Mehmet Mülayim, KKTC’de turizm sektöründe yönetici seviyesinde yılarca çalışmış ve ülkesine dönmüş.
Burada yaşadığı deneyimleri de derleyip birkaç grupta toplamış…
Şimdi KKTC’ye bir faydası olsun diye bunları KKTC basınına aktarıyor ve bazı öneri ve temennilerde bulunuyor.
Turizmin patladığını iddia edenler için bizce iyi bir kaynak;

“Çalışmak için Kıbrıs’a gitme kararımı açıkladığımda tüm aklı başında meslektaşlarım bana normal bir şey yapmadığım hissini verecek tepkilerde bulundular. Bir iki dostum dışında kimse kelimelere dökmedi ama yüz ifadeleri, gözleri çok şey söylüyordu… Sanki gözlerinde acıma gibi bir şeyler vardı.
Kıbrıs’ta yaşadığım deneyimleri ve keseciğime attığım bilgileri sizlerle 4 bölümlük bir yazı dizisi halinde paylaşacağım. Kıbrıs’ta otelcilik, yatırım, turizm, hatta iş yapmak isteyen herkesin kulağına birer pırlanta küpe benden. Arzu eden kullansın. Bu bölümlerde; Kıbrıs’ta turizme acı bakış açısı, Kıbrıs’ta otel yöneticisi olmak, Kıbrıs’ta personel ve Kıbrıs’a yatırımcıların bakışı konularını bulacaksınız. Her başlığın altında acı, tatlı zorlu bir deneyim yatıyor. Tüm

KIBRIS'TA TURİZME ACI BAKIŞ AÇISI
Kıbrıs’ta hükümet yetkililerine sorarsanız ana hedefleri turizmi kalkındırmak ve KKTC vatandaşlarına bu sektörde iş imkânları açmak. Bu hedefle tahsis araziler dağıtılmış, kurslar açılmış. Ancak ne tahsisi alanlar bu tahsislerin verildiği yerlere otel yapmak niyetinde, ne de kurslara gidenler turizmin katı şartları altında bu mesleği yapmak niyetinde.
Bafra Turizm bölgesi olarak adlandırılan cennetten köşe bir bölgede tahsisler dağıtılmış. Bu bölgede 12-13 tane 500-600 odalık 5 yıldızlı tesis açılması hedefmiş, hedefmiş diyorum çünkü onca yıla rağmen yalnızca 2 tanesi kapısını turizme açmış. Oysa ki o tesisler açılsa Kıbrıs Akdeniz çanağında önemli bir destinasyon olur. Açılanlardan birisi Kaya Artemis, ki bölgede büyük cesaretle kapılarını ilk açan olmuş, diğeri ise Nuh’un Gemisi Otel. Acı olan her 2 tesiste iç pazar ve kongre turizmi konusunda Türkiye ile rekabet ederken, otelleri asıl ayakta tutan hep Casino gelirleri olmuş.
Diğer tahsislerin tümü ise ya devredilmeyi bekliyor, ya da çivi çakmamak niyetindeki şirketlerin ellerinde atıl olarak bekliyor. Limak ağır, ağır inşaatını sürdürmekte ancak kimse net olarak ne zaman açılacağını söyleyemiyor.
Kıbrıs’a ilk gittiğim günlerde tanıştığım sevgili acenteci arkadaşım Tolga Civelek bana ’Arkadaş Kıbrıs’ta turizm Türkiye’dekine benzemez. Sakın kendini Türkiye’de zannetme’ dedi. Evet, haklıydı. Türkiye’deki, Kıbrıs’a göre çok profesyonel olan yapıya ulaşılmaması için sanki herkes ayak diriyor, çomak sokuyor, elinden geleni yapıyor. Kıbrıs turizmini elinde tutan acente sayısı 2 elin parmaklarının sayısına ulaşmıyor. Bu acentelerin de ana ciroları yapanları hep Türkiye’den giderek KKTC’ye yerleşmiş meslektaşlarımız, yanlarında da pek Kıbrıslı çalıştırmıyorlar. Yani Kıbrıs’a balığı veriyorlar ama tutmayı öğretmeye de pek niyetli değiller. Mesleki bilgilerini Kıbrıslıları yanında çalıştırarak aktarmaya çalışanlar da yok değil ama az.

Türkiye’den bir şirket yapacağı toplantı grubu için Türk acentelerden teklif istiyor. O acentelerin tümü Kıbrıs’ta onlara hizmet verebilecek 2 acentede toplanıyor. İşte ondan sonrası tam bir komedi. Kıbrıs’ta ki acente işi Türkiye’deki hangi acentenin almasını istiyorsa ona daha özel yer hizmeti fiyatları veriyor ve işi hangi otele göndermek isterse ona gönderiyor. Türkiye’deki şirket de sanıyor ki birçok seçenek arasından istediğini seçti… Yooo, henüz o yapı yok. İşin en hassas durumu ise tümü değilse de çoğu böyle davranan 2-3 acentenin elinde oyuncak olan oteller. Suçlu acenteler mi? Kesinlikle değil. Otellerini yeterince işinin ehli olmayanlara emanet eden, işi profesyonellerden daha iyi bildiğini zanneden deneyimsiz üst düzey yöneticiler ve otel sahipleri. Devlet de buna bir şey yapamıyor, yapamıyor. Devletin turizm konusunda deneyimli bürokrat sayısı son derece yetersiz.

Gelelim iç pazara;
2012 sezon girişinde tüm Akdeniz otelleri erken rezervasyon ile önlerini görebilecekleri rezervasyonları doldururken Kıbrıs’ta çıt çıkmıyor. Sordum, soruşturdum. Bana ‘Kıbrıs’ta erken rezervasyon kesinlikle yapılamaz. Kıbrıs’taki oteller beceremiyor’ dediler. Ben yine de kolları sıvadım ve aynen Antalya’da yapılan şartlar ve agresiflik ile erken rezervasyon kampanyasını kişisel ilişkilerimi kullanarak ve 2 dostumda güçlü destek alarak başlattım. O güne kadar etkili yapılamamış olan Erken Rezervasyon başarıda zirve yaptı. İlk erken rezervasyon sezonunda çalıştığım tesis Belek’teki önde gelen oteller kadar Erken Rezervasyon aldı. Şimdi iç pazar tur operatörleri de işin zevkini aldı. 2013 sezonunda herkes daha organize şekilde bu kampanyalara girdi; oteller ve Kıbrıs’taki yerel acenteler de işin zevkini almaya başladı. 2013’de Kıbrıs sezon başlamadan önünü görme şansını yakaladı. Bu niye yıllardır yapılmamıştı? Önüne kim ve kimler, ne amaçla set çekmişti dedikodular muhtelif ancak gerçeği anlamak mümkün değil.

Yurt dışı pazarı konusu yine içler acısı bir konu. Devlet önemli teşvikler vererek yurt dışından misafir gelmesini sağlamayı hedefliyor. Bu teşviklerin büyük kısımda aslında T.C. kasasından çıkıyor. 2013 ITB fuarında Kıbrıs’ın önde gelen incoming acentesi ile masaya oturduk. Kendilerine Erken Rezervasyon, gün aksiyonu vs. gibi konulardan bahsettim. Haberi yoktu. Neredeyse hiç duymamıştı diyebilirim. Çok şaşırdım. Yurt dışında çalıştıkları gecekondu gibi tur operatörlerinin gönderdiği 4. sınıf müşteri kitlesini KKTC ye sokup, yüklü teşvik paylarını almaktan başka bir hedefi olmayan bu şirketler ile Kıbrıs’ın turizmi nasıl dünyaya açılacak ciddi bir sorun. Yurt dışında nasıl tanıtım yapılacağı konusunda ise bilgi sahibi olmayan devlet bürokratları yurt dışı fuarlarda öyle stantlar açıyorlar ki, bu konuda hiçbir beklentisi olmayan 3. dünya ülkelerinin stantları dahi bu kadar kötü durumda değil. İşin asıl üzücü kısmı ise bu yaptıklarının da çok iyi olduğuna inanmaları. Aslında sadece Güney Kıbrıs’ın standına gidip baksalar ne kadar kötü durumda olduklarını fark ederler.

Ve casino pazarı;
Bir avuç Casino misafirleri konusunda uzmanlaşmış, Türkiye’den kumarcıları adaya taşıyan Cankıt tabir edilen aracılar şu an için adanın Kumarhane turizmini ayakta tutanlar. Bu kumarcıların adaya gelmesi için sanatçılara ödenen servetler eğer ki otellerin, bölgelerin tanıtımına harcansa ada turizmi şu anki durumunda kesinlikle olmazdı.
Anlayacağınız çocuk baştan hasta doğmuş. KKTC resmi makamları itiraf edemese de bu zamana kadar Kıbrıs turizmini kumar ve fuhuş (gece kulüpleri) ayakta tutmuş. Sorunlu ülke ekonomisi de kumarhanelerden aldığı yüksek vergiler nedeni ile bu turizm tipine göz yummak zorunda ve maalesef de bu bir süre daha böyle gidecek. Kıbrıs’ın Türk turizmcilerden ciddi profesyonel danışmanlık alması ve öğütleri sıkı sıkıya uygulaması tek çıkış yolu. Aksi halde maalesef uzun bir süre Cennet’ten bir köşe olan çok sevdiğim Kıbrıs, turizmde hayal edilen kalkınma noktasına asla gelemeyecek…”

GÜNÜN FOTOĞRAFI



MESAJ KUTUSU

Sayın Erol UÇANER, KKTC’ye yeni gelen Kolon Hastanesi’nin ortakları arasında olduğunuzu öğrendik. Biz de diyorduk hastanenin diğer iki ortağı Ahmet Şah Kolon ve Mehmet Nedim nasıl oldu da bu kadar kısa sürede vatandaş oldu. Meğerse varmış bir hikmeti değil mi?

Sayın Habil TÜLÜCÜ, İzmirli bir kişiyi ne yaptınız ne ettiniz sonunda KKTC vatandaşı yaptırdınız ya helal olsun size! Ancak bu olayın peşine düşüp bir dedektif gibi çalışanlar var bilesiniz. Umarız duyduklarımız doğru değildir…

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, Ankara ziyaretleri epey verimli geçmiş ve UBP’nin, dolayısıyla ülkenin de geleceği ile ilgili içinizi dökerek rahatlamışsınız. Ancak siz yine de UBP’nin başına geçmek için Saray ile arayı düzeltmek durumundasınız. Anladınız değil mi?

Sayın Derviş EROĞLU, dün Thalasemia Merkezi’ndeki Ebeler ve Hemşireler Günü etkinliğinde Bakan Hasipoğlu size öyle bir göz kırptı ki kimsenin gözünden kaçmadı…Ancak bu göz kırpmanın ne anlama geldiğini ben dahil kimse çözemedi…Acaba neyin şifresiydi?

Sayın Oğuz KÖSE, ilk kez bir sendika başkanı ilgili bakanın gözünün izine baka baka onu kendisine şikâyet etti. Cesaretinizden dolayı tebrik ederiz. Ama bizim Hasipoğlu yine bildiğini okudu ve pembe tablo çizmeyi ihmal etmedi.

Sayın Ahmet KÂŞİF, İrsen beyin Necdet Numan’ı genel sekreterliğe aday göstermesinden sonra neredeyse baygınlık geçiriyormuşsunuz. Allahtan o sırada hastanedeydiniz de acil servis de çok yakındı. Artık hakkınızda hayırlısı…

Sayın Alev ŞENSOY, siyasette hızla ilerlerken birileri peşinize düştü nerede yaşadığınızı araştırmaya başladı. Yakında bir yayın organında manşetlere taşınırsanız hiç şaşırmayın olur mu? Bizden uyarması…

Sayın Necdet NUMAN, UBP genel sekreterliğine aday olmanız için dün geceden sabaha kadar telefonlarınız susmamış ve size uyku uyutmamışlar. Zoraki adaylık ancak bu kadar olur değil mi?

Sayın Serhat İNCİRLİ, Ebeler ve Hemşeriler Sendikası’nın yılın gazetecisi ödülünü alırken nineniz ebe olduğu için çok duygusal anlar yaşamışsınız. Bu ödülü ömrünüz boyunca evinizin en müstesna yerinde saklayacakmışsınız. Tebrik ederiz…

Sayın Zorlu TÖRE, bir kez daha siz haklı çıktınız ve iki taraf arasındaki uzlaşma şartları yerle bir oldu. Bundan sonrası da tufan diyorlar zaten. Allah selametler versin artık…

Sayın Suat GÜNSEL, özellikle dün yağan şiddetli yağmur sizin okulda epey hasar yaratmış. Bazı çalışanlar korku dolu anlar yaşamış. Büyük geçmiş olsun, yapın bir dilekçe zararınızı tazmin etsinler…

Sayın Ahmet ÇALUDA, biz sizi Ankara’ya sağlık sorunları için gittiğinizi sanıyorduk ama meğerse bazı sendikal faaliyetler üzere gizli görüşmeler yaptığınızı öğrendik. Bu arada anneniz de dün Güzelyurt çarşısında görülmüş, bu nasıl iş anlayamadık doğrusu…

Sayın Kudret ÖZERSAY, saptamalar ve açıklamalar yerinde ve kamuoyunun ilgi odağı oldunuz ama artık siyasi oluşum zamanı geldiğini düşünenler de çoğalmaya başladı. Biraz daha gecikirseniz treni kaçırabilirsiniz bizden uyarması…

Sayın Mustafa ÇOBANOĞLU, Ercan’da ele geçirilen kaçak altınlar konusunda polis bile soruşturma başlattığı ama siz hala bu konuda kamuoyunu bilgilendirmediniz. Kendi memurlarınız bile artık merak etmeye başladı bilesiniz…

Sayın Ali Rıza USLUER, devletin kesesinden 10 bin TL harçlık alarak İstanbul’a gitmeniz kamuoyunda büyük tepki yarattı. Tamam konu sağlık ama yine de para epey büyük ve göze batıyor. Yine de büyük geçmiş olsun.

Sayın Kadri FELLAHOĞLU, i
ki gündür yağan yağmur sizin için de büyük bir tecrübe oldu. Önlemlerinizi aldınız aldınız, üçüncü yağmurda vatandaş bu kadar hoşgörülü olmayabilir değil mi?

Sayın Erol ŞEHERLİOĞLU
, bir kez daha Tıp-İş başkanlığına seçilmenizden dolayı sizi kutlarız. 20 küsur yıldır bu işi götürüyorsunuz ya demek ki tıp adamlarını bir bildiği vardır değil mi?

Sayın Hüseyin EKMEKÇİ, burun ameliyatının başarılı geçtiğine memnun olduk, geçmiş olsun. Şimdi Hızır bir gazeteci olarak daha iyi haber koklayacaksınız demektir değil mi?





Günün Fıkrası

İkram

Adamın biri yabancı bir şehirde, bir evin kapısını çalarak bir ricada bulunur:
- Çok susadım ve buralarda su bulamadım. Lütfen bana bir bardak su verir misiniz?
Kapıyı açan çocuk, adamın yüzüne bakarak:
- İstersen ayran getireyim, der.
Adam bu teklifi memnuniyetle kabul ettikten sonra, çocuk bir çanak ayran getirir.
Adam ayranı içtikten sonra çocuk:
- İstersen daha getireyim, der.
- Zahmet olur yavrum.
- Hayır ne zahmeti. Zaten bu ayranın içine fare düştüğü için nasıl olsa dökecektik!
Bunun üzerine, adam iğrenerek elindeki ayran çanağını hiddetle yere atıp parçalayınca, çocuk feryadı koparır:
- Anneee, kapıdaki adam köpeğin çanağını kırdı...