Binbaşı rütbesiyle Türk Silâhlı Kuvvetlerinden emekliye ayrılan İsmail TANSU’nun 2002 yılında ‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu’ adıyla yayımladığı belgesel kitabı, genelde Kıbrıs Türklerinin milli mücadele yıllarına, özelde, Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın Genel Kurmay bünyesindeki yapılanması ile Türkiye’den Kıbrıs’a kaçak olarak gönderilen silâhlara dair önemli bilgiler verir…

Binbaşı TANSU’nun, ‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu’ adlı kitabının perde arkası dikkatle aralandığı, incelendiği ve okunduğu zaman, söz konusu kitabın sayfaları arasına taşımadığı, açıkça yazmadığı bir başka gerçek, tüm ağırlığı, dramı ve saygın bir devlet adamı olmanın onur ve gururuyla, ortaya çıkar…

Kıbrıs Türklerinin milli mücadele yıllarına ilişkin bu dramatik gerçeği, Yassıda duruşmalarından aldığı ‘asılarak idam edilme kararı’na karşın hayatın içerisindeki son adımlarını darağacının ve celladının önüne taşıyan o ölüm saniyelerinde bile ifşa etmeyen, ser verip sır vermeyen ve nihayetinde, kendisiyle birlikte mezara götüren devlet adamı, Adnan Menderes’ti…

‘Bir Başbakanın İdamı ve Yassıada’daki Sır’ başlıklı bu küçük çalışma, Başbakan Adnan Menderes’in, Dışişleri Bakanı Fatin RüştüZorlu’nun ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın anılarına armağan edilmiş, mütevazı bir gönül borcundan ibarettir.




Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrasında Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri, 1950’li yıllara değin, Türk dış siyasetinin gündeminde değildi…
Yalnızca Türk dış siyasetinin değil, Türkiye basınının ve köşe yazarlarının da gündeminde değildi…
Türkiye basınının Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleriyle tanışması, ilk kez, Hürriyet gazetesinin kurucusu ve başyazarı, merhum, Sedat Simavi ile olur…
Simavi, 1948 yılı içerisinde Akdeniz’de yaptığı bir gezi nedeniyle Kıbrıs’a gelir ve ilk kez Kıbrıs’la, Kıbrıs Türkleriyle tanışır…
Simavi’nin Kıbrıs’a geldiği günlerde Rumlar, yine, yıllardan beri ortaya koydukları taleplerini tekrarlamakta, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını istemekte, bunun için yol ve sokaklara dökülerek yoğun ve kışkırtıcı mitingler yapmaktaydılar…
Kıbrıs gezisini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen Sedat Simavi, büyük bir gazetenin kurucusu ve başyazarı olarak, Kıbrıs Türkleriyle ilgili ilk köşe yazılarını yazmaya başlar…

Ancak…
Türkiye’nin dış siyasetinde olduğu gibi, Semavi de bu ilk köşe yazılarında ‘Bizce Kıbrıs meselesi diye bir mesele mevcut değildir’ der ve meselenin nasıl hallolunacağına dair soru için, yine kendisi, 23 Ekim 1948 tarihli Hürriyet gazetesindeki ‘Kıbrıs Türkleri’ başlıklı yazısında şu yanıtı verir:

Kıbrıs Türkleri...

‘‘Kırım harbinde bizimle askeri bir ittifak akdettiği için İngiltere’ye hediye ettiğimiz Kıbrıs adası bugün, Yunanlı dostlarımız nezdinde günün mevzuunu teşkil ediyor.

Aradan, üç çeyrek asra yakın bir zaman geçti. İngiliz idaresi bu müddet zarfında ada halkını elinden geldiği kadar iyi idare etmeğe çalıştı.

Bugün bu eski vatan toprağı Rumlardan ve Türklerden müteşekkilmuhtelit1bir meclis tarafından idare edilmektedir. İşe, ada haricinden gelen entrikalar karışmasa, Kıbrıs’taki yüz bine yakın Türkün şikâyeti duyulmayacak. Fakat ne çare ki Yunanlı dostlarımız kuvvetli Türk ekalliyetini2 hiçe sayarak bu adanın kendilerine terk edilmesini istiyorlar ve bunun için de adada bir Rum ekseriyetinin3 mevcut olduğunu ileri sürüyorlar.

Açıkça söylemek lâzımdır ki bu çürük iddianın hakikat olmasına imkân yoktur. Bugün Kıbrıs’ın bir tek sahibi vardır, o da İngiltere’dir. İngiltere de Türklerden hediye olarak aldığı bu adayı Yunanlılara terk etmek suretiyle nezaketsizlik gösterecek tıynette4değildir. Her şeyden evvel buna, İngilizlerin meşhur olan centilmenliği manidir.

Şu halde, Kıbrıs meselesi nasıl hallolunacak?
Bizce, Kıbrıs meselesi diye bir mesele mevcut değildir.

Kıbrıs, şimdiki idarî ve istiklâli ile ve İngiltere’nin idaresi altında yaşamağa devam edecektir. Biz kendi hesabımıza anavatan sahillerimizin hemen karşısında ve müttefikimiz5İngilizlerin himayesinde, Kıbrıs adasının şimdiki rejimi altında kalmasına taraftarız.

Bu rejim, ancak bir şekilde değişebilir: O da, tıpkı İrlanda da olduğu gibi adanın Türk ve Rum olmak üzere iki müsavi6mıntakaya7ayrılması şartı ile.

-----------------------------------------
1 Muhtelit : Karma, karışık.
2 Ekalliyet : (Akalliyet) Bir hükümetin tebaiyyeti altında yaşayan, yabancı din ve milliyete mensub olup, ekseriyeti teşkil etmeyen halk. Azlık. Azınlık.
3 Ekseriyet : (Ekseriyyet) En büyük kısım, çokluk.* Bir topluluk ve hey'etin yarısından fazlası. * Bir mecliste üyelerin verdikleri rey'lerin büyük kısmı ve bunların üstünlüğü.
4 Tıynet : Huy, yaratılış.
5 Müttefik : İttifak eden. Birbiriyle aynı fikirde olan. Birleşmiş, anlaşmış olan.
6 Müsavi : Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak. Denk, aynı derecede.


Bu takdirde ada, Türk ve Yunan hükümetlerinin himayesinde istiklâlini temin eder. Aksi takdirde, Kıbrıs için başka türlü, yani, Yunanistan’ın idaresinde bir rejim hiçbir suretle tasavvur edilemez.

Kıbrıs’ta yaşayan ve kalpleri bizler gibi ve bu topraklar için çarpan yüz bin Türkün mukadderatına8karşı lâkayt9 kalmamız mevzubahis10olmaz.’’

Sedat Simavi’nin Kıbrıs ve Kıbrıs Türklerinin geleceği üzerine gazete sütununa taşıdığı bu ilk yazısı, 23 Ekim 1948 tarihini taşır…

Ancak, ilginç bir zaman aralığıyla, bu tarihten tam bir yıl önceye dönüş yapmamız ve bu kez 1947 yılının Ekim ayında Rumlar tarafından atılan ilk siyasal adımı kısaca anımsamamız gerekir…

1947 yılının Ekim ayında Kıbrıs Rumları, dönemin Başpiskopos Yardımcısının başkanlığında bir kurul oluşturarak Londra’ya gönderirler ve o zamanki İngiltere Sömürgecilik Bakanından ‘Adanın Yunanistan’a verilmesini’ sağlanmasını isterler…
Rumlar tarafından atılan bu adım, Kıbrıs Türklerinin büyük tepkisini çeker…
Ardından, önce, Yunan başkenti Atina’da üniversite öğrencileri bu istemi destekleyen büyük bir miting gerçekleştirirler… Yunanlı gençlerin mitingi, çok kısa sürede bu kez, Türkiye’nin birçok yerinde öğrenim gören üniversiteli gençlerimizin karşı mitingleriyle yanıt bulur…

Türk ve Yunan üniversite gençlerinin birbirlerine etki - tepki olarak sokaklara taşıdıkları Kıbrıs konulu mitingleri, 1947 - 1954 yılları arasında, yedi yıl boyunca gazete manşetlerine taşınır…
Ancak, Rum ve Yunanlılar, siyasal girişimlerini ne denli canlı tutmaya özen gösterirlerse, bu yılların Türkiye hükümetleri de konuya, o kadar, uzak duruyorlardı…

Örneğin, CHP iktidarının son Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, 23 Ocak 1950 tarihinde TBMM’nde yaptığı konuşmasında, ‘Kıbrıs meselesi diye bir mesele olmadığını...’ savunurken, İngiltere’nin adayı bir başka devlete vermek niyetinde bulunmadığını, bu nedenle gençlerin, beyhude yere heyecana kapıldıklarını söyler…

14 Mayıs 1950 günü, Türkiye’de yapılan milletvekilliği genel seçimlerini, çoğunlukla, CHP’ye karşı Demokrat Parti kazanır ve iktidara gelir.

Bu kez, Türkiye Dışişleri Bakanlığı koltuğunda CHP’li Necmettin Sadak değil, Demokrat Partisi’nden Prof. Dr. Fuad Köprülü vardı…
Ancak, Köprülü de, 20 Haziran 1950 tarihinde yapılan DP Grup toplantısında Sadak’ın görüşlerini benimsediğine dikkat çeker, şöyle der:

‘‘Kıbrıs meselesi diye şimdilik bir mesele bizim itilamızda11değildir.
Çünkü, Yunan Hükümeti de resmen Kıbrıs meselesiyle meşgul olmamaktadır.
Binaenaleyh, Hariciyemiz de böyle bir hadisenin mevcudiyetinden resmen haberdar değildir.’’

-----------------------------------------------------
7 Mıntaka : (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. Kuşak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge.
8 Mukadderat : Kader. Ölçü ve miktarı tâyin olunan şeyler. Alın yazısı.
9 Lâkayt : 'lâ' (Arapçada olumsuzluk veren önek), 'kayt' (bağ, kelepçe, zabıt, koşul) bağsız, koşulsuz, yaşanılan olaya bağlanmayan, ilgilenmeyen
10 Mevzubahis : Söz konusu.
11 İtila : (İtilaf) Anlaşmak. Görüşmek. Uyuşmak.

DEVAM EDECEK...