Aylardır bazı olumlu ve bazı olumsuz gelişmelerin altında çözüme ilişkin şimdilik gizli tutulan bir ajanda olduğunu söylesek de, toplumumuz çözüm istencinden ve hayalinden uzaklaşa uzaklaşa bu tür yorumları ister istemez dikkate alamıyor.

Eskiden yerli yersiz her gelişmenin çözüme ilişkin bir ajandanın marifeti olduğunu ileri sürünler öyle yanılgılar yarattılar ve olgunlaşmamış, ham meyvayı olmuşcasına öyle bir pazarlayıp, hayal tacirliğine soyundular ki, insanlar Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin umutlanmak dahi istemez hale geldiler.

Anastasiades’i sadece Güney Kıbrıs seçmenin seçmediğini, başkalarının da gönlünde yatanın DİSİ lideri olduğunu ta referandum günlerinden bu yana biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de Rum milliyetçiliğinin konjonktür elverse de tabiatının değişmeyeceğine inandırılmışız bir kere. Çözüm siyaseti bir tabiat sorunsalından öte, karşılıklı çıkar diyalektiğinde çiçeklenen ya da yapraklarını döken bir iklim yaratır. Menfaatleri çözümle kesişmeye görsün, milliyetçi damarını kendi elleri ile kesenlere tanık olursunuz.

Farz edelim ki kıştan aniden yaza geçtik ve çözüm yakınımıza yanaştı; bizlerin çözüme hazır olup olmadığımızı tartışma şansımız dahi olmayacak. Kimilerinin yaşarken en çok görmek istediği, tasavvur edebileceği en büyük bayram, toplumdan ciddi bedeller ödemesini gerektirecek bir kaos yaratacak. Sıralamaktan uzuncadır usandığımız parametlerlerde bir çözüm olmasını dileyenler, sürdürülemez düzeni dahi dönüştürmekten acizken toplumu çözüm olasılığına ve yaratacağı kaosa nasıl hazırlayacak?

Kredi borçlarında heba etmediysek hala, ganimet mallar üzerinde keyif süren ve istihdam yolu gözleyenler çözümü gerçekten de isteyecekler mi? Bedel ödemekten koşa koşa kaçan bizler mi çözüme bayram havasında raks ederek yürüyeceğiz? Olsun da aç kalalım diyenimiz mi var?

Yıllardır çözüm tacirliği yapanların kurduğu tezgahta parlatılmış elmalar, güzel kokulu domatesler sergilenmişken tezgahta çürük elma, armut da olacağını, domates alanın yanında hellim alamayacağı günler de geleceğini, ev ve araba vadedenlerin aksine bazılarının ancak kiralık evlerde oturabileceğini ve çözüme bu bedelleri ödeyerek gidebileceğimizi topluma kim anlatacak?

Daha az tok ama federal Kıbrıs’ta yaşamaya razı olanların Kuzey Kıbrıs’taki sürdürülemez düzenin bekçilerine dönüşmesindeki çelişki ve “Türkiye her şartta bizi ödeyecek” diyebilmelerindeki tutarsızlık yaşayabilir bir çözümün önündeki en büyük engellerden birini bu nedenle yaratıyor.