Memleketin haline bakınız bakınız lütfen;
Lefkoşa-Girne arasında Boğaz piknik alanı mevkii…
Diğeri Girne çemberi kavşağı…
Bir diğeri de Girne çevre yolu…
Milyonlar harcanarak sürücülerin güvenliği için yol ortalarında aydınlatma ışıkları var…
Resimlerin ortak özelliği ise üç mevkide de geceleri zifire karanlığın hakim olması!
Aylardır buralardaki aydınlatma ışıkları yanmıyor, haliyle sürücüler uzun ışıklarını yakarak seyir etmek zorunda kalıyor.
Bunu da bir yana koyup bu kadar para harcayıp da ışıkların yanmaması, bunun kimsenin umurunda olmaması, hesap soran ve bedel ödemeyen acayip bir durum var ortada…
Kimsenin umurunda değil ama sürücülerin umurunda!
Çünkü her bir sürücü aynı zamanda bu ülkede vergi ödeyen birey…
Haliyle kendi aralarında tartışıyor, kızıp sinirleniyor ama duyan kim, sorgulayan kim bedel ödeyen kim?
Dün öğlen Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy ile radyo programımızda ilk bu konuyu gündeme getirdik…
O kadar paralar harcandı da niçin düzenli olarak ana yollardaki aydınlatma ışıkları sağlıklı olarak yanmaz diye sorduk…
Cevabını duyunca da hayretler içinde kaldık!
Borcundan dolayı kesiliyorlar ve öyle de kalıyor…
Yani, Maliye Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan ödemeler yapılmıyor, yapılmayınca devletin bir diğer kurumu gidip şalterleri indiriyor!
Size göre çok basit olabilir bu…
Bana göre olamaz!
Birincisi devletin bir kurumunun bir başka devletin kurumunun sorumluluğunda olan aydınlatma ışıklarını kesmesi ilk bakışta mantıklı olarak gözükse de bu devletin ayıbından başka bir şey değildir…
Ayrıca, Maliye Bakanlığı biriken 1 milyon küsur tutarındaki aydınlatma parasını ödemiyorsa o da çok ayrı bir ayıp!
Bakan Taçoy, Maliye Bakanlığı’nın ödemediği paranın toplam 1 milyon 083 bin TL olduğunu ve bu paranın dün itibarıyla ödenmesi gerektiğini, sonuçta da ülke genelindeki tüm anayollarda aydınlatma ışıklarını yanacağını ifade etti…
Umarız da öyle olur!
Ve bir daha da tekrarlanmaz…
Devletin iki kurumu bir masa etrafında oturup da üç kuruşluk bir fatura konusunda uzlaşma sağlayamıyorsa, bu konuda herkes kendini bir köşeye çekip bunun faturası da vatandaşa çıkıyorsa bu rezaletin daniskası değil de nedir?
 
 
Bir piyango, bir kazı kazan…
 
Devlet Piyango’sunun aylardır büyük ikramiye vermemesi gündemdeki yerini koruyor;
Çok sayıda bilet satıcısı halkın piyangoya güveni kalmadığını haliyle Türkiye piyangosuna yöneldiğini söylerken, Rum kesiminin piyango biletlerinin Kuzey’deki satışlarının da arttığı gözlemleniyor.
Konuyla ilgili Güney’in piyangosunu da satan bir bilet satıcısı ile sohbette öğrendim.
Rumlar bizim gibi iki ellerini bağlayıp oturmamışlar satışların artması için bir takım önlemler almışlar.
Bunlardan bir tanesi piyango biletiyle birlikte kazı-kazan biletlerinin de aynı anda ücretsiz verilmesi gibi…
Sonuç gayet başarılı…
Demek ki sadece almak olmuyor!
Önce vereceksin ki sonra da alasın…
 
 
 
Niye hep ön saftalar?
 
Uzun zamandır notlarımda var ama yoğunluktan bir türlü yazamamıştım.
Geçtiğimiz haftalarda bir cenaze sahibi telefonda aramış ve sitemini iletmişti.
Babasının cenazesi için biri bakan 4 siyasetçinin cenazeye katıldığını bundan memnuniyet duyduğunu ama dört siyasetçinin birden ön saflarda yer almak için adeta birbiriyle yarışıp itişip kakıştıklarına şahit olmuş…
“Ha keşke gelmeselerdi” dedi…
Ben de hep merak etmişimdir;
Gerçektende cenazelere katılan siyasetçiler niçin hep ön sıralarda saf tutmaya çalışırlar!
Hele de bazıları iyice abartır ve cenaze sahiplerinin bile önünde yer almak için büyük çaba sarf ederler!
Ne tuhaf değil mi?
 
 
Kaynak nerede?
 
Göç yasası diye tabir edilen ve sivil tolum örgütleri ile bazı partilerin muhalefet yaptığı yasa konusunda en aklı selim açıklama Serdar Denktaş’tan geldi…
Bir çoğu biraz da popülizme kaçıp bundan siyasi rant elde etmeye çalışırken Serdar Denktaş, kaynak konusunu gündeme getirdi ve kaynağın Ankara’dan istenecekse ne anlamı kalacağını sordu…
Yalan değil yani!
 
 
MESAJ KUTUSU
 
 
Sayın Hasan SADIKOĞLU, İskele Belediyesi’ne CTP’li bir ailenin kızını istihdam ettirmeniz ortalığı kaldırmaya yetti de arttı bile! Özellikle UBP kökenli vatandaşlar sizi Saray’a şikayet etmeye hazırlanıyorlar haberiniz olsun istedik.
Sayın Zorlu TÖRE, 500 TL gibi büyük para da yani ödenecek gibi değil. Siz en iyisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat edin zaten 3-5 yıl süreceği için unutulur gider. Ancak senetlerin hukuki olmadığı yönündeki açıklamalarınız için biraz şüphedeyiz!
Sayın Tamay SOYSAN, hükümet zaten vatandaşı ezeceği kadar eziyor bir de siz yardım parası toplayacaksınız ya bakalım vatandaşın buna cevabı ne olacak? Acaba diyoruz vatandaş hep altta kalmaya mı mahkum?
Sayın Teberrüken ULUÇAY, borçlu belediyelerin 25 yıllık borcunu 15 yıllık taksitlendirmeniz aslında hiç de fena bir proje değil. Bu arada 5 büyük belediyenin yakında ortak eylemlere başlayacağı söyleniyor. Önlem almakta yarar var değil mi?
Sayın İsmail ARTER, kreşte çalışan bir çalışanınızı belediyeye nakletmeniz özellikle de UBP ve DP’li partililer tarafından hoş karşılanmadı. Yakında alnınıza CTP’li damgası vururlarsa sakın şaşırmayın olur mu?
Sayın Ahmet ÇALUDA, Güzelyurt ve civarında Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik özel bir anket yaptığınız ve partililerin 4 konuda düşünceli çıktığını öğrendik. Bunu kamuoyuna duyuracak mısınız yoksa sizde saklı mı kalacak?
Sayın Fatma SOLMAZ, birkaç güne kadar Ulusal Adalet Partisi’nin genel merkezini hizmete açacağınız ve aktif siyasete başlayacağınızı duyduk. Bu arada Türkiye’den gelen bayrak ve pankartlar bazılarını rahatsız etti diyorlar. Durmak yok, yola devam…
Sayın Mehmet HARMANCI, Başkent’in çağda bir Pazar yerine acil ihtiyacı var. Bu konuda özelikle de üreticiler ivedilikle bir çalışma bekliyorlar. Bu arada basın mensuplarının araçlarına basın kartı uygulaması gayet yerinde. Ancak bunların suistimal edilmemelerine de dikkat etmek gerek değil mi?
Sayın Meriç ERÜLKÜ, Çetinkaya Spor Kulübü Başkanlığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Kaynak sorununu nasıl çözeceksiniz bilemiyoruz ama tam da kapıya kilit vurulacakken camiada büyük bir mutluluk yaşanıyor. Allah kolaylıklar versin…
Sayın Cafer GÜRCAFER, sanki de AB’den alacaklı tek bir şirketmiş gibi genelde bu konuda bir atakta görülüyorsunuz. Acaba diyoruz genel kurulda karşınızda aday olduğu için bazı meslektaşlarınızı görmemezlikten mi geliyorsunuz?
Sayın Şafak ÖNERİ, KKTC’de bir ilk gerçekleşiyor ve bir Yüksek Mahkeme Başkanı siyasi partileri gezerek görüş alışverişinde bulunuyor. Kamuoyu bundan epey memnun görülüyor. Umarız görüşmeleriniz sonucu hayırlara vesile olur…
Sayın Ahmet ERTAÇ, Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok özel bir ekip kurup Sibel hanım için harekete geçtiğiniz gözlemleniyormuş. Ekibin daha çok yer altında çalışacağı ve strateji üreteceği söyleniyor. Tam teşkilat işi desenize, kolay gelsin…
Sayın Ahmet AKBİL, konfeksiyon mağazasını kapattıktan sonra elde kalan kaliteli giysileri yarı fiyatına pazarladığınızı duyduk. Birkaç takım elbise ayırmayı unutmayın olur mu? Ha keşke o güzelim markayı bırakmasıydınız…
Sayın Remzi EVRAM, Bakan Taçoy sizi daire müdürlüğü görevinden aldı ama yazı halen Başbakan’ın masasında duruyor. Yeni isim kabul görmezse bir süre daha makamda oturacak gibi görülüyorsunuz. Hakkınızda hayırlısı artık.
Sayın Şener ELCİL, siz 24 Kasım öğretmenler gününü siyasi nedenlerde kutlamıyorsunuz ama kamuoyundan da tepki alıyorsunuz. Bu kararınızı bir daha düşünmekte yarar görüyoruz…
 
 
 
 
Günün Fıkrası
 
 
İki Yahudi

Yakışıklı bir genç ve yaşlı bir Yahudi uzun bir tren
yolculuğunda aynı kompartımanı paylaşırlar. İhtiyar
biner binmez, genç adam saati sorar, ancak yanıt
almaz. Tüm gece süren yolculuk boyunca da hiç
konuşmazlar.
Ertesi sabah, varış¸ istasyonuna gelmeden önce,
ihtiyar "Şimdi saat 8.30 oldu!" der. Genç, şaşkınlıkla
"Niye ancak şimdi cevap verdiniz ki?" diye sorar.
"Bakınız, genç adam: Size dün akşam saati söylemiş
olsaydım, sohbete başlayacaktık. Bana muhtemelen,
benim de gittiğim kente yolculuk ettiğinizi ve belki
de oraya ilk kez gittiğinizi söyleyecektiniz. Ben de,
iyi bir insan olduğum için, sizi evime davet
edecektim. Orada kızım ile tanışacaktınız. Çok güzel
bir kız olduğu için, onu kesinlikle beğenecektiniz.
Eh, siz de çirkin sayılmazsınız - o da, sizi
beğenecekti. Kuvvetle ihtimaldir ki, bu iş evliliğe
kadar gidecekti. Ben de düşündüm:
Saati bile olmayan meteliksiz bir damatla, benim ne
işim var.