Mustafa Arabacıoğlu, parmağının arkasına saklanmadan istifa gerekçelerini açıkladı ve sözünü tutarak bakanlık görevini bıraktı!
Kimisi bırakmamalıydı dedi, kimi takdir etti alkışladı kimi de kendine gün doğdu diye heyecan yaptı…
Hatta bayramda evden çıkmayan ya da tatilde olan vekiller bu kez kapı kapı gezerek yaptıkları ziyaretlerin haberlerini fotoğraflarıyla basına gönderdi!
Ziyaret bahane, bakanlık şahane gibi bir şeydi bu…
Ben de bayram tatili boyunca hep bu konuyu düşündüm ve kendime sordum;
Bir vekil niçin bakan olmak ister ki!
Arabacıoğlu’nun saptamaları neydi?
Bu sendikalarla bakanlık olmaz…
Çünkü bizde sendikalar hep devletin üstünde oldukları ve ellerindeki hakları tepe tepe sonuna kadar kullandıkları için özellikle de eğitim bakanları hep bir çaresizlik içinde kalmıştır…
Peki Arabacıoğlu, şikayet ettiği sistemsizlikten kaçıp kurtulacağına, kalıp mücadele etseydi başarılı olur muydu?
Kim bilir belki de olurdu!
Ama kendisi diğer vekillere göre çok daha hassas ve duygusal olduğu için mücadele etmek yerine görevi teslim etti…
Sahi bu bakanlıkta ne var Allah için?
Hele de en azından ben kendimi bildim bileli topun ucunda bulunan eğitim bakanı olsanız ne olacak olmasanız ne olacak?
Kimse size bir sihirli değnek vermeyecek ki oynatınca bütün sorunlar çözülsün, gökten zembille müdür, öğretmen ve hademe yağsın…
Ya da bakan olduktan sonra burunlarını oynatıp dökülen okulların birdenbire tamir edilip güllük gülistanlık haline mi geleceğini sanıyorlar acaba?
Vekillik gibi ense bir iş varken, niye insanlar okkanın altına girmek istesin ki!
Yok, bu işin altında başka bir iş var!
Bunlar bakan olunca boylarının da uzayacağını sanıyorlar gibi geliyor bana…
Ya da toplumun onlara bakış açılarında büyük bir değişim olacağını mı düşünüyorlar acaba?
Düşünün bir kere;
Sabahın bir saatinde evin önünde son model kırmızı plaka bir makam aracı…
Şoförünüz sizi görünce inip arka kapıyı açıp sizi içeri buyur ediyor…
Arka koltukta gazeteleriniz hazır, suyunuz hazır, sümüğünüzü silmek için kağıt mendil bile var…
Araba hareket ediyor ve hiç çaktırmadan etraftaki evleri izliyorsunuz, makam aracının içinde sizi gören var mı diye…
Ne büyük onur değil mi?
Akşam kahvede okey oynadığınız mahalle arkadaşınız sizi makam aracı içinde ne düşünüyor acaba?
Bakan olmak bizde böyle bir şey olsa gerek;
Ülkenin şartları belli, bakanlığa ayrılan bütçe belli, sorunları çözebilmenin bu şartlarda imkan ve ihtimali yok ama siz bakan olmak istiyorsunuz!
Argoda buna caka satmak diyorlar…
Yaşanan sorunların üstesinden gelemeyeceğinizi bile bile illa ki bakan olacaksınız…
Eşe, dosta, partiliye devletin kıt kaynaklarını akıtarak bir dahaki seçimlerde de seçilebilmek için herkesten bir adım önde olacaksınız…
Makamınıza gelen çalışanlar ve konuklar sizin önünüzde düğme ilikleyecekler, ‘sayın bakanım’ diye hitap edecekler…
Ailece bolca yurt dışı ziyaret gerçekleştirip görmediğiniz, gitmediğiniz ülkeleri göreceksiniz…
Yürüyüşünüz, konuşmanız, kahkahanız hatta yemek yiyişiniz bile değişecek…
Ve değişmeyen tek şey de yaşanan sorunlar ve sıkıntılar olacak!
Bunu başka bir izah tarzı var mı ki…
DİP NOT: Taçoy, Berova ve Dinçyürek’e yeni görevlerinde başarılar dileriz.
 
 
“Bir  daha ödemeyeceğim!”
 
Kızgın vatandaş dün Araç Kayıt Dairesi’nden aradı;
Aracının seyrüsefer bedeli olan bin 700 TL’yi ödemek için vezne önündeymiş, parasını da ödemiş…
Yan veznede de başka bir vatandaş, üç senedir seyrüseferini ödememiş.
Hem de aynı marka aynı yaştaki araç…
Veznedeki bayan af çıktığını ve üç seneliğine bin 400 TL ödemesi gerektiğini söylemiş!
Bundan sonra empati yapmak gerekiyor;
Üç sene ödemeyen vatandaş aftan yararlanıyor ve üç senelik bin 400 TL ödüyor, hem de gözünüzün önünde…
Siz ise son üç yılda toplam beş bin beş bin 100 TL ödemişsiniz ve bu durumda ne düşünürsünüz!
Valla ben de olsam ödemem, bekler ve nasılsa bir af çıkar diye düşünürüm!
 
 
Horoz erken ötünce…
 
Kudret Özersay’ın müzakerecilik görevinden alınması bence sürpriz olmadı…
Özersay acemiliğinin kurbanı biraz da gazetecilerin dolduruşuna gelince aday olduğunu fazla erken açıklayınca sonuç da kaçınılmaz oldu…
Oysa biraz daha beklemeli, seçimlerden daha çok barışa ve çözüme odaklanmalı ve adaylığını da seçimlere birkaç ay kala açıklamalıydı…
Erken öten horozun başına gelenleri bir kez daha yaşamış olduk…
 
 
MESAJ KUTUSU
 
Sayın Sibel SİBER, dün öğlen saat 15.00 sularında İrsen Küçük’ün evine seçim ziyareti yaptığınız görülmüş. İrsen bey ile akraba olduğunuzu biliyoruz ama böyle bir süreçte partili partisizler eski bir UBP genel başkanından destek istediğinizi düşünebilir. Düşmanımın düşmanı dostumdur diyorsanız o zaman kimse bir şey diyemez!
Sayın Ahmet NERGİZ, Resmi Kabz Memurluğu ve Mukayyitlik Dairesi müdürü olarak ciddi bir konu yüzünden istifanın eşiğine kadar geldiğiniz söyleniyor.  Çok yüksek yerlerden gelen baskılara artık dayanacak gücünüz kalmadığını duyduk, hayırdır sizden neyin altına imza atmanız istendi acaba?
Sayın Derviş EROĞLU, Rumların müzakerelerden geri adım atması en fazla sizin işinize yarayacak diyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için UBP ve DP’li bir grup partilinin işbirliği yapmak için bir araya geldiğini duyduk. Şanslı bir dönemdesiniz…
Sayın Ahmet GÜLLE, Sağlık Bakanlığı’nın gündeme getirip yasalaştırdığı kapalı alanlarda sigara yasağına bir çok eğlence yerinde uyulmadığını biliyor muydunuz? Gazetelerin magazin sayfalarını iyi takip ederseniz kendi gözlerinizle görebilirsiniz…
Sayın Zeki ZİYA, T izni almak için gösterdiğiniz yoğun çalışmalar bazı şirketleri fena halde rahatsız etmiş diyorlar. İzni aldığınız gün sokaklara dökülüp eylem yapacağını söyleyenler bile var bilesiniz…
Sayın Kudret ÖZERSAY, müzakerecilik görevinden alınmanız sizin için olumsuz gibi görülse de bardağın dolu tarafını da görmek lazım. Derviş beye diş bileyenler sizin yanınızda toplanmaya başladı diye duyduk. İrsen beye de kahve içmeye gidecek misin?
Sayın Osman YÜCELEN, eylem çadırını artık KTHY eski binası önünden kaldırıp Başbakanlık önüne kurma zamanı gelmedi mi? Siz orada eylem yapa durun hükümet el altından bütün kurumları doldurmaya başladı. Sizin için de yeni bir strateji belirlemek şart oldu…
Sayın Aziz GÜRPINAR, berberlerin çalışma saatleri konusunda gösterdiğiniz esneklik işe yaradı ve şimdilik durumdan memnun olmayan yok gibi görülüyor. Ne şiş yandı ne kebap diye boşuna söylememişler değil mi?
Sayın Mehmet EZİÇ, Lefkoşa şubenizdeki küçük yangından dolayı büyük geçmiş olsun. Artık tüm işletmelerinizin bacalarını kışa girmeden kontrol edip işi garantiye almak şart oldu değil mi?
Sayın Aslan BIÇAKLI, takımı kazandı diye sevinemeyen tek kulüp yetkilisi olarak sizi anlamakta hiç de güçlük çekmiyoruz. Her kazanılan maç sonrası galibiyet primlerini ödeme buhranı yaşadığınız söyleniyor. Takım da bu sene çok iyi ne yapsak acaba?
Sayın Ersoy İNCE, MTG bu sene size yine saç baş yoldurtacak gibi gözüküyor. Artık takımda daha etkili bir görev üstlenmenin zamanı gelmedi mi? Kulübün akil adamlarını toplayıp bir mangal yapmak şar gibi gözüküyor değil mi?
Sayın Ahmet KAŞİF, siz tam da İspanya tatilindeyken bakanlık görevinden alınmanız biraz manidar olmadı mı? Bundan böyle parti içinde izleyeceğiniz strateji merak konusu oldu, her an istifa edebileceğiniz de söyleniyor.
Sayın Özdemir BEROVA, sizin Eğitim Bakanlığınız bayramdan önce belli olmuş ve size de haber verilmişti. Zorlu bir görev sizi bekliyor ve sendikalarla mücadeleniz hiç te kolay olmayacak. Bolca yatıştırıcı tavsiye ederiz…
Sayın Hakan DİNÇYÜREK, sonunda en büyük hayalinize kavuştunuz ve bakanlık koltuğunu kaptınız. Yakında partiden kaçar diyenler bakalım bundan sonra ne diyecekler. Çıkış kapılarının hepsi kapatıldı…
 
 
GÜNÜN FOTOĞRAFI:
 
 
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Günün Fıkrası
 
Kontenjan… 

Hayvanat bahçesinde duran yaşlı bir aslanla, özgür olan genç bir aslan arkadaş olmuşlar. 
Genç aslan, “Artık yiyecek peşinden koşmak istemiyorum” diyerek, hayvanat bahçesindeki yaşlı aslandan, kendisini de hayvanat bahçesine aldırmasını istemiş. 
Birkaç gün sonra, genç aslan da hayvanat bahçesine kabul edilmiş. 
İlk gün yemekte, yaşlı aslana et, genç olana muz gelmiş. 
Aynı şey ikinci gün de olmuş. 10-15 gün yemekler böyle olunca, genç aslan artık sıkılmış ve yaşlı aslana sormuş: 
-“Niye sana yemekte et veriliyor da bana muz veriliyor?” 
-“Vallahi boşta aslan kadrosu yoktu, bakıcılarla konuştum, seni maymun kontenjanından işe aldılar...”