim Özgün’le kendisine yıllarca bakan doktorun kliniğine gitti. Doktorun, ‘Muhtar, kalbin mi, midesi mi ’ şeklindeki sorgulaması sırasında, yeni bir krizle hayatını doktorun önünde kaybetti. Kader mi, kısmet mi, takdiri ilahi mi demek lazım. Ama zaman zaman acil servise gidilse yaşamı devam eder miydi diye de düşünür insan.

Basına verilen haberlerden çoğumuz biliyoruz ki bir çok kalp ve damar rahatsızlığının tedavisi ülkemizde yapılmaktadır. İlerleyen yıllarda tıpta daha büyük gelişmeler olacaktır. Belki de görev yapamayan organların yerine sunileri konabilecek bir süreç gelecektir. 14 mart Tıp bayramı nedeniyle geçmişte yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim.
Tıp bayramını kutlar herkese sağlıklı günler dilerim.